Fiziken güçlenmiş, yürüyüşü değişmiş, cebi dolu ama ceketi
aynı insanlar görüyorum. Bugünlerde memura emekliye yapılacak zammın
esintileri, herkesi etkilerken, memura seyyanen verilen maaş, emeklinin fazla
çalışmış yılı, fazla prim sayıları, fazla tavandan yatırdığı primler ve adil
maaş istemi tartışılırken, anlam olarak seyyanenin eşit olarak dağıtımı,
eşitlik ilkesini yine bozdu adeta. Ama inanın o irileşmiş insanların, yine tek
derdi vardı, plan ve programla ”ben” daha çok ne kadar büyürüm.
Anlamaya çalışıyorum ama anlayamıyorum, bu insanları.
Anlamak aslında emek vermektir. Ama o ulvi duygu değer mi o insanları anlamak
için? O irileşen insanları anlamak, çaba harcamak, sadece boşa çekilen
kürektir. O irileşen insanlar, kimi anlamaya çalışmış ki, kime ilaç deva olmuş
ki, biz onları anlamaya çalışalım.
Çok değil daha beş ay önce, hepimizi tüm Türkiye’yi ve
dünyayı sarsan bir acı ile uyandık. 6 Şubat’ta saat 04.17’de ve öğlen 13.24’de
merkez üssü Pazarcık (Kahramanmaraş) ve Elbistan (Kahramanmaraş) olan 7.7 ve
7.6 büyüklüğünde ki iki depremde binlerce insan göçük altında kaldı.
İnsan dediğimiz düşünebilen bir canlı olmasına rağmen, ilkel
dürtülerine sahip olmayı başarabilen tek canlıdır, aynı zamanda.
Acaba diyorum yağmur, çamur, kar, yaz demeden sahada
koşunca, sonrasında talep edilen bir teknik direktör olunca, sokaklara ismin
verilince, hatta futbol sahasına bile ismin verilince, yani yerden yükselince,
yürekleri göremedin mi, Şenol Hoca?
Rönesans Rezidans’ta enkaz altında kalan ve kardeşinin DNA
testi ile kimliği tespit edilen Taner Savut Hoca spor camiasını yasa
boğmuştu. Taner Hocanın ölümü ve bugün
konuşulanları harmanladığımda, ölünün arkasından sadece hayatını seyirci gibi
izleyip, saçma sapan açıklama yapanlar hangi haleti ruhiyededir.
Acaba diyorum enkazdan gelen haberler ve duyulan tüm
üzüntülerde Şenol Güneş Hoca ne yapıyordu?
Şampiyonluk primini mi düşünüyordu?
Ne oldu “biz” olmak duygusuna? Neden ben ve camiam sesleri
yükseliyor? Bu “biz” arayışını hep
toplumsal parçalanmalarda, acılarda ararız. Sanırım güven dediğimiz o duyguda
ki karşılıklı sorumluluk duygusunun ağırlığı, bizi yok edip ortaya “ben ve
etrafımı” çıkardı.
Her şey para mıdır hocam? Biliyorum şimdi çok kızıyorsun bu
yazılanlara, ama bende siz “ Gaziantep Hatayspor nerede antrenman yapıyor?
Riva’da antrenman yapıyor. Ee geçen sezonda yapabilirlerdi. Bunu söylemekten
neden rahatsız oluyorsunuz” sözlerinize çok üzüldüm. Oysa ölüm, bir daha nefes
alamamak, yok olmaktır. Konunun önemi, böyle bir söylemi asla kabul edemez hocam.
Ölülerini bile ulaşamayan onca aile varken, siz ölenlerin hikayelerini neden
böyle görmezden geliyorsunuz ki?
6 Şubattaki depremde, Hatay’da evinde, depreme yakalan
Christian Atsu’yu da mı unuttunuz hocam? Her enkazda bir hikâye, bir acı varken
bu açıklama neden?
Üzülmek gerektiğinde, hüznü acıyı örtmemek lazım. Görmeli
herkes, bilmeli herkes. Onlar hayatlarını vazgeçerek kaybetmedi, depremin
yıkıcı ve yok edici darbesiyle kaybetti.
Kendimizi, o
ayrılıkların arasına koyduğumuzda, hissettiğimiz acıdan kurtulma çabası ve
artık o gidenlerin bir daha sevdikleriyle kavuşamayacak oluşu, bir veda ve
elveda haykırışıdır. Bunu ancak empati yapabilenler anlayabilir, bananeciler
anlayamaz.
Adeta büyük toprak parçasının, birbirinden kopmuş yüzen
adaları gibi olduk. Diğer adada yaşananlara ve onların sorununa banane der
olduk.
Hatırlamak artık bir mesele oldu. Daha beş aylık bir yarayı
unutmak ve iyileşmesini can acıtarak sağlamaya çalışmak ve yeniden yaralamak ve
kanatmak. Oysa Hatay’da, Kahramanmaraş’ta ve depremi hisseden tüm illerde, hala
yaraların sarılmasına bu kadar ihtiyaç varken.
Düşünüyorum da Beşiktaş’ın şampiyonluğu için bu kadar
mücadele eden bir adamın, koskoca Trabzonspor Stadyumuna isminin verilmesi,
sorgulanması gereken bir durum değil midir? DÜŞÜNSENİZE TRABZONSPOR- BEŞİKTAŞ
MAÇINDA, Şenol Güneş Stadyumunda oysa kendisi Beşiktaş’ın galip gelmesi için
mücadele eden, maaşlı bir antrenördür sadece.