Ben
siyasetçi değilim. Hiçbir partide de kaydım yoktur. Ama siyaseti mümkün olduğu
kadar izlerim. Kimi kez gülmek için, kimi kez de kızmak için biraz da siyasi
yaklaşımla ülke, ulus sorunlarını öğrenmek için siyaset, gündemimde olur.
Ben siyasete ve siyasetçiye
ciddi bakanlardanım galiba. Öyle ya biz onları (Muhtarı, belediye başkanını,
meclis üyelerini ve cumhurbaşkanını) seçerken ülke sorunlarına eğilsinler ve
çözüm üretsinler isteriz. Ama görüyoruz ki sayın milletvekillerimiz, ülke
sorunlarından çok, partilileri, yakın akrabalarını güzel işlere yerleştirmekle
meşguller.
Bakıyorsunuz bir parti lideri, kürsüden
kendisinden olmayan başka parti liderine ağza alınmayacak küfürler sıralıyor.
Adamın ne hırsızlığı, FETO’culuğu, ne hainliği kalıyor. Bunun yanında o liderin
iki koyunu güdemeyecek beceriksiz olduğunu kürsüden avazı çıktığı kadar
bağırıyor. Ama aynı adam, bu kez olumsuzlukla suçladığı lidere övgüler
yağdırıyor. İşte o zaman diyorsun ki “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.”
İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’e
demediğini bırakmayan bir lider, şimdi ise “Evine dön” çağrısı yapıyor. Hani bu
parti dışarıdan talimatla kurulmuştu. Bu parti FETO’dan talimat alıyordu. Hatta
Kürtlerle işbirliği yapmıştı. Şimdi ne oldu da olumlu çağrıda bulunma gereği
duyuldu?
Benim yazılarımı okuyanlar
bilirler ki ben siyasetin dili, küçültücü, ürkütücü ve bölücü olmamalıdır
diyorum. Toplumu germemelidir, ayrıştırmamalıdır, diye ısrarcı oluyorum.
Ordu milletvekili bir birey,
partisinden kovuldu. Nedeni bence dili belasından kovuldu. Elbette ki eden
bulur. Ne ekersen onu biçersin. Önüne gelene yumruk atarsan, küfredersen ve
hain dersen bir gün gelir seni de partine hainlikle suçlayarak ihraç ederler.
Evet, sözünü esirgemeyen bir insan, yüreğinde kötülüğü yok. Yok da katırcının
katırlarını ürkütürsen gözünün yaşına bakmadan kişiyi yolcu ederler.
Ülkemiz ve ulusumuz, ekonomik
yönden sıkıntı içinde. Her geçen gün Türk parası, döviz karşısında değerini
yitiriyor. İç piyasada, dışalımlarda gereğinden fazla zorluklar yaşanıyor.
Benim alım gücüm geçen yıla göre çok gerilerde kaldı. Çalışanlar, emekliler,
küçük esnaf gün geçtikçe fakirleşiyor.
Sayın Maliye Bakanı her ne kadar
güzel tablolar çiziyorsa da görülen köy kılavuz istemez. Ülkemizde zenginler
daha zengin oldu. Fakirler ve orta gelirliler ise gün geçtikçe alım güçlerini
yitiriyor.
Türkiye ekonomisi döviz darboğazına girdi. Dövizi
olanlar köşeyi döndü. İşinilginci kredi çekip o parayı dövize ve altına
yatıranlar vardır. Balon şişerken güzel de bu balon ya patlarsa o zaman
borçlanarak döviz alanlar da bu ateşin içinde yanmayacak mı? Bu yaklaşım, para
değerini düşürdüğü gibi ülkenin genelinde güvensizlik de oluşturmaktadır.
Ekonomi, ciddi iştir. Bilimsel
verilere dayanır. İşin içine siyaseti sokarsak ve özerk kuruluş olan Merkez
Bankasının işine karışırsak o zaman ekonomi siyasallaşır ki işte o zaman da
toplumsal güvensizliğe gireriz ve toplumsal ürküntü yaratırız.
Bence siyaset ve siyasi yaklaşım
yeniden biçimlendirilmeli. Siyaseti çıkar ilişkilerinde uzaklaştırmalı.İşte o
zaman yüzde ikilere düşen Meclis’e güven, yine geçmiş yıllardaki düzeylere
yükselir.
Yanılıyor muyum?