Gündem sürekli değişip duruyor. Arada kaynayan önemli
konular unutturuluyor. Biz de hatırlatalım dedik, cübbeli amiral konusu ne
oldu, bayram bitti neredeyse ikinci bayram geliyor. Sırtında şanlı ordumun
üniforması ile tarikat evine gidip, cübbe giyip sarık takan amiral ile ilgili
bugüne kadar hep oyalama taktiği uygulanıyor, soruşturma bayramdan sonraya
kaldı denildi, soruşturmadan hala ses çıkmadı. Bu incelemenin uzatılmasından
iktidar partisinin tabanı bile rahatsız. Hala oyalama taktiği yapılıyor.
Halk amiralin tarikat merkezine gitmesini doğru
bulmayacağını söylüyor, göz bebeğimiz olan ordumuzun bağlı olduğu Milli Savunma
Bakanlığımız aradan aylar geçmesine rağmen bir yaptırım uygulamadı. Bir
vatandaş olsa anında kodese tıkılırdı, kim koruyor bu amirali, ne hikmetse bu
amirle gerekenin yapılmaması için başlatılan inceleme bir türlü sonuçlanamıyor.
Yapmayın Allah aşkına yapmayın, milletin aklı ile dalga geçmeyin. Son olarak
herkesin kafasındaki ‘Sarıklı amirali kim koruyor?’ sorusunun cevap beklediğini
belirtmek isterim.
TEK DERT COVİD-19 MU
Pandemi nedeniyle artan yoksulluk emekçileri daha da
yoksullaştırdı. Yıllar boyu dünyada emek, emekçinin imkanlarının ellerinden
alınması ile oluşan sömürü sınıfı unutmasın ki bir gün bu dünya düzen
değişecek.
Sosyal yardımlarla ayakta duran garipler ile emekçiler bu
dünyayı yakar bilesiniz. Sadece onlar mı küçük esnaf yaşananların farkında.
Milyonlarca insanın sorumlusunun sistem ve ülkeyi yönetenler olduğunu iyi
biliyor garipler ve emekçiler. İnanın derinleşen ve yaygınlaşan yoksulluk
karşısında garipler, esnaflar başını iki elinin arasına alarak ayakta kalmak
için çare arıyor. Çare bulamazlarsa yaşanacaklardan bunları görmeyip hala her
şeyi güllük gülistan göstermeye çalışanlar olacaktır.
Toplum ikiye bölünmüş durumda. Sağlığından, geleceğinden,
kazancından, işinden, aşından endişe edenler bunları kaybedenler bir tarafta
kümelenmiş durumda. Diğer tarafta ise ülke nüfusu içinde yüzde 2’lik bir kesime
denk gelen iktidarın elitleri var. Bu durumda pandemi döneminde yaşanan büyük
adaletsizliği gözler önüne sermesiyle ortaya çıktı. Bu adaletsizlik içerisinde
emekçiyi, garipleri, gençleri görmeyen siyaset olmaz hatırlatırım.
Sözü salgından açmışken, her gün Kovid-19 vakaları
açıklanıyor, millet ise diğer hastalıkların istatistiklerini de merak ediyor.
Sanki tek dert Covid-19 gibi lanse ediliyor. Dalga geçer gibi her gün virüs ile
rakamlar açıklanıyor. Türkiye’nin sağlık alanında tek derdi bu mu, diğer
hastalıktan hayatını kaybedenlerin sayısını açıklayın şeffaf olarak diğer
hastalıkların istatistiklerini de bakalım ülkemizde durum nasıl.
İSTEDUK YAPACAĞUK
Doğaya verilen zarara karşı tepki gösterenlerin seslerine
kulak verilmeden, isteduk yapacağuk denilerek, ormanlar başta olmak üzere ne
kadar yeşil alan var ise üstüne beton kondurmaya devam ediyoruz. Vatandaş kendi
arazisinde kiracı gibi muamele görüyor, asırlardır bozulmayan doğa yeraltı,
yerüstü maden taş delinerek harap ediliyor. Yok olan ormanlarımız ile birlikte
hayvanlarında neslinin tükenmesine alet olmaya devam ediliyor.
Filozof Steven Best, “Bizler karanlık, rahatsız edici
zamanlarda yaşıyoruz: savaşlara, soykırıma, terörizme, küresel kapitalizme,
sınır tanımayan militarizme, bugüne dek benzeri görülmemiş bir devlet
gözetimine ve baskına, sallama bir terörizme karşı savaş nidasıyla muhaliflere
karşı girişilen saldırılara ve türlerin yok oluşu, yağmur ormanlarının tükenişi
ve küresel ısınma gibi çeşitleri olan ekolojik bir krize tanık oluyoruz.
Bilim adamları küresel ekolojik krizde, geriye dönülmez bir
noktaya varmak üzere olduğumuz konusunda insanları uyarıyor. Çoğu bilim adamı
da, buzulları suya ve ormanları da çöllere çeviren katastrofik değişimlerin
meydana gelme hızından dolayı ciddi bir şaşkınlık yaşıyor.
Klasik bir şekilde söylemek gerekirse, birisi kalkınma
kelimesini söylediği an, aklımı yitiriyorum. En kötüsü ise kalkınma; hırs,
sömürü, soykırım ve insanların, hayvanların, biyolojik çeşitliliğin
şirket-militarizm makinesinin devasa tekerlekleri arasında ezilmesinde bir suç
aleti olarak işlev görüyor. Kalkınma kelimesi olsa olsa, milyonlarca insanın
hayatta kalmak için debelendiği bu gerileme çağında zalim bir şaka olabilir”
sözleri işlenen çevre ve hayvanların kalkınma sözcüğünün arkasına sığınılarak
nasıl yok olduğunu anlatmış.
Bugün çevreye verilen zararın kalkınma adı altında
yapılmasının artık inandırıcılığını yitirdiğini, taş ocaklarının, maden
ocaklarının kalkınma adı altında açılmasına bu nedenle dur demek gerek.