Yazımın başlığından
da anlaşılacağı gibi, bu yazımda tarihe mal olmuş iki kuruluştan söz etmek
istiyorum. Tüm Türkiye’mize ışık olan kuruluşlara değinmek istiyorum. 16 Mart
1848 tarihinde kurulan Erkek Öğretmen Okulu (Dar-ül Muallimin) çağın
devrimidir. Çünkü Islahat Fermanı ile kapılarını Batı’ya açan Osmanlı yönetimi,
Batı tarzında kurum ve kuruluşlar kurarak çağa ayak uydurmaya çalışmıştır.
Elbette ki “Batı”
bir yön değildir siyasal ve kültürel yaşamdır. Batı bir yaşama biçimidir.
Özgürlükçü, demokrat, çağdaş değerlere önem veren anlayıştır. İşte geleceğini
Batı’da gören Osmanlı İmparatorluğu, medreseleri yerinde bırakarak, müspet
bilime yer veren kurumlara yönelmiştir. Kılıç gücünün, bilek gücünün yerini
bilim, sanat alınca Köroğlu’nun dediği gibi, “Tüfek icat oldu mertlik
bozulunca” bilim, bileğin önüne geçince devrim yapmak bizim için de
kaçınılmazdı. Onun için 16 Mart’ı uyanışın tarihi olarak kabul ederiz.
Tarihimizi
incelediğimiz zaman Osmanlı saltanatı döneminde de birçok padişah ıslahat
hareketlerinde bulunmuştur. Ama çıkarcı gruplar her yeniliğin karşısına
dikilmiş ve padişahın veya sadrazamın kellesi uçurulmuştur. Bu savaş, bugün de
devam etmektedir. Ulusumuzu Orta Çağ karanlığına çekmek isteyenlerle ulusumuzu
çağdaş uygarlık uluslar düzeyine çıkarmak isteyenler arasında sürüp
gitmektedir. Doğal olarak toplumun cahillikten kurtarılması, toplumun ileri gitmesi
demektir. İşte toplumun cahil kalmasından yararlanan kesim ise dün olduğu gibi
bugün de her ileri harekete karşı çıkılmaktadır.
Anadolu’nun en ücra
köşesine kadar giden öğretmen, oradaki çocuklara, yetişkinlere ışık olmuştur ve
olmaktadır. O nedenle toplumu geriye çekmek isteyen kişiler Cumhuriyet
öğretmenine karşı olmuşlardır. Bugün de karşıdırlar.
Ne yazık ki bu güzel
kuruluşlar, 16 Mart 1848 tarihinde kurulan Öğretmen
Okulları maalesef 1974’te kapatıldı. Peşinden Eğitim Enstitülerinin ve Yüksek
Öğretmen Okullarının kapısına kilit vuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Milli
Eğitim Bakanlığı yapmış Dr. Reşit Galip Bey, öğretmeni köylerdeki devletin
temsilcisi olarak düşünmüş ve çözümler üretmiştir. Bugün ise taşımalı eğitimle
devletin temsilcileri köylerden çekilmiş, gönderdeki bayrak indirilmiştir.
Bugün
bırak Köy Enstitüsü çıkışlı; Öğretmen Okulu mezunu öğretmenler bile gerek ölüm
gerekse emeklilik nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı kadrosunda kalmamıştır.
Zaman
zaman politik görüşlerden zarar görmelerine karşın bu memlekette Ulu Önder
Atatürk’ün ilke ve inkılâplarına bağlı kalarak özveriyle çalıştılar. Ölen
öğretmenlerime rahmet, kalanlara da sağlıklı yaşam diliyorum.
Öğretmen
okulları kurulduğu yıllarda yine bir ıslahat hareketini görüyoruz. Sultan İkinci Mahmut döneminde batılı anlamda Tıphane-i Amire, Cerrahhane-i Amire adıyla 14 Mart 1827 Çarşamba
günü Şehzadebaşı’nda Tulumbabaşı Konağı’nda tıp okulu kurulmuştur.
14
Mart1919’da İstanbul’un işkalına karşı tıp öğrencileri tepkilerini göstermek için
bu tarihi kuruluşu, bayram olarak kutladılar. O tarihten şimdiye kadar her 14
Mart tarihi Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Meslek
kuruluşları toplumsal gereksinimden doğar. O nedenle her meslek kuruluşu, saygı
değerdir. Doktorlarımız, ettikleri Hipokrat yemini ile ırk, dil, din ve
cinsiyet farkı gözetmeksizin insanlığa hizmet etmek için görevlerinin
başındalar.
Zaman
zaman çirkin olaylarla karşılaşıyorlar, hatta canlarını kaybediyorlar ama
görevlerini yapmaktan geri durmuyorlar. Özellikle Covid-19 gibi büyük bir
salgın karşısında canlarını hiçe sayarak ve gecelerini gündüzlerine katarak
hastalarına yardımcı olmaktan geri durmuyorlar. Günlerce eşlerini, çocuklarını
göremeden, uyumadan görevde kalıyorlar. İnsanlık, özverili doktorlarımızı
unutmayacaktır.
İyi ki varsınız.