Adalet dağıtanların cübbelerinde düğme yoktur, çünkü onlar
kimsenin önünde cübbelerini iliklemezler. Nedeni ise insanlığı eşit adalet
dağıtmaktır. Son adli yıl açılışındaki fotoğrafa bakıyorum da hukukçulardan
okkalı bir ses çıkmadı.
Bugün ses çıkarmayanlar yarın nasıl inandırıcı olacaklar
merak ediyorum. Yaşananları emekli hakim Leyla Alkan Uçurum bakın nasıl
değerlendirmiş. Umarım Uçurum’un bu ifadeleri bugün itiraz etme cesareti
gösteremeyenlerin sesi olur.
“Adli yıl 1 Eylül 2021 tarihinde Yargıtay’ın Ahlatlıbel’de
yapılan yeni binasında CB’nın yanına Diyanet İşleri Başkanını da beyaz cübbeli
kıyafetiyle aldığı görkemli bir törenle açıldı. Bu açılış bütün ihtişamına
rağmen biz hukukçuları memnun etmediği gibi resmî bir törende Diyanet İşleri
Başkanının küçük sesi ile söylediklerinden sonra Fatiha okunması ve
açılışın dini bir törenle yapılması
hakim olarak beni çok rahatsız etti.
Ben 40 yıl Türkiye Cumhuriyetinde Adalet Bakanlığı
bünyesinde hakim olarak görev yaptım ve Türk milleti adına karar verdim. Yargı
bağımsız değilse bile bu kadar baskı altında değil, tarafsız güvenilir ve
saygındı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 den sonra adalet yok oldu.
Türk milleti adına karar veren mahkemelere yapılan
müdahaleler sonucu bütün değerlerini güvenilirliğini ve saygınlığını kaybetti.
Adli yılın açılış töreninde yaşanan olay laik ve demokratik bir hukuk
devletinde olmaması gereken bir davranış olduğundan beni çok rahatsız etti ve
üzdü. Ancak; açılışın Diyanet İşleri Başkanının beyaz cübbeli kıyafetiyle
törene katılması ve dini bir törenle adli yıl açılışının yapılması için CB’na
kızmıyorum.
İTİRAZ ETMEDİNİZ SUSTUNUZ
Bundan birkaç yıl önce adli yılın açılışı Beştepe’de sarayda
yapıldı ve içeri girerken yüksek yargı mensuplarının üzeri arandı. Bu törene
katıldınız, hiçbiriniz itiraz etmediniz, hepiniz sustunuz. Ne törenin yapıldığı
yer ne de üzerinizin aranması sizi törene katılmadığım halde benim kadar
rahatsız etmedi.
Hakim olmak için hukuk okumuş olmak şartı kaldırıldı, hiç
ilgilenmediniz, AKP gelmeden önce yargının merdiven altında olduğunu söyledi,
Allah’ın bir kulu çıkıp da bu ülkede yargı hiçbir zaman merdiven altında olmadı
demedi. İstanbul Başsavcısı önce Yargıtay üyeliğine atandı, Yargıtay’da görev
yapmadığı hatta odasındaki masasına oturmadan Anayasa Mahkemesine atanmasına
hiç kimse itiraz etmediği gibi seçilmesi için o kişi yararına oy kullandınız.
Bu yıl adli yılın açılış törenine katılmanız için cep
telefonlarınıza gelen mesajlara uygun olarak törene katıldınız ve (kabul
etmediğiniz bu durumdan rahatsızlık duymanıza rağmen) hiçbir tepki
göstermediniz. Bunlar yetmiyormuş gibi çoklu baro kurulması kabul edildikten
sonra buna direnen barolara da sahip çıkmadınız.
ADALET DAĞITMAK ZOR İŞTİR
Ülkede yaşanan bütün bu hukuksuzluklara engel olamıyorsanız
bile hiç değilse itiraz etseniz bu uygulamayı yapanlar kabul etmediğinizi
anlarlardı. Ülkeyi her gün bir adım daha şeriata doğru götüren siyasal iktidar
buraya kadar yalnız gelmedi, 2002’den sonra yönetimin yargı ile ilgili
yaptıkları hukuksuz ve yasalara aykırı uygulamaları hep beraber yaşadık.
Yargının güven ve değer kaybetmesi için
yapılanlara hiç itiraz etmeden, sustuk, işlerini kolaylaştırdık, sıranın bize gelmesini
bekledik.
Bir hukuk adamı olarak doğruyu söylemek gerekirse bugün
olanlardan şikayet etmeye hakkımız bile yok, yönetimdekiler bugüne kadar hiçbir
engelle karşılaşmadıkları tepki almadıkları için emin ve ağır adımlarla
ilerliyorlar.
Adalet dağıtmak zor iştir. İnanç, vicdan, bilgi ve okumak
gerektirir. Yargı hakim (karar makamı), savcı (İddia makamı) ve avukat (Savunma) olmak üzere üç önemli
birimden oluşan bir bütündür ve bu üç unsurdan hiçbiri diğerinden üstün ve
ayrıcalıklı değildir. Adaletin varlığı ve gerçekleşmesi için yargının bağımsız ve tarafsız olması, yargıda görev yapanların
hak dağıtırken adil olmaları zorunludur.
ÖZGÜR İRADE
Biz yargı mensupları olarak ülkede adaleti sağlamak ve
inandırıcı olmak için daha duyarlı olmak
daha titiz ve dikkatli çalışmak, yapılan hiçbir baskıya boyun eğmeden özgür
irade ile karar vermek zorundayız.
Kendi hakkına sahip çıkmayan, çıkamayan bir yargı mensubu
olmaz ve olmamalıdır, kendi hakkını koruyamayan bir yargı mensubu kendisinden
adalet bekleyenlerin hakkını da koruyamaz. Yıllardır olanlara hiç itiraz
etmeden, susarak beklediğiniz için artık sıra size geldi. Umarım ülkenin nereye
gittiğinin farkındasınızdır. Ben emekli bir hakim olarak adli yılın açılışının
dini törenle yapılmasını içime sindiremiyorum. Siz bundan rahatsız olmuyorsanız
size hiç bir şey söylemiyor. Hepinize İyi seyirler diliyorum.”
KOCAHANOĞLU’NUN SÖZLERİ
Bu vesile ile Tarihçi Osman Selim Kocahanoğlu’nun “Kurtuluş
Savaşında Anadolu medreselerinde 18 bin molla ders görüyordu. Askerlikten muaf
oldukları için tek biri silah altına alınmamıştı. Galatasaray ve Tıbbiye
öğrencileri Çanakkale’ye gönüllü gidip şehit olmuş, bunlar medresede
beslenmişti.
Şehit şüheda edebiyatı gelince mangalda kül bırakmazlardı.
Nasıl Çanakkale’de yoklarsa, Sakarya ve Büyük Taarruz’da da yoklardı. Onlar
Konya ovasında yağmur duasına, ramazanda cerre çıkarlardı. Onlar için ‘Üstün
esire ötüre, elif küsün enni’ öğrenmek vatan savunmasından daha kutsaldı”
ifadeleri yeniden gündeme geldi.