Türklük ve Atatürk üzerinden ağız
ishali olanların saçmalıkları ile karşılaşmamız yanı sıra, andımızın
okunmasından tutun, Atatürk’ün kişiliğine kadar varan abuk sabuk söylemlerle de
karşılaşıyoruz. Profesör Tufan Gündüz’ün yazısından çıkardığım aşağıdaki özet
Türk olmanın, Türk kanı taşımanın ayrıcalığını sanırım taş kafalara iyi
anlatır.
“Tarih sahnesine çıkan milletler, eğer kültürleri güçlü ve kalıcı ise, uzun
yıllar tarih sahnesindeki rollerine devam ederler. Kalıcı kültüre sahip
milletlerin maddî ve manevî tüm değerleri, kendisinden sonra gelen nesillere de
intikal eder.
Köklü bir kültüre sahip olmayan milletler ise, tarih sahnesinden silinmeye
mahkûmdurlar.
Türk milleti, kökü tarihin derinliklerine uzanan güçlü ve köklü bir kültüre
sahip nadir milletlerden biridir.
Türk milleti, Orta Asya'dan Avrupa'ya kadar eski dünyanın birçok yerinde
bilinen; adaleti, mertliği ve korkusuzluğuyla tüm dünya insanlarının tanıdığı
tarihe yön veren en büyük milletlerden birisidir.
TÜRK’ÜZ ANACIĞIM
Türk'sünüz değil mi? Vefalı Türk yine geldi…
2008 Mayıs ayının başları... Bosna Hersek'in uçsuz bucaksız ormanlarının
arasına serpilmiş köylerden biri. Bosna-Hersek'in uçsuz bucaksız ormanlarının
arasına sıkışmış olan bir Boşnak köyüne Türk Kızılay'ı yardım götürüyor.
Köyleri birbirine bağlayan ince asfalt yol da bitiyor. Önceden belirlenmiş olan
isim listeleri çıkarılıyor; tercümanlar vasıtasıyla belirlenen isimlere tek tek
teslimatlar yapılıyor. Herkes memnun herkes mutlu. Fakat listede olduğu halde
bir isme yardım paketinin teslim edilmediği görülüyor. Neden yardım almaya
gelmediği soruluyor. Köylüler o kişinin yaşlı ve kimsesiz bir kadın olduğunu,
evinin köyün dışında bulunduğunu, yardım paketini almaya gelemediğini
söylüyorlar. Yardım konvoyunda bulunan Türk subaylardan ikisi, yardım
paketlerini omuzlayıp tarif edilen eve doğru yöneliyorlar.
Kapıyı çalıyorlar... Birkaç dakika sonra oldukça yaşlı bir kadın kapıyı açıyor,
Türk subaylarını uzun uzun süzüyor:
- "Siz Türk'sünüz değil mi?"
- "Türk'üz anacığım"
- "Allah'ım şükürler olsun... Biliyordum... Geleceğinizi biliyordum"
diyor ve oracığa çöküyor...
Çünkü köy evinde durum içler acısı... Yoksulluk had safhada... Hem el açıp
şükrediyor hem söyleniyor anneanne:
"Allah'ım" dedim... "İmdadı ilahinle gönder Rabbim"
dedim... Gönderdi Allah'ım... "İlkbahar da yaz da hep sizi bekledim...
Nerede kaldınız artık dedim... Ama biliyordum geleceğinizi... Allah sizden razı
olsun..."
Genç Türk subayları paketleri içeri bırakıyorlar. Evde gördükleri manzara
karşısında dehşete düşmüş olarak dışarı çıkıyorlar. Eşikte "Biliyordum
geleceklerini" diye ağlayan yaşlı kadının yanına oturuyorlar. Gözyaşlarına
hakim olmayı düşünmüyorlar bile.
Kardeşim tarih bizi çağırıyor.”
Bu satırlardan sonra Türk ve
Atatürk ile ilgili alçaklık yapanlar kafalarını kumdan çıkarıp bir kez daha
düşünürler. Bu ifadelerin ardından Türklük ve Atatürk karşıtı olanların
damarlarında kimin kanı aktığına varın siz karar verin.
SARIKLI CÜBBELİ AMİRAL NEREDE?
İnsanın tepesi atıyor. Sırtında
şanlı ordumun üniforması ile tarikat evine gidip cübbe giyip sarık takan amiral
ile ilgili bugüne kadar hep oyalama taktiği uygulanıyor soruşturma bayramdan
sonraya kaldı deniliyor. Bu incelemenin uzatılmasından iktidar partisinin
tabanı bile rahatsız hala oyalama taktiği yapılıyor.
Halk amiralin tarikat merkezine
gitmesini doğru bulmadığını söylüyor, göz bebeğimiz olan ordumuzun bağlı olduğu
Milli Savunma Bakanlığımız aradan aylar geçmesine rağmen bir yaptırım
uygulamaması ise endişe yaratıyor. Bir vatandaş, gazeteci olsa anında kodese
tıkılırdı, ne hikmetse bu amirle gerekenin yapılmaması için başlatılan inceleme
bir türlü sonuçlanamıyor. Yapmayın Allah aşkına yapmayın, milletin aklı ile
dalga geçmeyin. Son olarak herkesin kafasındaki ‘Sarıklı amirali kim koruyor?’
sorusunun cevap beklediğini belirtmek isterim.