Yeni nesil, tarihimizde yer etmiş olan ve tarihe 6-7 Eylül
1955 olayları olarak geçen kışkırtmayı bilmez. Bu kışkırtma demokrasimiz adına
utanç verici bir olaydır. Başlatan kimdir, nedeni nedir, kim kazançlı
çıkmıştır?
Bu kışkırtma harekâtı, bir devrin
yargılanmasında da ön plana çıkmıştı. Şimdi bile bu toprakların insanlarını
küçümsemeye çalışanlar, bu olaylara kendi pencerelerinden bakmaya çalışıyorlar.
Zalim Türkler olarak değerlendirmeden geçemiyorlar. “Azınlıklara 6- Eylül 1955’teyapılanlar
Güneydoğu’da Kürtlere neden yapılmasın ki?” diyenler az değil.
Bilirsiniz İngiltere II. Dünya
Savaşı’ndan zayıf çıktı. Ülkeler zayıflayınca egemenliği altında olan
azınlıklar kendi bağımsızlıklarını ilan etmek için bu oluşumu değerlendirirler.
Bu dönemde Kıbrıs önemliydi. Çünkü Ortadoğu petrollerinin kavşağıydı. İngiltere
petrollerinin yarıdan çoğunu bu adadan yönlendiriyordu. Burada üs kurmak,
siyasi egemenliğini devam ettirmek ve Kıbrıs yönetiminin başının yine Londra
olması için çabası vardı.
Halbuki Kıbrıs’ta sömürgeciliğe
karşı olan güçlü bir sol hareket bulunuyordu. Bu güç, İngilizleri adada
istemiyorlardı. Onun için önce adadaki Rumları, milliyetçi, komünist diye
böldü. Sonra Rumlarla Türkleri birbirine düşman etmenin planlarını yaptı.
6-7 Eylül 1955 olaylarının,
Selanik’te Atatürk’ün evine sözde bomba atılmasıyla başlamıştı. İstanbul Ekspres
Gazetesi’nde yıldırım baskı ile olay halka duyurulmuştu. İstanbul, Ankara,
İzmir’de sokaklara dökülen halk, işyerlerini yağmalamış, yakıp yıkmış,
insanları öldürmüşlerdi.
Olayların baş sorumlusu elbette İngiltere’ydi.
Çünkü bu olayları planlayan, yürüten İngiliz ajanlarıydı. Bu olay, dış politikada
Türkiye’yi zor durumda bıraktı. Londra Konferansı’nda kârlı çıkan İngiltere
oldu. Türkiye ve Yunanistan’ın Londra’da uzlaşmaz keskin tutumları karşısında,
İngiltere uzlaşıcı rol üstlendi.
Aslında İngiliz yetkilileri, Ankara’yı
Kıbrıssorununa bulaştırmak için Türkiye’nin öfkesine gereksinim duyduğu gerçeği
vardı. İşte 6-7 olayları bence İngiltere’nin işine gelmiştir.
Kısa zamanda bu olaylarda zarar
gören insanların zararları ödendi. Olaylarda ihmalleri görülen asker-sivil
kişiler görevden alındı veya istifa ettirildi.
Kıbrıs,
93 Harbi (1877-78) sonunda İngiltere'nin iştahını kabartacaktır. Osmanlı
Devleti tarifsiz zorluklar içindedir ve İngiliz emperyalizmi için Akdeniz'de
bir üs sahibi olmanın tam zamanıdır. Üs bahane tabii. Asıl dert, Hasta Adam'ın
yaklaşan ölümünde sahneye daha yakın bir sandalyeye oturabilmek ve parsayı
Ruslara kaptırmamaktır.
Devlet,
tabir yerindeyse çökmüştü. Bir çıkış yolu arayan Osmanlı Devleti'ne Berlin
Kongresi öncesinde güya bir dost eli uzandı. Dışişleri Bakanı Lord Salisbury,
Büyükelçi Sir Henry Layard'a bir mektup göndererek Rusya'nın tehdidine karşı
Osmanlı'ya yardım edeceklerini, lakin bu hizmetlerine karşılık olarak Ermeni
ıslahatı yapılmasını artı Kıbrıs'ın üs olarak verilmesini istiyordu. Verildi de
ve bir daha da çıkmadılar.
27 Mayıs İhtilali sonrası kurulan
mahkemenin önemli konusu oldu. Ama İngiltere Kıbrıs’ta garantör devlet olarak
varlığını kuvvetlendirdi. Aslında 1878 yılında II. Abdülhamit tarafından
İngiltere’ye satılan Kıbrıs’ta tüm iç kışkırtmalara karşın biz orada önce ortak
devlet olduk; sonra1974 harekatı ile bağımsız devlet kurduk.
Ben bu yazımda 6-7Eylül olaylarını
irdelerken hem tarihi gerçekleri sergiledim hem de kışkırtmaların ulusları
nasıl yanıltacağını kanıtlamak istedim.
Unutmayalım ki ulusların dostu
olmaz. Olsa olsa karşılıklı çıkarlar olur.