Cumhuriyet, Atatürk'ün önderliğinde kurulan en büyük
devrimdir. Aslında 19 Mayıs 1919’da başlayan ve 1922 yılında biten Ulusal
Mücadele bize Cumhuriyet’in habercisi olmuştu. Hele o dönemde hazırlanan
Anayasa'da yer alan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." özlü
sözü ile yalnızca yönetim biçiminin adı dillendirilmemiş; ancak bu söz,
cumhuriyet yönetiminin kendisiydi.
Cumhuriyet rejimi, tarih boyunca halkımızın ruhunda
olmuştur. Orta Asya'dan günümüze kadar kurulan devletlere baktığımızda,
yönetimi paylaşma geleneğinden hiçbir zaman ödün verilmemiştir. Eski Türk
devletlerinde de meclisler, devletin en önemli kararların alındığı ve
görüşüldüğü kurullardır. Bu meclisler, yasama ve yürütme yetkisine sahiptir.
Devletin ileri gelenlerinden oluşan bu meclisin gerektiğinde Hakan’ı seçme
yetkisi bile vardır. Ayrıca Hakan'ı denetler, gerekirse onun yetkilerini
kullanabilirdi de.
Kurulmuş olan eski Türk devletlerinde de hükümetler vardır.
Aynen bugünkü gibi icra görevini görür ve hükümetler, Hakan’a, meclise karşı
sorumludurlar.
Görülüyor ki özümüzde olan ve bizim karakter yapımıza uygun
yönetim şeklini sevgili Atatürk'ümüz, yeniden uygulamaya koymuştur. 29 Ekim1923
tarihinde saat 20.30’da oy birliği ile Cumhuriyet, meclisçe kabul edilerek
ulusumuz, çağdaşlaşma yolunda yolunu çizmiştir. Mecliste tartışmalar sürerken
dönemin en büyük hukukçusu kabul edilen Seyit Bey şöyle diyordu:
"Önerilen şekil yeni bir şey değildir. Var olan
anayasayı açıklamaktan ibarettir."
Aynı gün, Tarihçi Abdurahman Şeref Bey ise:
"Hükümet şekillerini saymaya gerek yoktur. Hâkimiyet,
kayıtsız şartsız milletin dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bunun adı cumhuriyettir.
Biz şimdi çoktan doğmuş bir bebeğin adını koyuyoruz. Bu ad kimilerine hoş
gelmeyebilir ama varsın gelmesin."
Cumhuriyetin kuruluşu demek, ülkemizde demokrasi, özgürlük,
insan hakları, hak, hukuk gibi yeni adların da kullanılması demektir ki bu
yaklaşım Ortaçağ kafalı insanlarımızı o günde rahatsız ediyordu bugün de.
Yönetimler "kul" isteyebilir; ama halkımız kul
olmak istemiyor, ulus olmak istiyor. Kendisi, kendi vekilleri aracılığı ile
yönetilmek istiyor ve bu yaklaşım çağdaş bir anlayışın dışa vurmuş biçimidir.
Her ulusa, ulusal bilinç verilmelidir. Bizde de ulusal
bilinci güçlendirmek için cumhuriyetimiz, coşkuyla törenlerle kutlanmalıdır.
Çünkü ulusal bilinci oluşmayan uluslar, ulus olma özelliğini yitirdikleri gibi
özgürlük ve bağımsızlıklarını da yitirirler. Devletin özellikle iktidarda olan
hükümetlerin temel görevi, milli birlik ve beraberlik için toplumun her
kesimine vatan severliğin yanında ulusal bilinci vermesi temel ilkesi
olmalıdır.
Toprakları elinden alınmış, orduları dağıtılmış, borç
batağına itilmiş bir toplumu, toprak bütünlüğüne, güçlü orduya, onurlu yaşamaya
götüren, kısaca tam bağımsızlığa kavuşturan bu ulusal kadro, tarihin her
döneminde şükranla anılması gerekir.
Sömürgeciliği, mandacılığı içine sindiren o günün bazı insanlarını
ve bugün onların torunlarını Cumhuriyetin nimetlerinden yararlandıkları halde
ona ve cumhuriyeti kuran o azız insanlara karşı olmalarını ve onlara çamur
atmalarını bir türlü anlayamıyor ve anlam veremiyorum.
Cumhuriyetle elde edilen kazanımları hiçe sayarak hala
halifelik, padişahlık sevdalılarının durdukları yeri çözemiyorum.
Çağdaş bir devlet oluşturmak dururken çağdaş yasalar, çağdaş
ve demokrat insan yetiştirme gayreti varken bizleri çağın insanı yapmaktan
uzaklaştırma gayretini anlamakta zorluk çekiyorum. Bu kimlikten rahatsız
olanları da doğrusu ayıplıyorum.
Cumhuriyet gibi bir halk idaresinin altını boşaltarak, başka
yönetim biçimlerini ülkemizin insanının beynine yerleştirmek bence
vatanseverlik değildir.
Toplum olarak emperyalist ülkelere biz savaş açmadık.
Onların sömürge alışkanlıklarına karşı çıktık. Yenilmez gibi görünen ve Mehmet
Akif’in dediği gibi tek dişi kalmış canavarla savaştık ve yendik. Çünkü biz
haklıydık. Sevr anlaşmasını çöpe attık. Ulusal ve tam bağımsız bir devlet
kurduk. Anadolu dediğimiz, suyunu kana kana içtiğimiz, toprağından karnımızı
doyurduğumuz, havasını soluduğumuz bu güzel topraklarımızı kanımızla koruduk.
Bunun için Kurtuluş Savaşı verdik. Aç kaldık susuz kaldık, yetim kaldık, dul
kaldık ama yoktan bağımsız bir ülke yarattık.
29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanını ve bu onurlu yönetimi
korumak, kollamak her vatandaşımızın kutsal görevi olmalıdır. Çünkü çağdaş
insan olmak, dünya ulusları arasında onurlu devlet olmak ancak insan onuruna
yakışan cumhuriyeti benimsemekle olur.
Yaşasın Cumhuriyet!