Ülke olarak yaşadığımız kara günler vardır. Bu günleri bize
yaşatanlara bir değil bin kez lanet olsun diyorum. Basının güçlü kalemi Uğur
Mumcu, 1993 yılında evinin önünde aracına konulan bombanın patlaması sonucu
şehit oldu. O tarihten bu güne kadar onun yaptığı uyarılardan neler değişti
derseniz; onun dikkat çektiği iki konuya dikkatinizi çekmek isterim.
Karanlık ve hain güçlerin bir Pazar sabahı şehit
ettikleri Mumcu,
Ülkemizi radikal İslamcı hareket ile ayrılıkçı terörün
yarattığı tehlikeler ile burun buruna olacağını dile getirdi. Mumcu, bugün
sözde dile getirilen Kürt sorunu ile PKK terör örgütünün birbirinden
ayrılmasına dikkat çekmişti. Ne oldu derseniz ülke olarak hala bu ayrımı sağlıklı
bir yapıya oturtmuş değiliz.
Gizli servislerin ülkemizin bekasını tehdit eder
boyutlara ulaşan bu hain örgütle ilişkilerini araştırıp gözler önüne sermek
için mücadele eden Mumcu’nun ülkemizde laik yapının geriletilerek, ‘devlet
kadrolarına cemaatler eliyle radikal İslamcıların eline geçiyor’ uyarısı
yaptığını hatırlatmak isterim.
Cemaatlerin devlet kadrolarına yerleştirmek üzere
çocukları hukuk fakültelerine, askeri okullara, polis okullarına gönderdiğini,
ileride bunların hakim, savcı, general, emniyet müdürü olup devlete isyan
edeceklerini söyleyen, yazan Mumcu’nun bu tespiti ile maalesef 15 Temmuz
2016’da karşılaştık.
İşte bu kadar ileriyi gören bir gazeteci olarak bu günleri
gören Uğur Mumcu, tarih boyunca unutulmayacak, yazdıkları zaman dilimlerine
ışık tutacak kadar önemli. Laik-demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan
kaldırmak için hareket eden FETÖ’nün kanlı darbe girişiminin hala acıları
yüreklerimizde tazeliğini koruyor.
Bu nedenle Mumcu’nun bu tespitlerinin sonrasında ülke
olarak yaşadığımız bu iki tehlikenin el ele ve gönül gönüle vererek üstesinden
gelmekten başka çaremiz yok. Kutuplaştırmak, ötekileştirmek, sizden, bizden
diyerek milletin bölünmesine çanak tutmak hala ülkemizin ve milletimizin başına
musallat olan bu tehlikeleri cesaretlendirmekten başka bir işe yaramaz, biline.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşaması adına bizim
bizden başka dostumuz yok düşüncesini de unutmadan kin ve nefret tohumları
saçmaktan başta siyaset sahnesinin aktörleri olmak üzere herkesin vazgeçmesi
kaçınılmazdır.
Bugün gazetecilere saldıranların aslında düşüncelere
saldırdığını bilmeyen yoktur. Vurmakla, kırmakla, dövmekle öldürmekle fikirleri
yok edemezsiniz, bunu hiç ama hiç unutmayın! Düşünen, konuşan ve bunları
milletle paylaşanlardan korkmayın. Korkulacak adresleri bir Pazar sabahı şehit
edilen gazeteci Uğur Mumcu gösterdi.
UNUTMAK MÜMKÜN MÜ?
Okumak güzeldir. Gençler okuyun. Büyükler anlatın,
tavsiye edin, yönlendirin. Dinimizi anlatın. Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını
anlatın, cumhuriyeti anlatın, Mumcu gibi kalemlerin eserlerini okumalarını
tavsiye edin, Gaffur Okkan gibi yiğitleri unutturmayın, onların bıraktıklarını
ve mücadelelerinin bilinmesi için gayret edin.
Uğur Mumcu’nun dikkat çektiği tehlikelerin bizlerden
birbirinden önemli yiğitlerimizi kopardığını unutturmamak gerek. Bu kalleşler, 20
yıl önce Gaffur Okkan yiğidimizi elimizden aldı. Diyarbakır’da 7’den 70’e gönüllerde
bir emniyet müdürü olarak taht kuran Gaffar Okkan’ı da görev yaptığı
arkadaşları ile birlikte kalleşler şehit etti. Unutmak mümkün mü bu yiğit
adamı.
Vatan, cumhuriyet, millet ve bayrak sevgisi ile
üstlendiği görevi layıkıyla yerine getirmek için çalışan Okkan’ı sadece
Diyarbakır halkımı sevdi? Hayır, hepimiz sevdik.
Meslektaşları ile bütünleşip, milletle et ve tırnak olan
ve görev yaptığı yerlerde ihtiyaç sahiplerinin, öğrencilerin yüzünü güldürdükçe
mutlu olan bir Okkan’ı işte yukarıda dile getirdiğim hainler şehit etti.
Sadece Okkan’ı şehit eden kalleşler milyonlarca Gaffar
Okkan’ın var olmasına neden oldular. Hepimiz birer Okkan olduk. Şimdi
meslektaşları halkın Gaffar babasının ve bütün şehitlerimizin kanını yerde
bırakmamak için canları pahasına tek terörist kalmayıncaya kadar mücadele
veriyor.
Bu vesile ile Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan’ı saygıyla bir
kez daha anıyor, şehitlerimize rahmet, gazilerimize sağlık ve uzun ömür
diliyor, ‘şehitler ölmez’ diyorum.