SON DAKİKA
SON DAKİKA


Yokluğun varlıktı
27.07.2020

Merhaba sevgili okurlar. 2016 yılında kurulan Türkiye Varlık Fonu (TVF), ülke için kimine göre faydalı kimine göre tam bir kapalı kutu. TVF kendini şöyle tanımlıyor: “TVF, varlığa dayalı kalkınma fonudur ve değer yaratımına odaklanmıştır. Portföyündeki kuruluşların büyüme hedeflerine katkı sağlar.” Tanımdaki son cümle biraz eğreti olsa da teorik olarak iç tutarlılığı olan bir tanımlama. “Portföyündeki kuruluşların büyüme hedeflerine katkı sağlar” cümlesi bize komik gelebilir. Bölge olarak çay bizim için büyük bir nimet ve TVF’nin bünyesinde olan ÇAYKUR’un büyümesine bakarsak bu kalkınma olarak değil borç olarak büyümeye gitmektedir. Herkes soruyor, TVF’ye devredilene kadar kar eden bir kurum ne oldu da borç batağına düştü? Ne oldu da şu günlerde günlük çay kotasını 18 kilograma kadar düşürüp emekçiyi özele mahkum etti? Yahu hiç günde 18 kilogram çay kotası ile ton ton çay üreten çay üreticisinin çayı biter mi? Mantık bunun neresinde?

Bu son günlerde Türkiye’de altyapısı en güçlü ve en büyük firmalardan biri olan Turkcell de TVF’ye devredildi. Turkcell’in güçlü yapısı TVF’yi ayağa kaldırır diyecektik ki TVF, Turkcell’i bünyesine kattığı gibi hisselerin yaklaşık yüzde 25’lik bir kısmını Rus bir şirkete devrettiği ileri sürüldü. Bu şirketin akıbetinin de Çaykur’a benzeyip benzemeyeceğini zaman gösterecek.

Mantıken bana göre Varlık Fonu, batmak üzere olan şirketleri alıp, onları batmaktan kurtarmalı ve milli sermayeye katkı sunmalı. Yani asıl varlık budur. Yoksa varlığı yerinde olan şirketleri alıp, onları borç batağına sürüklemek varlık değildir. Görünen tabloda tezatlık var. Varlıklı şirketler zaten devlet desteği olmadan varlıklı hale gelmiş, bırak yollarına devam etsinler. Sen devlet desteği olmadan ayakta duramayacak olan milli sermayelerimizi kurtar. Onlara can simidi ol. Yerli ve milli ekonomi anlayışı bunun gerektirir. Gidişata baktığımda ‘Yokluğun varlıktı’ demekten kendimi alamıyorum.

***

Damarlardaki kan asilse…

Ayasofya Camii'nde kılınan ilk namazda verdiği hutbede "Vakıf malı, dokunulmazdır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar" sözleriyle Atatürk'ü kasttettiği öne sürülüp tepki çeken Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, sözlerine açıklık getirmiş ve demiş ki, “Atatürk 82 sene önce vefat etti. Vefat eden insanlara dua edilir, beddua değil. Geçen geçmiştir. Biz geçmişe takılmadan geleceğe bakmalıyız. Kaldı ki Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesi hususunda Atatürk'ün dahlinin olup olmadığı da tarihçiler arasında tartışmalı bir konudur.” Keşke hiç açıklık getirmeseydiniz Sayın Erbaş. Bu açıklama da hutbedeki cümleleriniz kadar muallakta, manasız ve ironiktir. Bugün namaz kılabildiğimiz, hutbe verebildiğiniz ülkeyi bize armağan edenlere iki dua etmek, adlarını anmak, Atatürk demek çok mu zordu? Ya da zorunuza giden ne?

Şartlar değişiyor, konjonktür değişiyor. Bir kahraman çıkar ‘Ya istiklal ya ölüm’ der ülke armağan eder. Bir lider çıkar ‘one minute’ der zulme karşı gelir. Mesele vatansa ve damarlardaki kan asilse refleks kişiye göre değişmez, sabittir ama dediğim gibi damarlardaki kan asilse…

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap