SON DAKİKA
SON DAKİKA


Karga ve Saksağan
20.11.2020

Soğuk bir sabaha uyanmış ve kahvaltı için ne yapabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Konu kahvaltı olunca, Türkiye dışında olmak hep hüzün verici olurdu. Ve miso çorbasının varlığını bilmek, Japonya gibi bir memlekette sabah kahvaltılarında sığınacak güvenli bir limandı.

Gittiğim köhne restoran, eski olduğu kadar temiz olduğunu da belli ediyordu. İçeri girdiğimde aynı laboratuvarda çalıştığım siyahi arkadaşımın da orada olduğunu görünce şaşırdım. Küçük bir Japon şehrinde iki yabancı sabah kahvaltısında buluşmuştuk. Yıllardır orada yaşayan, çok çalışan, bilge ve herkesin saygısını kazanmış biriydi. Yaşça benden büyük oluşu onu kendiliğinden sıkça akıl danışılan ağabey yapmıştı. Masasına oturdum. O günlerde başımın belası olan, üniversitenin Japonca kursunun nasıl gittiğini sordu. Aslında oldukça iyiydim ama sınıfımızda çok fazla Çinli vardı ve her ne kadar Çince Japoncayla alakası olmayan bir dil olsa da, kullandıkları yazı karakterlerinin Japonca karakterleri de kapsaması nedeniyle, bir parça gördüklerinde orada neler olup bittiğini anlıyorlardı. Konuşamıyorlar, sesli okuyamıyorlar ama soruları ve cevapları şifreli bir metin çözer gibi anlıyor ve ortalamayı ciddi biçimde yükseltiyorlardı. Hak ettiğimden daha düşük notlar alıyordum. Ya da Çinli çocuklar hak ettiklerinden fazla... “Kötü gidiyor” diye cevapladım. “Konuşma ve dinlemede iyiyim ama yazılı sınavlarda sürünüyorum. Umuyorum geçerim.”

Bana “Sen, yolda gördüğün iki kargayı birbirinden ayırt edebilir misin Emrah?” diye bir soru yöneltti. “Ne alakası var?” der gibi baktım. “Kargaların insanların yüzlerini ayırt ettiklerinin bilimsel olarak kanıtlandığını biliyor musun?” diyerek ikinci sorusunu sordu. “Hayır” anlamında kafamı salladım. “İşte” dedi, “Birinin bir şeyi iyi yapması ve senin onu yapamıyor olman, o açığı başka bir şeyle kapatamayacağın anlamına gelmez. Karga seni tanır, sen onu tanıyamazsın. Karga uçar, sen uçamazsın. Ama senin de bir kargadan iyi yaptığın milyon tane şey vardır. Onların neler olduğunu düşün.” Kulağa güzel gelmişti, yüzümü güldürmüştü ama anlamlandıramamıştım. Karga ve Japonca kursu, ilginçti...

Dönemin sonunda, on bir Çinlinin olduğu on yedi kişilik sınıfta on iki kişi başarılı olmuştu ve ben ancak on ikinci olabilmiştim. Son derste veda konuşmaları yaparken kapı çaldı. Üniversite için çekilen tanıtım filminde yabancı bir öğrenciyle röportaj yapılacaktı. Takamura Sensei bana döndü, “Rica etsem sen gider misin, düzgün konuşabilen biri kursun imajı için iyi olur” dedi. Kursu başarıyla tamamlayabilen en başarısız öğrenci olarak yerimden kalktım ve çok keyifli bir röportaj yaptık. Güzel bir anı biriktirmenin mutluluğuyla çıkar çıkmaz arkadaşımı aradım. “Biliyor musun” dedim “Bir karga gibi yüz tanıyamıyor olabilirim ama sanırım bir saksağan gibi konuşabiliyorum.” (Saksağan -magpie- İngilizcede “çok konuşan” anlamında kullanılan bir benzetme.)

Bu yazı, o arkadaşımın bana bu sabah attığı “Keyifler nasıl minik saksağan kardeşim” mesajıyla ortaya çıktı. Ve ben gerçek zaferin Japoncadan geçmek değil, yirmi yıldır görmediğim biriyle hala dost kalabilmek olduğunu bir kez daha anladım. Yenilgiler, daha büyük zaferler için. 

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap