Elbette ki hak kavramının tek bir tanımı olamaz. Onun
için “Hak nedir?” sorusu, kişiden kişiye veya toplumdan topluma göre
değişmektedir. Kimine göre hak, hukuk düzeninin kişiye verdiği yetkidir. Kimine
göre ise hak, hukuk düzenince insanlara tanınmış sınırı, konusu, kullanılma
şekli ve koşulları gösterilmiş, yararlanılması toplumca sağlanmış özgürlüktür.
TDK’ye göre ise hak, adaletin, hukukun gerektirdiği
veya birine ayırdığı şeydir, kazançtır.
Sosyal haklarımızı, medeni
haklar ve siyasal haklar, diye ikiye ayırmak mümkün. Aslında sosyal haklar,
“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde” tanımlanmıştır. Bildirge incelendiğinde
insanları, ırk, dil, din farkı gözetmeksizin eşit görmektir. Ancak dolaylı da
olsa insanların yaşama ve çalışma koşullarını düzenleyen bir bildirge olarak da
görebiliriz. Bu da gösteriyor ki kapitalizme karşı, emekçiyi, küçük esnafı koruyucu özelliği bulunuyor.
Bugün,
ülkemiz insanlarının ve dünya uluslarının sosyal haklara gereksinim duyduğu
zamandır. Çünkü insanlık, Üçüncü Dünya Savaşı içindedir. Devletler, salgın
hastalıkla savaş vermekte ne yazık ki binlerce insanın ölümünü
önleyememektedir.
İnsanlık,
bir yandan ölüm korkusunu yaşamakta, bir yandan da karnını doyurma telaşına
düşmektedir. Elbette ki kişinin yaşama hakkını ve ekonomik yaşamını garanti
altına almak devletin görevidir. Bu oluşum, sosyal devletin temel
kaçınılmazıdır. Bireylerin ise doğal hakkıdır.
Atalardan gelen bir sözümüz var ya: “Ak akçe kara gün
içindir.” İşte devletin kendi vatandaşının haklarını verebilmesi için eldeki ak
akçeleri korumuş olması gerekiyor. Plansız programsız harcamalar yapılırsa
alınan borç paralar, betonlara dökülürse elbette ki çıkmaz sokağa gireriz.
Bir
taraftan salgın hastalıktaki olumsuzluklar artıyor, diğer taraftan insanlarımız
yoksulluğa itiliyor. Ülkemiz için kanını, canını veren gazilerimizin,
şehitlerimizin çocukları, torunları açlık, yoksulluk içinde yüzerken dış
ülkelere yardım ediyoruz söylemi bana pek de etik gelmiyor.
“Ayranı yok
içmeye…”
Bu arada,
atasözümüzün belirttiği gerçek akla gelmiyor değil. Bizim binlerce garsonumuzun
işten çıkarıldığı, binlerce esnafımızın kepenk kapattığı, binlerce işçimizin
işsiz kaldığı bir dönemde bu insanlara öncelikli bakmak devletin görevi iken
kalkmışız dış ülkelere yardım ediyoruz. - Keşke fazlamız olsa da gereksinimi olan o ülkelere yardım
edebilsek.-
Sosyal
hak olarak adlandırdığımız ekonomik hak, ülkemizin insanlarına verilmelidir.
İnsanlarımızın gözyaşları akarken küçük bir azınlığın mutluluğunu sağlamanın
sosyal ahlak açısından doğru olmadığını tartışmaya gerek yok.
Tüm
uygar ülkeler, tüketim toplumu oluştururlar. Çünkü ürettiğini tüketecek
ekonomik özellikte toplum oluşmazsa, üretimin hiçbir yararı olamaz ki. Onun
için tüketim toplumu olabilmek, insanca yaşayacağımız düzeyde gelir sağlamak
sosyal devletin olmazsa olmazıdır.
Hesaplar
belli. Bir kişinin geçinebileceği miktar da belli. Bu miktara asgari ücret
diyoruz. Bugünlerde asgari ücret pazarlığı yapılmaktadır. Doğru da neyin
pazarlığı yapılıyor Allah aşkına? Emeklinin, çalışanın insanca yaşama hakkını
devlet, ciddiye almak zorunda değil midir?
Hazine
ve Merkez Bankası’nda biriken ak akçe, geleceğimiz açısından toplumun
güvencesidir. Salgın hastalıkta, savaşta, kuraklıkta toplumu refah içinde
yaşatmak için kısaca kara günümüzde kullanacağımız paraların toplandığı
yerlerdir.
Ama
hazinemiz tamtakır, Merkez Bankamız, rezervleri sıfırlamış. Bu devlet babanın,
çocuklarının karınlarını nasıl doyuracağını gerçekten merak ediyorum.
Sayın
yöneticiler, devletimizi, meydan okumakla, gerekli gereksiz siyaset yapmakla
yönetemezsiniz. Çünkü devlet, sosyal hakları korumak için geleceğin planlarını
yapmak zorundadır.