Türkiye 2023’e nasıl girdi sorusuna yanıt aramak istiyorum.
Türk toplumu ve Anadolu toprakları istediğimiz boyutlarda yeni yıla giremedi.
Arzu ettiğimiz toplumsal kalkınmayı oluşturamadık. Hele ekonomik yönden
enflasyon karşısında ezilip kaldık ve kalmaya devam ediyoruz. Maaşlarda,
ücretlerde rakamları artırmak çalışanların ve emeklilerin refah düzeyini
artırmadı. Çünkü çalışanlar, maaş farklarını alana kadar piyasa alacakları
farkı çoktan yuttu bile.
Evet, 2002’lerde büyük enflasyon vardı. Ama toplum bu kadar
yokluk içine düşürülmemişti. 99 depremi olmasına karşın toplum aç değildi,
susuz değildi, daha önemlisi geleceğinden bu kadar endişeli değildi. Ama bugün
toplumu sarsacak büyük felaketlerle karşı karşıya olmadığımız halde, toplumsal
çöküşümüz neden?
Doğrudur, yollar yapıldı. Köprüler yapıldı, bu yatırımları
kimse inkâr etmiyor ve edemez de. Ancak bu yatırımlara ederinin üstünde paralar
ödendi ve ödenmeye devam ediyor. Toplum aç, toplum yoksul iken bütçemiz,
toplumsal kalkınmaya değil, bir elin parmakları kadar kişini refahına,
zenginliğine harcandı. Bence toplumsal çöküşün altında birinci derecede yatan
neden budur.
İkinci neden ise, toplumsal barışın sağlanamamasıdır. Din,
ırk, mezhep açısından toplumu ayrıştırdık. Siyasi geleceğimizi bu oluşum
üzerine kurduk. Batının yüzyıllar önce ulaştığı toplumsal barışı elde etmek
için gayretimiz olmadı. Hatta toplumsal barıştan korkanlar, bu ayrışmadan
siyasal gelecek sağlayanlar ön plana çıktı.
Çöküşümüzün üçüncü nedeni, okul kitaplarını incelediğimizde,
laiklik karşıtı birçok anlatımla karşı karşıya geliyoruz. Laik eğitimi yok
etmek için kurulan dernekler, cemaatler yoğun çalışma içindedirler. Bu
yaklaşımda olanlar; bilime, kültüre, sanata karşıdırlar. Bu karşıtlık özgür
düşüncenin, yaratıcı toplumun önünü kesiyor ve kesmektedir de.
Dördüncü nedenimiz ise ekonomide tüketim toplumu
olamamamızdır. Çünkü üretici olmak için çabamız olmadı ve olmuyor da. Dışalımla
toplumun gereksinimlerini karşılama yolunu seçtik. Anadolu’nun tarıma uygun
topraklarını verimli duruma getiremedik, daha doğrusu getirmiyoruz. Çünkü
toplumun dış ve iç ağababaları toplumsal üretime karşılar. Amaç dışalım yapan
tüccarları zenginleştirmek ve yabancı ülkelerin üreticilerine milli bütçeden para
aktarmaktır.
Bence üreten insanımıza devlet desteği istenildiği gibi
sağlanmıyor. Üretilen ürün ise üreticiden değerinde alınmıyor bu arada tüketiciye gereken ucuzlukta ulaştırılmıyor
doğal olarak toplum fakirleşiyor. Kısaca tüketebilmek için alım gücümüze önem
verilmiyor.
Seçimler yaklaştı. Liderler, parti yöneticileri sahalara
inmeye başladılar. Yine aynı söylemler, yine çirkin sözler, yine tehditler ön
plana çıkıyor gibi. Dün olduğu gibi bugün de bu görgü kuralları dışı
yaklaşımlar sağduyulu vatandaşları rahatsız ediyor.
Mevlana diyor ki,” Dün dündür cancağızım, geleceğe bakınız.”
Biz de siyasi liderlere diyoruz ki bizim isteklerimiz, beklentilerimiz sizin
gelecekle ilgili planlarınızdır, programlarınızdır.
“Kurt puslu havayı sever,” sözümüzü yabana atmayalım.
Toplumu karanlığa sürüklemek, ülkede kargaşa yaratmak için çaba göstermek
isteyenler olabilir. Umarım partiler, parti liderleri bu küçük oyunlara
gelmezler. Çünkü biz vatandaş olarak, kendi özgür irademizle sandıklara gitmek
ve vicdani sorumluluğumuzla oyumuzu kullanmak istiyoruz. Doğal olarak da
seçilen ve iktidar olan oluşuma da saygı duymak istiyoruz.
Beklentilerimiz yapılacak düzeydedir diye düşünüyorum.