Kibir kendini herkesten üstün görme halidir.
Merhamet ise, acı çekme halidir.
Biri özgürlük hali, diğeri ise tutsak olma halidir.
Şimdi bana, söyleyin bakalım, bunların bir araya gelip
buluşma hali mümkün müdür? İkisini kardeş sayın ve hikayemize başlayalım.
Kibir, zorla kolay arasında seçim yapmak, gerektiğinde hep
kolay olanı seçendi. Çünkü ruhu zor işleri sevmezdi. İyilik için bile olsa.
Zayıflıktan kaçan ve güçlüyle kol kola olan kibir,
merhametin zayıflara olan yardımını hep küçümserdi.
Oysa kibir ya da merhametin kıymetleri yaptıklarından çok,
yapmak istediklerindeydi. Birisi hep kendisi için çalışırdı, diğeri ise hep
başkalarına nasıl yardımcı olurumun derdinde olurdu.
Kibir, hep mutlu olduğunu zannetse de, aslında hep mutsuzdu.
Çünkü etrafı kalabalık olsa da yapayalnızdı.
Merhamet öyle mi? O başta acı çekse de sonunda yardım
denilen o ulvi görevi gerçekleştirmenin huzuru ile uyurdu.
Kibir bencildir. Kimseye kulak vermez, ses de vermezdi. Güç
kendinde olduğu için, herkesin kendisine şükran duymasını beklerdi.
Merhamet ise, insanların daha çok kendine söyleyemedikleri
ile ilgiliydi. Çünkü hep anlamak, dinlemek, görmek üzerine kurguluydu.
İkisi bir araya
geldiğinde konuşmazlar ama olurda kibir konuşmaya başlarsa bütün her şeyi
kendisi yapmışçasına hiç susmazdı. Zaten merhamet konuşmak istese de, onu
konuşturmazdı ki. “Sen ne anlarsın” diyerek, karşısındakini hep sustururdu.
Bir gerçeği ortaya çıkarmak için, ikisine başvursalar; biri
sadece söylenir, her şeyi çok iyi bildiğini düşündüğü için, diğeri ise sadece
anlamaya çalışırdı. Böylece gerçekte ortaya çıkmazdı.
Bir saklambaç oyunu gibidirler. Biri yüreklere gizlenir.
Diğeri ise kimsenin onu bulmaması için, kendi kabuklarının arkasına gizlenir.
Merhamet hep karşısındakine üzülür, kibir ise üzüntülerden
beslenerek büyürdü.
Aslında her ikisi de haksızdır. Biri yarım adalettir, diğeri
ise kendini adalet sayandır.
Aslında insanda iki kişi değil midir? Bazen karanlık, bazen
aydınlık. Bazen hüzün, bazen sevinç, bazen öfkeli, bazen sevinçli, bazen güzel,
bazen çirkin, bazen melek, bazen şeytan… olan. Ama bildiğim bir şey varsa
kibirli bir insanın asla merhametli olmayacağıdır.
Elbette bu hikayede ki kişiler, peşinden koştuğumuz bu yaşam
sahnesinde, başrollerden sadece ikisi.
Her evde yaşabileceğimiz karakterlerden ikisidir sadece.
Yabancı değildirler, ben, siz, anneniz, babanız, kardeşleriniz, arkadaşlarınız,
çocuklarınızdır.
Merhamet elinden geleni yapandır, koşan, yorulandır. Kibir
ise herkesin elindekilerini alacağını düşünüp tedbirli olandır.
İkisi de acı çeker, ikisi de ıstırap çeker aslında. Kibir
kendisi için, merhamet ise insanlık için. Merhameti başkaları esaret altına
alır, kibir ise kendi kendini esaret altına alır, ille de hep kendisidir as
olan.
Anne ve babalar çocuk isterler ve dünyaya çocuk
getirirler. Her anne babanın çocuğu
haklı sebeplerle dünyaya gelmiyor, bazıları da pişmanlıkla ya da istemeden
dünyaya geliyor. Şimdi düşünüyorum da merhamet mi yoksa kibir mi haklı sebeple
dünyaya gelmiştir. Varsa bir defo, acaba hangisi defoludur?
Oysa başlangıçta ikisi de çocuktu. Ne zaman manayla
tanıştılar, işte o zaman her şey değişti.