Geride bıraktığımız yaz, ülkemizin güneyinde çıkan yangınlar
birçok vatandaşı yerinden yurdundan etmiş, ormanlarımızı küle çevirmişti. Her
felakette olduğu gibi milletimiz seferber olmuş, yetkililer ise türlü türlü bahanelerle
mevzuata sığınmıştı. Artık tecrübeyle sabit, depremde olsa, yangında çıksa,
sele de kapılsak bize bizden başka çare yok. Burası net.
Bu hatırlatmadan sonra değinmek istediğim nokta şu; yanan
zeytin bahçelerinden birinde, devlet şerh düşmüş. O da şu ‘yenilenebilir enerji
yapılabilir.’ Arazi devletin değil, arazi vatandaşların ata, baba toprağı. Neye
istinaden bu şerh düşülmüş? Ne hesaplanmış? Ne için şerh düşme isteği hasıl
olmuş?
Bu durum bana Trabzon’da İmar Kanunu 18. Madde mağdurlarını
hatırlattı. Onlarca vatandaş üstün kamu yararı denilerek ayda bir rotası
değişen Kanuni Bulvarı nedeniyle arazilerinin yüzde 40’ını bedelsiz terk
ettirilmek zorunda bırakıldı.
Yani hikaye nedense tanıdık. Tabi bu hikayenin birde
bilirkişi vurgunu var ki suçlusu ödüllendirildi, mağduru ve görevini hakkıyla
yapanlar susturuldu. İpin ucu demek ki sağlam bir yere dokundu…
Velhasılıkelam doymayan ve dünya döndükçe doymayacak olan
bir güruh var. Ne diyeyim gözlerini toprak doyursun.
Pir Sultan Abdal ne de güzel söylemiş;
Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir…
Selametle…