SON DAKİKA
SON DAKİKA


İki Dil Bir Adanmış Hayat
11.03.2019

Bağdat Caddesi’nin en hareketli olduğu saatlerden biriydi. Arkadaşıma zahmet etmemesini, benim onun olduğu yere gidebileceğimi söylemiş ama dinletememiştim. Trafiğin santim santim ilerlediği bir zaman diliminde cadde üzerinde onun gelmesini beklerken ciddi bir mahcubiyet yaşıyordum. Yanımda, elinde bir raket ve spor çantasıyla bekleyen bir delikanlı vardı. “Sen de birini bekliyorsan çok şanssız bir saate denk gelmişiz.” dedim ve gülümsedim.

10-12 yaşlarınaki “cool” arkadaşım kabarık kıvırcık saçlarının altında hemen seçilen siyah gözlerini bana çevirip dil çıkardı. Şaşırmıştım. Gülümsedim ve herkesin bulunduğu her ortamda cep telefonu ile uğraşıyor olmasına sitem eden görüşe sessizce veryansın ederek elimdeki telefona yöneldim. Çok geçmeden lüks bir araç geldi. İçeriden çocuğa seslenen adam “Oğlum, maçın nerede, hangi korta gidiyoruz?” diye sordu. “Bilmiyorum baba, hocayı arasana!” diye cevap verdi çocuk. “Çabuk ol, geç kalacağız” diye de ekledi. Arabaya bindi ve uzaklaştılar. Birkaç dakika sonra ben de arkadaşımla buluşmuştum.

Akşam olduğunda kendimi yorgun hissediyordum. Uzanmış kitap okuyorken gözümü kaydırdığım TV’de tanıdık bir sima gördüm. Gençliğimizin ünlü tenis yıldızı Andre Agassi hakkında bir şeyler söyleniyordu. Agassi, sahip olduğu “serseri” imajı ile, Alman disiplinini temsil eden Boris Becker’i defalarca yendikçe, yaşımızın kanımızı fokurdattığı o dönemlerde bizi mutluluktan havalara uçuruyordu. Hepimiz onun gibi havalı ve esnek olarak da başarılı olabileceğimizi düşünüyor, sıkıcı disiplinin takip edilecek tek yol olmadığına inanıyorduk. “Acaba şimdi ne yapıyor?” diye düşünerek internette araştırma yapıyorken bir röportajına denk geldim. Agassi, ezeli Alman rakibine defalarca yenildikten sonra, onu nasıl yenmeye başladığını ve bir daha asla yenilmediğini anlatırken o günleri yeniden yaşıyor gibi mutlu pozlar veriyordu. “Boris, inanılmazdı. Benden de, diğer herkesten de çok daha iyiydi. Onu yenebilmek imkansızdı.

Ne yapacağını tahmin etmek ve önlem almak imkansızdı. Onu yenmek hayatımın tek amacı olmuştu. Her şeyi bırakıp onun maçlarını izliyordum. Derken günün birinde önemli bir sır keşfettim. Bu onun bile bilmediği bir şeydi. Boris, servis atışı öncesinde, topu nereye atacaksa dilini o tarafa doğru çıkartıyordu. Bunu anladıktan sonra onu defalarca yendim ve bunu nasıl yaptığımı fark edecek diye ödüm koptu. Yıllar sonra tenisi bırakınca bunu ona söyledim ve bana ‘Nasıl olup da beynimi okuduğunu hep çok merak ettim’ itirafında bulundu ve çok şaşırdı” ifadeleri, aklıma sabah yaşadığım olayı getirdi. İki hikayede de tenis ve dil çıkarma vardı. Ama birinde anlamsız ve karşılıksız bir “cool” gözükme çabası, diğerinde başarıya giden yolda adanmış bir hayat ve rakibini yüzlerce kez izledikten sonra fark edilmiş, kendisinin bile haberinin olmadığı çok özel bir durum. Başarı, asla tesadüfen gelen bir şey değil. Umuyorum hepimiz kendi alanlarımızdaki başarı hikayelerinde dışardan gördüğümüz yüzeysel imajlara değil, o uğurda gerçekten adanmış hayatlara odaklanır ve gereken dersleri alırız.

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap