DP zamanında “Traktör kapında erzakın ambarında"
sloganını iyi anımsıyorum. 1950 sonrası Türkiye, tarımda makineleşme dönemine
girdi. Yeni karayolları yapıldı, şehirlerde değişim başlatıldı.
1950-63 yılları dünyada ve Türkiye’de ekonomik canlanma
yaşandı. Örneğin 1953'te ülkemizde
ihracat yüzde 60, ithalat ise yüzde 85’ti. Türkiye ürettiğinden çok
tüketmeye başlamıştı. Dış ticaret açığı hızla büyüyordu. İmdadımıza Amerikan
kredileri yetişiyordu.
Türkiye NATO ülkesiydi. Ülkemizde harp sanayi durmuş. Yerini
Amerikan silahları doldurmuştu. Amerika, kurmayları ve uzmanları ile ülkemize
yerleşmişti.
Tanzimat döneminde Fransa’ya, II Abdülhamit ve İttihat
Terakki döneminde Almanya’ya, DP döneminde de Amerika’ya bel bağlamıştık. 1952
yıllarında devlet kadrolarında ki buna Milli Savunma dahil değildir. 507
Amerikalı çalışıyordu.
Amerika ve Batı devletleri bize hayran oldukları için
yaklaşmamışlardı. Onlar, bizi
Ortadoğu’nun anahtarı olarak görmekteydiler.
DP iktidara gelince ordudan 15 general, 150 albayı tasfiye
etti. Tam da o sırada TBMM’ye sormadan Kore’ye asker gönderdi. Bu girişime
karşı çıkan Barış Severler Derneği üyeleri tutuklandı. On binlerce uzaklıktaki
bir ülkede 706 şehit, 211 yaralı, 219 tutsak 168 kayıp vererek BM gücünün en
ağır kayıplarını verdik.
“Türkiye Küçük Amerika Olacak” sözünün Celal Bayar
tarafından söylendiği bilinir. Halbuki bu sözü 19 Eylül 1949 yılında CHP’li
Nihat Erim, İzmit’teki bir konuşmasında dile getirmişti. Çünkü Türkiye İnönü
yönetimi ile birlikte ABD’ye yaklaşmaya başlamıştı. Türkiye, NATO’ya
girmebilmek için İsmet Paşa dönemini seçmişti.
Biz, serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verdiğimiz dönem
1940 yıllarıdır. 22-27 Kasım 1948 tarihinde toplanan İkinci Türk İktisat
Kongresi’nde alınan kararla hükümetin
devletçilik politikasından tamamen vazgeçmesini önermiştir. Kısaca ekonomide,
özgürlüklerde, laiklikte ödün verilmeye İsmet Paşa döneminde başlanmıştı. Bu da
gösteriyor ki CHP ile DP arasında pek de fark yoktu.
Gelelim 21. yüzyıl Türkiye’sine... Değişen ne var Allah
aşkına? Tarımda dünyanın yedinci ülkesi iken şimdiki durum içler acısı. Üretmek
yok ama tüketmek de yok. Çünkü enflasyon almış başını gidiyor. Banka faizleri
el yakıyor. Pazara insanlar gidemez oldu. Makineleşiyoruz ama ithal ederek. Dış
ticaret açığı hızla artmakta, torunlarımıza bile borç bırakacak duruma geldik.
1950 yıllarındaki Ortadoğu bekçiliğimiz yine devam ediyor.
Ortadoğu’dan bir türlü çıkamıyoruz. ABD ile zoraki de olsa işbirliğimiz aynen
yaşatılmaktadır. DP zamanında subay tasviyesine gidilmişti. Şimdi de Ergenekon,
Balyoz, casusluk suçlaması ile birçok generalimizi, amiralimizi ve farklı
rütbelerdeki subaylarımızı sorgusuz, sualsiz yıllarca cezaevlerinde yatırdık,
tasfiye ettik ve ordumuzun gücünü zayıflattık.
Ne zaman ulusal değerlerimize önem verirsek, ne zaman 82
milyon insanın kardeş olduğunu ve vatansever olduğunu benimsersek, ne zaman
kişileri ötekileştirmeden ülkenin insanlarına eşit davranırsak, işte o zaman
biz farklı ülke olabilir ve başkalarının güdümünde olmayız. Ben böyle
düşünüyorum.