Evet,Korona gibi bazı olumsuzluklar, toplumları bazı değişiklere , arayışlara götürür. Bizim de aklımız
başımıza geldi gibi. Köylerdeki araziler, çiftlikler tarıma yeniden açılıyor.
Bu, toplumumuz için büyük gelişmedir.
Biz, tarım ülkesiydik. Ama sanayimizi geliştirmeden,
üreteceğimiz sanayi ürünlerine Pazar bulmadan, insanlarımızı köylerinden,
arazilerinden kopararak şehirlere doldurduk. Şehirlerimizde kocaman varoş
yerleşim alanları oluşturduk.”Köyden indim şehre, şaşırdım birden bire,” öz
sözümüzde olduğu gibi şehirlere göç ettirdiğimiz insanlarımız, ne şehirli
olabildi ne de köylü kalabildiler.
Hazırcı bir gençlik yarattık. Daha
doğrusu sistem bizden öyle bir toplum öyle bir gençlik istedi. Biz de hemen
verilen emre uyduk. Ama şimdi ne oldu? Toplumu başkasına avuç açar duruma
getirdik. Bilirsiniz bu konu ile ilgili güzel özlü sözümüz vardır,”Elden gelen
övün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” diye. Ülkeler, bu hastalık nedeniyle kendi
derdine düştü. Kendi insanın karnını doyurma, doğal gereksinimlerini karşılama
yollarını arar oldu.
Ülkemizin yedi bölgesi, ayrı
özelliklere sahiptir. Topraklarımız işlendiği zaman bizim insanımıza yeteceği gibi
diğer ülkelere satar duruma geliriz. Bir Çarşamba, Iğdır Ovaları, bu ülkenin
sebze gereksinimini karşılayacak koşullardadır. Bir Konya, Çukurova bu ülkenin
tahılını bakliyatını rahat karşılayacak özelliktedir. Ama köylü, ürettiğini
satamaz, ürettiğinden geçimini sağlayacak para elde edemezse elbette ki
devletine darılır ve üretmez.
Bizim nesil, ot kokusu ile toprak
kokusu ile sap-saman kokusu ile büyüdük. Biz, akşam karanlığına doğru çobanın
yönetiminde yüzlerce koyunun, ineğin köye gelişini gördük ve mutlu olduk.
Ya şimdi? Meralar, çayırlar, tarlalar
ve ahırlar bomboş. Şair diyor ya “Yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı” diye.
İnsanlar çekip gitmişler köylerimizden.Köylerimizi bir ıssızlık, bir gariplik
kaplamış. O verimli tarlalar çayır olmuş. Armutlar elmalar yerlere dökülüp
çürüyor. Ama şehre göç eden o insanlarımız, evlerine bir kilo elma, armut alıp
götüremiyor.
“Ülkeler için günümüzdeki önemli kaynaklardan
birisi tarımdır. Ancak bu konuda da küresel güçlerin uyguladığı tarım
politikaları sebebiyle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin besin
kaynaklarından çok az pay aldıklarını görmekteyiz. Hatta bazı ülkeler açlık
sınırına kadar yaklaşmışlardır. Hiç şüphesiz ki tarım bir milletin besin
ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için en stratejik sektördür.” Ama insanlarımız, özellikle yönetim
kadrolarımız, titizlikle hazırlanan bu
görüşe yazık ki kayıtsız
kaldılar.
Bundan elli yıl önce tarım, öküz ve insan
gücüyle yapılırdı. Bugünün insanları, gelişen teknoloji ve makine gücüyle
işlevini daha verimli ve daha çabuk yapmaktadır. Ama gelişmekte olan ülkelerde
tüm teknolojik olanaklara karşın tarımda artış olmamıştır. Elbette ki bu
oluşumda gelişmiş ülkelerin etkisi azımsanmayacak kadar fazladır.
Dünyaya baktığımızda tarım açısından
sıkıntı çeken ülkelerin topraklarının tarıma uygun olduğu görülmektedir. Karadeniz Bölgesi’nde fındığı, çayı, İç
Anadolu’da buğdayı, baklagilleri, Ege’de zeytini, inciri, Akdeniz ‘de narinciye
ürünlerini, Doğu Anadolu’da hayvancılığın geliştirilmesini sağlayamazsak ve
köylüyü çiftçiyi aracıya tefeciye teslim edersek biz çok daha soğan patates
kuyruğunda sıramızı alır, saman ithal etmeye devam ederiz.
Seviniyorum. Çünkü tarım politikamız
değişiyor, her karış toprağımız, verimli hale getiriliyor. Bir de çiftçimize,
köylümüze alım garantisi verebilsek ve o insanların ürününü ederinden alabilsek
sorun çözülmüş olacak.