‘Bahar Kalkanı Harekâtı bölgesindeki Muhanbal kasabasında
‘radikal gruplarca’ gerçekleştirilen menfur saldırıda 2 kahraman askerimiz
şehit oldu…’ Bu haberler ajanslar aracılığıyla 19 Mart Perşembe akşamı belkide
saniyelerle verildi ana haber bültenlerinde. Tüm Türkiye’nin koronavirüs
kıskacına girdiği bu dönemde; sınırın ötesinde yaşananların da göz ardı
edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Suriye’de düzenlenen saldırının veya düzenlenecek olan
saldırıların sadece ‘radikal grup’ diyerek geçiştirilmesi, hiç sorgulanmaması
sizce de çok ilginç değil mi?
“Kim bu radikaller?…”
Bu konu hakkında hiçbir kaynakta doyurucu bir bilgi
bulunmamasıyla birlikte, sadece güvenlik uzmanlarının söylemiyle birazda olsa
flu olan fotoğrafı netleştirmeye çalışıyoruz.
Bölgedeki etkin cihatçı gruplardan biri Heyet Tahriri Şam (HTŞ) diğeri
ise HTŞ’den iki yıl önce ayrılan Hurras El-Din olduğu bilgisi net.
Özellikle İdlib bölgesinde kurdukları sistemi yürütmeye
çalışan bu çetelerin önünü Moskova mutabakatı kesti. Bu nedenle Türkiye,
bataklıktaki çetelerin düşmanı haline geldi…
Türkiye’nin bölgede barışı sağlayıp göç dalgasını durdurmak
istiyor. Bunu yapmak içinde ‘çatışmasızlık’ ortamının sağlanması gerekiyor.
Nitekim, herhangi bir büyük çatışma yeni bir göç dalgasının habercisi olabilir.
Bu nedenle Türk askeri İdlib ve çevresinde profesyonelce ilerleyerek, bu tarz ‘radikal’ grupları bölgeden püskürtülmeyi hedefliyor. Yani Türkiye’nin bölgedeki başlıca hedeflerinden biri de artık hiç dile getirilmeyen, hep göz ardı edilen çeteler. Bu çeteler koca bir bataklığın sivri sinekleri. Türkiye’nin derdi ise, bataklığı kökünden kurutmak.