30 Ağustos bugün Anadolu halkının bağımsızlık zaferidir.
Bugün namusumuzun onurumuzun korunduğu gündür. Bugün millet olma bilincinin
tohumlarının ekildiği gündür.
Ümitsizliğin dibe vurduğu anda bir Mavi Gözlü Dev çıkmıştı
ortaya. Yıl 1919 Mayıs'ın 19 'ydu, ince uzun bacakları ile Mavi Gözlü Dev, adımını atmıştı Samsun
kapısından.
Her zaman, işgale, parçalanmaya, sömürülmeye karşı çıkmıştı
o Mavi Gözlü Dev. İngiliz uşaklarını, paralı askerlerini, kiralık katillerini
Anadolu'dan atmak için ulusumuzu ulusal birliğe çağırmıştı Amasya'dan.
"Vatanın bütünlüğü, bağımsızlığı tehlikededir. Vatanın her karış toprağı
kanla sulanmadıkça kimseye bir karış toprak verilemez." diye haykırmıştı
avazı çıktığı kadar.
Onuruna, namusuna,
ulusal bağımsızlığına düşkün olan Anadolu halkı, Mavi Gözlü Dev'e Atatürklerine
aynı tonla aynı heyecanla avazı çıktığı kadar seslenmişler ellerini havaya
kaldırarak Misak-ı Milli Andı'nı içmişlerdi. Yerli işbirlikçiler ve onların
davet ettiği düşmanlar şaşmış kalmışlardı halkın davranışı karşısında.
Ne çabuk unutmuşlardı Çanakkale'yi. Mustafa Kemal Paşa'nın
önünde boyun eğdiklerini. Unutmalarına şaşıp kalmıştı halkımız. Çanakkele’den
binlerce ölü bırakarak nasıl kaçmışlarsa, Anadolu'dan da yine tabana
kuvvet kaçacaklardı. Gözü dönmüş
emperyalist uşakları bu kadarını hesap edememiş olamazlardı.
Yunanlılar çok sert kayaya çarptılar. Onları destekleyen
emperyalist ülkelere ve onların işbirlikçilerine karşın çarıklı, kazmalı,
baltalı, milislere, kısa zamanda derlenip toplanan ordumuza yenilmek zorunda
kalmışlar, tabana kuvvet Ege'ye doğru kaçmaya başlamışlardı. Kaçarken yolları
üzerindeki köyleri, kasabaları, şehirleri binlerce ibadet yerlerini yakıp yıkmışlardı.
Ama onurlu halkımızın başlarını eğdirememişlerdi de. Evet, binlerce insanımız
açıkta kalmış ama aç kalmamıştı. Çünkü Anadolu’da olanın olmayana verme
geleneği yüreklice uygulanmıştı. Kurtuluş Savaşı döneminde düşmanlarla
işbirliği yapmış birçok kişi düşmanlarla kaçmak zorunda kalmışlardı.
26 Ağustos gece sabaha karşı , topların çelik ağzı çalmıştı
hücum marşı. Gece demeden gündüz demeden çaldı da çaldı o hücum marşını çelik
ağızlı toplarımız; ta ki 9 Eylül ' de düşmanın İzmir'de denize dökülene kadar.
Kurtuluş Savaşı ile Mohaç'ı, Belgırat'ı, Mercidabık'ı,
Ridaniye'yi karıştırmamak gerekir. Çünkü biz kendi topraklarımızı korumuştuk bu
savaşla. Bu onuru yaşamak istemeyen yerli işbirlikçilerin çocukları ve onların
torunları bu onuru yaşamak istemediler ve istemiyorlar. Yerli işbirlikçiler,
ulusal birliğimizi sağlayan Cumhuriyet edinimlerini toplumumuza unutturmak istemektedirler. Elde edilen uygarlıkların yerini cahillik
almaktadır. Fabrikalarımız, kurumlarımız kapatılmakta veya satılmaktadır.
Bayramlarımız unutulmak istenmektedir. Hâlbuki dini ve ulusal bayramlarımız
insanlarımızı yakınlaştırmakta ve ulusal duygumuzu geliştirmektedir. Millet
olma onurunu yaşatmaktadır. Bu ulus ölmez ve öldürülemez. Bu ulus, Orta Asya’dan ülkemize gelinceye kadar onurlarını
koruyucu devletler kurmuşlardır. İşte ülkemize yerleşen sömürücü güçler, Anadolu halkının bağımsızlık
onurunu akıllarına getirmemişlerdi.
Bu ulusal günlerimize karşı çıkmak demek, ulusumuza karşı
olmaktır diye düşünüyorum.
Ne dersiniz?