Üniversitelerle ilgili sınavlar öğrencilerin olduğu kadar
velilerin de korkulu rüyasıdır. Veliler, çocuklarının, öğrenciler ise zevk
alacakları okula girme heyecanı yaşarlar . Okul eğitimi, yetmedi dershane ve
üstüne üstlük özel dersler derken, o öğrenci gençliğini yaşamadan dört yıl
boyunca koşar durur o dersten o derse; o sınavdan o sınava.
Öğrencilik,
özellikle üniversite öğrenciliği, keyifli bir dönemdir. Hele arzu ettiğin
fakülteyi kazanmışsan ve derslerini önüne katmışsan yeme de yanında yat. Bir de
buna yeme içme; barınma ve sosyal etkinlikler açısından ekonomik sorunun da
yoksa gerçekten öğrencilik keyif alınan iştir.
Bu
yılın tablosuna baktığımız zaman farklı manzaralar karşımıza çıkıyor. Gençlerimiz, iki yıldır karanlık bir yolda
yürüdüler. Uzaktan eğitim diye uyduruk bir sistemle gençlerimizi oyaladık.
Birçok öğrencimizin bilgisayarı, birçok öğrencimizin ise yararlanacağı
interneti de yoktu.
Ben,
bir eğitimci olarak yüz yüze yapılamayan eğitimi, eğitim olarak kabul
edemiyorum. Sınıfta defter, kitap kokusunu içine çekemeyen bir öğrencimizin
öğrenciliğini yaşadığını düşünemiyorum. Kara tahta, tebeşir tozu, karşısında
örnek bir öğretmen görmeyen öğrenciyi öğrenci olarak düşünmek bile istemiyorum.
Şimdi
bu koşullardaki öğrencilerin önüne sınav sorularını koyduk. YÖK Pandemi
dönemini esas almamış olacak ki hazırlanan sorular hiç de kolay değildi. Sınav,
hazırlanan sorular yönünden YÖK ile MEB arasında uyum yok gibi.
Arayış içinde olan bu gençlerimizi, öğrencilik dönemlerinde
mutlu görmek olanaklı değil. Geçen yıllarda kazandıkları üniversitelerden mutlu
olamayan öğrenciler var da bu seneki öğrenciler kazandıkları okullarından mutlu
mu olacaklar? İncelediğimizde ilk 10 tercihine girenlerin sayısı 100 bini
geçmiyor.
Sözde dershaneleri kapattık. Hayır, kapatmadık isim
değiştirdik o kadar. Bu iki yıl içinde dershaneler de zor durumda kaldı.
Kirasını ödemede, öğretmen maaşlarını ödemede epeyce zorlandılar. Bu koşullarda
üniversiteye hazırlık merkezleri de başarılı olamadı. Olamazdı da. Devlet bu ve
bunun gibi kurumları korumak kollamak zorunda idi. Ama gereği yapılmadı.
Ders programları tamamlandı mı? Tamamlandı deseler de kim
inanır ki? Ders müfredat programları bitirilmiş gibi hareket edilerek
hazırlanan sorular, elbette ki öğrencilere zor gelmiştir. Bu kadar zor
sorularla neyi kanıtlıyoruz Allah aşkına? İki yıldır lise üçüncü ve dördüncü sınıf
öğrencilerine ne verdik de ne istiyoruz? Ne ektik de neyi biçmek istiyoruz?
Amaç, öğrencilerimizi özel üniversitelere girmeleri için mi soruları
zorlaştırıyoruz?
Meslek
Lisesi öğrencileri puan açısından yine sonlarda yer alacaktır. Kusuru kat
sayılarda buluyorlardı. Kat sayılar kalktı peki değişen ne oldu? Ben uzun
yıllar dershanecilik yaptım. Bir fen lisesi, bir Anadolu lisesi hatta düz lise
öğrencisi ile meslek lisesi öğrencisinin matematik, fizik- Kimya gibi
derslerden eşit bilgiye sahip olması mümkün mü? Ama sınavlarda aynı sorular
soruluyor ve aynı sonuç isteniyor. Kısaca eşit koşullar yaratılmadan yapılan
sınav, adil olamıyor. Sonuç olarak okul türlerine göre sıralamada meslek
liseleri ilk 15’in içinde hiç olamadılar ve yine de olamayacaklar. En başarılı
liselere baktığımızda ilk sırayı fen liseleri alıyor. Onları Anadolu Liseleri
ve Kolejler takip ediyor.
Eğitime
siyaseti sokmamalıydık. Şirin görünmek ve o okulları kendi siyasi
yapılanmasının arka bahçesi görmek yanlışlığına düşmemeliydik. İmam Hatip
Okullarına tüm üniversitelere girme hakkı verdik diye meydanlarda övünmek ayrı
iş, gerçeği görmek ise ayrı iştir.
Meslek liselerinin kuruluş amacı ara eleman yetiştirmektir.
O öğrenci ,yaşamını ara eleman olarak devam ettirmek istediği için meslek lisesini
seçmiştir. Siyası kazanım için bu gençleri neden zorluyor ve onları toplumda
neden kendine güvensiz yapıyoruz? Bunun vebalini kim taşıyacak?
Eğitim
bilimsel bir iştir. Bırakalım da bu işle eğitim uzmanları ilgilensin,
siyasetçiler değil.
Bilmem
görüşüme katılır mısınız?