Keşke insanlar anlamsız bir şeylere yaslanıp zayıflayıp
güçsüzleşeceğine, sadece kendine yaslanıp güçlenebilse. Kendi gölgesine
sığınsa, kendi sevgisine inansa, aile dediği köklerine sarılabilse.
Artık hayatlarımız ne garip değil mi?
Hayatlarımızda sürekli gidenler var. Yakalayamadıklarımız var. Umutsuzluklarımız
var…
Ne oldu bize?
Nedir bu her şeyi yolcu etmeler?
Elimizde kala kala bir tek anılar kaldı. Şimdi o anıları
düşünüyorum da keşke bu bayram, annem de babam dabizimle olsaydı.
Hafızalarımızdatazeliğini koruyan o kadar çok anı var ki,
bu anıların bizleri etkileyenleri ise hafızamızdan silinmeyenlerdir.
Anılar, bizlerin izleridir. Ve bugüne gelmemizi sağlayan
izlenimlerimizdir.
Geçmişi aralayıp, aradıklarımızdır. Dört gün sonra bayram,
ama geleneksel kutlamalar bile artık anlamını yitirmiş.
Ben yazımı bir gün önceden hazırlayıp gönderiyordum.
Günlerin, birbirini kovalaması ve yarışması esnasında, bende zaman kavramını
unutmuşum. Sabah yazı işleri müdürümü arayıp “yazımı size saatkaça kadar
iletmem gerekiyordu “diye sorduğumda “Havva Hanım saat İkiye kadar zamanınız
var” dedi. Ne yazayım derken, bayram geliyor, bayrama dair bir şeyler yaz dedi
iç sesim.
Oysa şöyle bir düşündüğümde, bayramları bile
kurtaramadığımızı, kırdığımızı, küstürdüğümüzü gördüm.
Keşke hissettiğim her şeyde yanılmış olsam. Keşke bu
bayram annem olsa, babam olsa. Annem öyle hiçbir şey hatırlamadan otursada
varlığının gücü olsa. Güzel gülüşü, sevgi dolu sözleri olsa. Babamın aileyi
toparlayıcı, ailenin reisi olmasının saygınlığı olsa. Belki her bayram
yanlarında değildim, ama varlıkları ne büyük hazineymiş. Büyük olmaları ne
büyük kıymetmiş.
Keşke dilektir, özlemdir, pişmanlıktır aslında.
Babamın kurban bayramı heyecanı ve sabırsızlığını
hatırladım.
Beraber olduğumuz günlerde, aradığım kapılardan birinde,
amcamla beraber kesilen kurbanda, ailenin o zamanlar en küçüğü olduğumdan,
terazi görevim aklıma geldi. Etler
bölüştürülürken arkam dönük, (amcam ailenin en büyüğü olması sebebiyle) “Havva sağ
mı sol mu”derdi, bende aklımdan geçen bir yönü söylerdim. Böylece etler taksim
edilirdi. Ama kantarın topuzunu hiç
şaşmayanlardandım. Hey gidi günler.
O bayramlar, tarifsiz mutluluğun sebep olduğu, hiç
kimseye açıklanamayacak kadar masalsı ve sanki bugünleri görünce ütopik gibi
günlerdi.
Bugünlere baktığımda bir tek değişen “ben” değilim, her
şey değişmiş. Hiçbir dilde tarif edilemeyen “gönül” kelimesi artık bizde de
tarifini kaybetmiş. Gönüllerimiz kırık, kırgın ve öfkeli bir biçimde bayram
kutlayacağız.
Oysa bayram günleri, kardeş günleriydi. Bugün siyaseten,
dinen, madden, manen ve daha nice sebeplerle kardeşin, kardeşe tahammül
edemediği süreçlerden geçiyoruz.
Rahmetli annem olumsuz bir şey yaşadığında” dünyanın sonu
geldi “derdi. Ve bizler gülerdik. Demek ki dünyanın sonu, uzatmaları oynuyor.
O yüzden, kendi kendime soruyorum.
Nasılsa öleceğim, neden kendimle ve sevdiklerimle baştan
başlamayayım diye. Bayramlara da, hayatın yeni sayfasına da, planlarıma da her
şeye, yeniden başlamak için bugün o gündür.
Harcarken umursamadığımız zamanlar, sadece bizden giden
ömürdür.
Başkaları için değer mi?
Bayramınızı en derin duygularımla kutluyorum. Çok
bayramlar göresiniz, sevdikçe, sevildikçe, saydıkça, sayıldıkça, gülebildikçe
ve beslenebildikçe nice bayramlara. Bayram şuurunuz eksilmesin.