Devlet görevlisi bir
memur, bir bakan hatta bir cumhurbaşkanı bir siyasi görüşün veya düşüncenin
militanlığını yapamaz. Çünkü o birey, kendisi gibi düşünmeyen insanların
devlete verdiği vergilerden maaş alıyor. Bu hem doğru değil hem de ahlaki
değil.
Ben imam hatip
okullarında öğretmenlik yaptım. Benim dönemimde mezun olan o günün gençleri,
devletine bağlı ve saygılı insan olarak devlette görev aldılar. Öğrencilerim
Prof. Haydar Baş, Prof. Yaşar Nuri Öztürk gibi yüzlerce din adamı devlette
görev yaptı, yapıyorlar ama siyasete karışmadılar ve karışmıyorlar. Siyasete
heves edenler ise devlet memurluğundan ayrılıp siyasete girdiler.
Cahiliye dönemi,
İslamiyet öncesi bilgisizlik ve barbarlık dönemidir. O günler, çok gerilerde
kaldı. Nice köprülerin altından nice sular aktı gitti; ama aynı dönemi geri
getirmek için çaba gösteren yobazlar ülkemizde at koşturmaktadırlar.
Ayasofya’daki icazet töreninde Atatürk’e ve silah arkadaşlarına ağır hakarette
bulunan din adamı, buna örnek verilebilir.
Bu imam, Rize’nin
Güneysu kazasındanmış. Bilmem bilir misiniz? 1918 yılında Osmanlı Devleti’nin
işgâli ile o bölgede bağımsız Potonya devleti kuruluyor. Bu devlet, Osmanlı
yönetimine vergi vermiyor ve Osmanlı ordusunda görev de yapmıyordu. Cumhuriyet
kuruluyor ama bu küçük devlet, TC devletini de tanımıyor. 15 Aralık 1925
tarihinde Atatürk’ün emriyle denizden Hamidiye gemisi, karadan Türk ordusu
bölgeyi kuşatıyor. Halk arasında tekerleme biçimine dönüşen, “Atma Hamidiye
atma, vergi de vereceğiz, askere de gideceğiz, şapka da giyeceğiz” sözü o güne
aittir. Rize’miz ve Güneysu’da yaşayanlar, vatanına bağlı, devletini seven insanlardır.
Her yerde olduğu gibi maalesef bu bölgeden de böyle bir imam çıkmış.
Atatürk’ü
anlayamayan gafil ve hainleri bu ulus, her zaman dışlamış ve kınamıştır.
Atatürk’ün kurduğu bir kurum olan Diyanet’e bağlı bir camide Atatürk ve silah
arkadaşlarına hakaret edilmesini gerçekten anlayamıyorum. Bu kurum, dinle
ilgili doğru bilgilerin topluma sunulması için kurulmuştur.
Atatürk olmasaydı,
doğduğumuzda kulağımıza ezan mı okunurdu yoksa bir kilisede vaftiz mi olurduk?
Köylerimizde, kentlerimizde ezan sesiyle mi yoksa çan sesiyle mi uyanırdık? Bu
sorunun yanıtını vermek hiç de zor değil. Ama bu tür adamların yel değirmenine
savaş açan Donkişot’tan ne farkları var ki?
“Atatürk” sözcüğü
bir kavramdır. Birliğimizi, geleceğimizi, yaşantımızı belirleyen bir kavramdır.
Bu isme saldırmak demek, ülkenin bütünlüğüne saldırmak demektir ki bu düşünceye
sahip olanların beslendikleri yer kesinlikle ülkemizde olamaz.
Devlet adamları,
devleti yönetenler, bu tür adamlara cesaret vermemelidirler. Bu ülkede “Keşke
Yunan galip gelseydi” diyen hainlerin artık bu topraklarda yerleri olmaması
gerekmez mi? Yunan toplumuna âşık olan vatan hainlerinin kimse önlerini
kesmedi. Gidip orada yaşamalarında
sakınca yoktu ve yoktur da.
Güzel dinimizin
güzelliğini bozanlara fırsat verilmemeli. İnsana saygıyı, kadın erkek
eşitliğini savunan ve barış dini olan güzel inancımızı lekelemeye çalışan din
adamlarına fırsat verilmemelidir.
Biz, dincilere
değil, dindarlara saygılıyız.