Afganistan’da Taliban işbaşı yapınca ülkemizde şeriat
heveslilerinin iştahı kabarmaya başladı, kimisi laikliğin kaldırılmasını,
kimisi yeniden tarif edilmesini, kimisi devlet işlerine dinin alet edilmesini
savunmaya başladı. Bir yerlerine laiklik batanlar ile şeriat özlemi duyanlara
Afganistan yolu açık, tekrar yenileyim buyurun beyler önden buyurun.
Belli çevrelerce Diyanet İşleri Başkanlığına ve Başkanına
karşı çıkınca dine karşı çıkılıyormuş gibi bir algı yaratıldığını dile getiren
Ahmet Ergun’un, “Karşı çıkılan din değil, Diyanet İşleri Başkanlığının siyaseti
din anlayışının içine sokma çabası ve Diyanet İşleri Başkanlığını Lâik,
Demokratik Türkiye Cumhuriyetinin bir kurumu olduğunu göz ardı eden tutumudur.
Diyanet İşleri Başkanı siyasetçe kendisine tanınan aşırı
kayırma ve iltimas ve paye verilmesi, aşırı büyük bütçe tahsis edilmesi, bugüne
kadar hiçbir Diyanet İşleri Başkanına tanınmamış ve anlattıkları din anlayışı
ile de hiç uyumlu olmayan son model, zırhlı Mercedes marka makam aracına binme,
eşine ayrı bir hizmet aracı tahsis etme, çok lüks bir lojmana sahip olma, en
son da protokoldeki sırasının birden çok öne çıkarılması sonucu kendisini
siyasetin ve iktidarın kolları arasına atmıştır.
Diyanet İşleri Başkanı, kendisini İslam’ın halifesi gibi
görmeye ve öyle davranmaya başlamıştır. Bu, lâik bir Cumhuriyette suç
oluşturacak beyanlarda bulunmasına sebebiyet verdiği gibi, dindar halkın
inancına da zarar vermektir.
Detay anlatmaya gerek yoktur, her şey herkesin gözü önünde
cereyan etmektedir. Lâik bir Cumhuriyet ülkesinin Diyanet İşleri Başkanı,
kurumunu ve toplumun din anlayışını korumak amacıyla her pahasına kurumunu
siyasetten uzak tutmaya çalışmalı ve yine her ne pahasına olursa olsun iktidara
karşı mesafeli olmalı, o makamda çalıştırılmaz ise de dini hassasiyeti olan
kişinin yapması gerekeni yapmalı, istifa etmelidir. Hiçbir gerçek dindar "Peygamber
Efendimiz, sulu yemekler yerdi, ekmeğini yemeğin suyuna banar ve doymaya
çalışırdı" fetvasından sonra Diyanet İşleri çalışanları ve personelinin 5
yıldızlı turistik otellerde seminerler almasını ve tatil yapmasını kabul edip
de içine sindiremez. Özü başka, sözü başka bir Diyanet İşleri Başkanına da hiç
itibar etmez.
Yine hiçbir dindar, yurtsever bir Cumhuriyetçi aydın da
Türkiye'nin kurtarıcı ve kurucusu Atatürk'ün ismini 30 Ağustos cuma hutbesinde
dahi ağzına almayan fakat ondan gayrı herkesin ismini sayan Diyanet İşleri
Başkanını kabul etmez. Tüm karşı olunan budur. Tepki, dini kurumunun içine
siyaseti sokmaya çalışan ve lâiklik ilkesini tanımayan Diyanet İşleri
Başkanı'nın şahsına ve kurumunadır” ifadelerini iyi anlamak gerek. Bu nedenle
sakin olun beyler karşı çıkılan din değil, Diyanet’in başındaki kişinin kurumu
amacından saptırmaya yönelik eylem ve söylemleridir.
Bu arada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Özellikle
son dönemlerde, Diyanet camiamız üzerinde bazı spekülatif olaylar cereyan
ediyor. Tabii ki bu olaylar beni de ciddi manada üzüyor” dedi. Evet milleti de
üzüyor. Çünkü Diyanet’in başı işi gücü bıraktı siyaseti soyundu.
Erdoğan, Diyanet mensuplarına “Burada hep beraber sizin
sergileyeceğiniz duruş birliktir, beraberliktir, kardeşliktir. Ve bir de tabii
Allah'ın ipine toptan sımsıkı sarılışımızın bir ifadesidir" şeklinde de
seslendi. Evet, milletin istediği de bu. Allah’ın ipine sarılmaları, siyasetin
ipine değil.
BABACAN’IN 200 LİRA HESABI
DEVA Partisi Genel başkanı Ali Babacan katıldığı bir
televizyon programında ülkemizdeki ekonominin adeta fotoğrafını çekti. Babacan
cebinden çıkardığı 200 Türk Lirasını göstererek, “2009 yılında 200 TL tedavüle
çıktığı anda değeri 123 dolardı. Bugün 23 dolar. Yani vatandaşımızın cebindeki
para pul olmuş durumda.” Ekonomimiz büyüdü diyenlere duyurulur!
Şimdi herkes başını iki elinin arasına alsın ve ekonomide
pembe tablo çizenleri bir kez daha düşünsün. İki yılda vatandaşın cebinden 100
dolar gitmiş. Bunun sorumlusu kim, enflasyonu tek hanelere indireceğiz diye
hala vaat verenler değil mi?
Cari açık büyüdü, dış borç arttı, IMF’ye ihtiyacımız yok
denildi, borcunu ödedik denildi ama 6.3 milyar dolar yardım alındı. Merkez
Bankası’nın eksik rezervine kaynak yapıldı. Bundan sonra artık IMF masalı
dinlemeyeceğiz. Bu defter de kapandı. Kötü ekonomi nedeniyle ülkenin kaynakları
tükenince rest çektiğimiz IMF’nin parasına muhtaç olduk. Eee hani ekonomi sınıf
atlamıştı! Sınıf falan atlanmadı, aksine deniz bitti kara göründü.