Tarım, dünyanın gündeminde. Özellikle koronavirüs nedeniyle
tarım ve gıda sektörü ön plana çıktı. Ama ülkemizin durumu biraz daha farklı.
Çünkü yıllardır ülke genelinde tarımdan bir kopuş vardır. Özellikle gençler,
tarımla uğraşmak istemiyor ve köyünde tarım arazilerinin başında durmayı
düşünmüyor.
Kırsal
alanı tercih etmeyen gençler, şehirlerde iş aramakta ama insanca yaşanacak iş
de bulamamaktadır. Tarım alanlarının işlenmemesi ve üretimin düşük olması
nedeniyle gıda fiyatları artmaktadır. Mayıs ayı itibariyle gıda fiyatlarındaki
artışın yüzde 12’ye dayandığı ve ülkemizin zorlu bir viraja girdiği inkâr
edilemez.
Üretime,
kaynak verimliliğine dayanmayan tarım politikası, yeterli üretime yanıt
vermediğini işaret etmektedir. Tahıl ve baklagil stoklarında ciddi bir
azalmanın olduğu gelen bilgiler arasındadır. Bu oluşum ister istemez fiyatların
yükselmesine neden olmaktadır.
Tarımda
ve gıdada tekelleşme, toplumun geneline yarar yerine zarar getirmiştir. Fiyat
artışları, köyden kente göç, azalan çiftçi sayısı, ülkemizin kalıcı önlemlere
gitmesini zorunlu hale getirmiştir.
Çiftçi,
devletine güvenmelidir. Tefecilere, aracılara,ürettiğini zararına satmaması
için devlet, vatandaşına güven vermelidir. Bunun en kısa yolu,
kooperatifleşmekle yani örgütlü çiftçilerle sağlanacağı bir gerçektir.
Tarımda
ikinci bir sorunda mevsimlik işçilerdir. Tahmini rakam 600 bin mevsimlik işçi,
tarım alanında çalışmaktadır.Kayıt dışı çalıştırılan işçilere çok az ücret
ödenmektedir. Hele 14 yaş ve üzeri çocukların tarlalarda yok denecek ücretle
çalıştırılmalarının insana ve insanlığa yakışır olmadığı bir gerçektir.
Her
alanda tarıma uygun iklimimiz, her ürünün yetişmesine uygun topraklarımız
vardır. Ama bu güzel ülkenin insanımıza sağladığı bereketi, yanlış politikalar
nedeniyle olumluya çeviremiyoruz.
Devlet,
üretici ile yarış halindedir. Tüketiciye daha ucuza ürün sağlamak için
dışarıdan gereksinim olan tarım ürünlerini ithal ediliyor. Ne yazık ki et,
buğday, mercimek gibi ithal ettiğimiz ürünler ülke insanının eline ucuza
ulaşmıyor. Bu arada ithalatçı firmalar zengin oluyor, yine tüketici yerinde
sayıyor.
Kolay
yoldan zengin olmak, elini dokundurmadan köşeyi dönmek isteyenlere
yöneticilerimiz karşı çıkmadığı sürece ülkemizin tarım alanında gelişmesi
olanaklı görülmüyor.
Köylerimize elektrik, su götürdük. Köy evlerinde buzdolabı, çamaşır, bulaşık makineleri vardır. Bu yaklaşım, uygarlık açısından sevindirici bir durumdur. Ancak köylerimizdeki insanları köylerden kaçırdık. O uygar araçlar, yeteri kadar amacına hizmet edemediği için değerini yitiriyor bile.
Bence devlet, kalıcı ve üretici tarım politikası izlemelidir. Üretime uygun araziler boş bırakılmamalı, üretime uygun olmayan araziler ise otlak olarak kullanılmalıdır.
Bugün ülkemizde tarımla uğraşan insanların yaş ortalaması 55’tir. Kısaca genç nesil köyüne ve tarıma yönelmiyor. İşte enerjisi olan gençlerimizi tarlasına, bağına, bahçesine yönlendirmek devletin politikası olmalıdır.
İşte o
zaman dışarıya bağımlı ulus olmaktan çıkar, kendi kendimize yeteriz.
Doğru
mu?