Dün
1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramıydı.
Ülkemizde, 20 Nisan 1926 Tarihinde kabul edilmiş olan kabotaj
Kanunu, 1 Temmuz 1926'da yürürlüğe girmiş ve bu Kanun, "Türkiye Limanları
ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile kılavuzluk ve römorkaj
hizmetleri, Türk Vatandaşları ve Türk Bayrağı taşıyan gemilerce yapılır"
hükmünü getirerek daha önceden yabancılara açık olan bu faaliyetleri bundan
böyle sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yapabileceğini belirtmiştir.
Bu nedenle her yıl 1 Temmuz gününü "Denizcilik ve Kabotaj Bayramı" olarak
kutluyoruz.
Ancak bu haklarımızı ne kadar biliyor ve
kullanıyoruz/kullanabiliyoruz tartışılır. Üç tarafı denizlerle çevrili
ülkemizde maalesef hem yük hem de yolcu taşımacılığında en az kullanılan alan
deniz yoludur. Onu geçtik deniz avcılığı bile çok sınırlı ve geçen yıllarda çok
daha ağırlaştırılan koşullar nedeniyle en alt seviyededir. Bugün kıyı balıkçı
barınaklarına bağlı olan küçük teknelerle yeni kayık ruhsatı dahi verilmemektedir.
Koskoca Karadeniz de tek tük gördüğümüz küçük balıkçı teknelerini dışında yük
gemisi görünce hayret eder hale geldik. Eskiden yalı şehirleri olan (dalgaların
evlerin duvarlarını dövdüğü, denize o kadar yakın olan) sahil şehirlerimiz tüm
Karadeniz boyunca sahilden geçirilen duble yol sayesinde denize hasret
kaldılar. İlk olarak iç bölgeden planlanan bu yol şimdilerde yoğunluğundan
dolayı tüm Karadeniz illerinde bypass edilerek yine içe alınıyor. Zamanında ve
geleceğe yönelik hesaplarla ilk planlandığı gibi yapılsaydı bugün sahil
şehirlerimiz hala Yalı şehirler olarak kalmaya devam edecekti. Eskiden deniz
kenarında olmanın avantajıyla denizden çıkmayan bizler, çocuklarımıza denizi
uzaktan göstererek “Bak oğlum/kızım orası Karadeniz” diyoruz. Denize uzak ve
denizi bilmeyen/yüzme bilmeyen bir nesil yetiştiriyoruz. Eskiden Kabotaj
bayramında halk katılımıyla festival havasında yapılan etkinlikler 40 yaş
üstündekilerin sadece hatıralarında kaldı. Denizle ilgili bir geleceği ve
hayali olmayan bir ülke haline geldik…
Fındık mı?
Tıpkı 1 Temmuz Denizcilik Bayramı gibi, fındık ta yakın
gelecekte bölgemiz için hatıralarda kalabilir. Uzun yıllardır doğru olmayan
uygulamalar ve politikalarla fındık bahçesinden uzaklaşan/uzaklaştırılan
üretici artık fındık bahçesine bir gelir kapısı olarak bakamıyor. Diğer
taraftan veraset yoluyla sürekli parçalanan ve küçülen bahçeler zaten bir gelir
kapısı olmaktan çıkıyor. Bahçeler ya unutuluyor ve kaderine terk ediliyor ya da
hafta sonu evlerine dönüşüyor. Her veraset intikalinde bölünen bahçeler hak
sahiplerince yapılan evlerle doluyor. Yine büyüyen şehirler ve inşaat sektörü
ile sürekli sıkıştırılan fındık bahçeleri şehirlerin stresi ile verimliliğini
sürekli düşürüyor. Bunun yanında eskiden her evin altında bulunan hayvanlar sayesinde
yabani ot kontrolü olan bahçeler bugün hayvan olmadığı için yapılan onca
mekanik mücadeleye rağmen ormana dönüşmeye devam ediyor. Yeni nesillerin
bırakın bahçeye girip fındık toplamayı artık yanından geçmez olduğu bir döneme
girdik. O çocuklara “Fındık Bahçesi” dediğimizde “Fındık mı? - O da ne? Hayret
sorusu ve cevabını almak artık şaşırtmıyor.
Yani bugünlerde fındıkla ilgili tartışmalar üst seviyede ve
rekolte tahminleri havalarda uçuyor ve olası değer yükselişleri kontrol altına
alınmaya çalışılıyor ya. Yakın gelecekte öyle bir kaygımız kalmayabilir. Bir
zamanlar fındığın başkenti olan Giresun’da durum çok vahim. İlk önce fındık
sanayisi komşu illere, şimdilerde ise tamamen batıya kaymakta. Giresun fındık
liginde en sonlarda küme düşmemeye oynuyor. Böyle giderse
ülkemiz içinde aynı şey söz konusu olabilir ve fındığı ithal bile edebiliriz.
Biz fındığı kaybederken, İtalya, İspanya başta olmak üzere diğer Avrupa
ülkeleri, Azerbaycan ve Gürcistan, hatta Amerika fındık dikim alanlarını
genişletip, fındık tarımını geliştirecek yöntemler ve politikalar
sürdürüyorlar…
İşte o kadar kötü…
1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramımız kutlu olsun…