SON DAKİKA



Haber > Siyaset > DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan, Türkiye'nin en önemli sorununu açıkladı

DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan, Türkiye'nin en önemli sorununu açıkladı

09 Mayıs 2020 Cumartesi - 13:03




DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, canlı olarak katıldığı Bidebunuizle programında Türkiye gündemine ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Babacan, Türkiye'nin en önemli sorununu da açıkladı.





DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Bidebunuizle programında, gazeteciler Yavuz Oğhan ve Akif Beki’nin sorularını yanıtlıyor.  

Babacan'a sorulan sorular ve yanıtlar şu şekilde: 

Soru: Dün döviz fiyatlarında tarihi bir zirve yaşandı. BDDK bir takım kararlar alındı. Nasıl bir mekanizma ile karşı karşıyayız ki dolar bir anda zıpladı ve sonrasında aşağıya indi?

Koronavirüs salgını belki yüzyılda bir görülecek bir vaka. Tüm dünyayı etkliyor. Hem sağlık yönü hemde ekonomik yönü var. Ekonomi yönü, dünya geneline bakarsak sağlık alanındaki gelişmelere göre seyir ediyor. Henüz aşısı, ilacı bulunmayan bir ilaçtan söz ediyoruz. Daha ölümcül ve kolay bulaşan bir virüs bu. Rakamlar çok ürkütücü. Eğer hiçbir tedbir alınmasaydı rakamları düşünmek istemiyorum bile. Dünyada bundan etkilenmeyen ülke yok. Her ülkenin ekonomisini etkiyor, Türkiye’ninde ekonomisini etkiliyor. Bizim ekonomik sorunlarımız zaten bu virüs öncesinden vardı.

Türkiye’nin zaten mali bünyesi, finansal bünyesi bu kriz salgınından önce oldukça zayıflamıştı. Merkez Bankasının rezervleri önemli ölçüde erimişti. 136 milyarı gören rezervler, 85 milyona indi şu anda brüt, nette 25, hatta snam anlaşmalarında ve Hazine’nin Merkez Bankası’nda tuttuğu mevduatları düşünürseniz rezervler eksi. Merkez Bankası sadece rezervleri eritmedi, aynı zamanda kribilitesini kaybetmiş bir Merkez Bankası idi. Hükümetin aşırı müdahalesi ve neredeyse Merkez Bankası’nın bağımsızlığının tamamen ortadan kalkması Türkiye’nin kurumsal yapılarının erozyona uğraması, diğer bağımsız kurularının da artık kurum olarak güvenirliğini ve itibarını yitirmiş olması bizim en büyük sorunlarımız zaten. Bu kriz öncesinde de böyleydi. Bunun yanında bütçe açığı artmıştı, mali alan daralmıştı. Merkez Bankası’ndaki yedek akçeler bile Hazine’ye devredildi ve harcandı. 2019’un karı ve yedek akçesi ocak ayında alındı ve harcandı.


Dolayısıyla Maliye politikasında da alanın son derece daraldığı bir dönemde Türkiye buna yakalandı. Para politikasında son derece sıkışık, itibar kaybedilmiş, artı bankalarımızın da bilançosu zayıflamıştı. Bankaların bilançolarındaki zorunlu alacaklar buna bağlı olarak sermayedeki düşüş Türkiye ekonomisinin görünürlüğünü oldukça zayıflatmış bir durumdaydı.

Bir diğer önemli konuda Türkiye’deki serbest piyasa mekanizmaları, Kambiyo Rejimi, sermaye hareketleri ile ilgili de ciddi bir müdahalenin olduğu dönemi yaşıyordu Türkiye. Zaten devlet müdahalesinin çok aşırı olduğu, dolayısıyla aşırı müdahale sebebiyle de öngörülemezliğin arttığı bir dönemi yaşıyordu Türkiye. Böylesine ekonomik olarak son derece sıkıntılı olduğumuz bir dönemde, işsizliğin arttığı, genç işsizliğin bu kriz öncesi yüzde 27’yi gördü. Rekordur yani. Türkiye maalesef zayıf bir dönemde yakalandı.

Birde kriz başladıktan sonra yapılanlar, kriz yönetimi. Özellikle ekonomi bakımından söylüyorum. Son derece büyük hatalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor” dedi.

Soru: Siz Londra merkezli bir finansal bir saldırı ile karşı karşıya olduğumuz iddiasına inanıyor musunuz?

Açıkçası bir başarı olduğu zaman “Bunu ben yaptım” diyip, başarısızlık olduğu zamanda suçu başkasına yıkmak şu andaki iktidarın bir alışkanlığı haline geldi. Ve üstelik iktidar sürekli bir düşman, karşı taraf yaratma arayışında. Yani bu genel bir politika. Sürekli korku üretmek zorunda. Gelecek ile bir ümit yaratamadıkları için ancak bir şeylerle korkutarak ayakta kalmaya çalışıyor iktidar. çok çok üzücü bir durum.


Peki bu krizi en az hasarla atlatmak için neler yapmamız gerekiyordu? 7 Mart tarihinde bir açıklama yaptık. Bu 2 sayfalık açıklamada her şey var. 2001 krizinden Türkiye’yi biz çıkardık, 2008-2009 küresel krizinden Türkiye’yi biz çıkardık. Dünyadaki pek çok krizi gördük, inceledik. Bir daha küresel kriz yaşanmasın diye ne yapılması gerekli, 16 kişilik rapor hazırlayan benim.

Yapılacaklar çok açık, belli. İlk etapta günlük geliri olan, yevmiye ile çalışanların desteklenmesi gerekiyordu. Kayıt dışı çalışan 9 milyon 300 bin kişi var Türkiye’de. TÜİK’in açıkladığı rakamlar bunlar. Bunlarla ilgili acil çalışmalar yapılmalıydı. Yapılan desteklerin çoğu şu anda faizli kredi, faizsiz değil. İnsanlar evlerinde oturup çalışamıyor ve yarın onlardan borç isteyeceksiniz ve faizli.

Aslında insanlar yardım yapılması lazım. Verilen krediler nasıl ödenecek, verilemeyen kiralar var. Krediler nasıl ödenecek. ama kredi verildi. Para mı yok. Bir yandan da Merkez Bankası’nın para bastığı yönünde iddialar var, piyasaya para sürdüğü…

Ağırlıklı olarak kredi tedbirleri, yani İnsanlara borç para veriyorsunuz ve bunların çoğu faizli. Sonra devlet bunları tahsil edecek faizi ile birlikte. Böyle krizlerde yapılması gereken doğrudan transferlerdir. Bir rakam vereceğim. G20 ülkeleri milli geliri yüzde 8’e kadar doğrudan transfer yaptı. vatandaşlarına. G20’nin toplamı 5.4 trilyon dolar. Bizim milli gelirimizi çarparsanız 50-60 milyar dolarlık bir desteğe denk geliyor. Türkiye bunu yapamadı. Çünkü mali alanı yok. Mali alanı olmayınca Merkez Bankası’na döndü Türkiye. Merkez Bankasından para basılıyor. Ve bu basılan para bir şekilde Hazine’ye veriliyor, işsizlik fonuna veriliyor. O paralarla şu anda krediler veriliyor.

Merkez Bankası’nın olağanüstü dönemlerde bunu yapması olabilir. Avrupa Merkez Bankası’da bunu yaptı. Ancak bizim Merkez Bankası’nın bir sorunu var. Dövizi yok. Şimdi bu para basma operasyonunun yanında eğer yeteri kadar bir döviz kaynağınız yoksa o zaman bu karşılıksız basılan para gibi görülür piyasada. Ve karşılıksız para bastığınızda o paranın değeri düşüyor. Başkasının parasının değeri yükseliyor, sizin paranızın değeri düşüyor. Merkez Bankası’nın müdahalesi ile eş zamanlı olarak Türkiye’nin döviz kaynağını da bulması gerekiyordu.


Türkiye şu anda tamamen oyunu dışında. Türkiye’nin ihtiyacı ancak rezerv para basan bankalarda, ABD Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası ile Türkiye’nin sorunu çözülür. Başka türlü çözülmez. Eğer Merkez Bankası dövizi bulmadan para basmaya devam ederse bu daha fazla kur, daha fazla enflasyon olarak karşımıza çıkar.

Mutlaka ve mutlaka Türkiye bir an önce bu uluslararası mekanizmaların içerisinde yer almalıdır. Türkiye’nin kendi dövizi yoksa bu dövizi emanet olsa da bulacağı bir yerlere ulaşmalıdır. Aksi halde bu kriz derinleşir.

Türkiye’nin potansiyeli çok büyük. Türkiye, bizim zamanında savunduğumuz mali kuralı koyabilseydi yasalarına bugün çok rahat para harcardı.

Soru: Mali kural devreye konulsaydı, ne olurdu?

Türkiye’de eğer bugün bir mali kural olsaydı, hiç kimse bugün Türk Lirası’nın değerini sorgulayamazdı. Öngülür şekilde planlı, programlı yapardı. Türkiye’nin en büyük sorunu bugün plansızlık, programsızlık. İş çevrelerine, piyasalara yön vermek gerekiyor. Söylediğinize güvenecekler. Sizin söylediklerine güvenecekler. Biz böyle yaptık. Türkiye çok daha iyisini hak ediyor. Sırf kötü yönetim yüzünden fakirlik kapıda. Kimse suçu başkasında aramasın.


Soru: Londra’dan Lira’ya saldırıldığı için fırlamadı, kötü yönetimden dolayı mı dolar fırladı?

Düşman arayacak olacaksanız düşman çok. Başarısızlığın sonucunu düşmanlarınıza yıkabilirsiniz ama siz ne yapıyorsunuz? Siz neden gerekli önlemleri zamanında almadınız? Bu saldırılara karşı neden korunak sistemleri oluşturmadınız? Neden bir inat uğruna Merkez Bankası’nın rezervlerini erittiniz. Niye bir inat uğruna Türkiye’yi daracık bir dış politika alanına hapsettiniz. Kaleyi inşa etmeyin, sonrada bize saldırıyorlar diyin. Bu doğru bir tutum değil.

Türkiye’nin büyük potansiyelini harekete geçirmek şeffaf yönetimler mümkün, demokrasi, insan hakları ile mümkün. İnsanları susturarak bu krizi yönetemezsiniz.

“HER HANGİ BİR TARİKATA ÜYE MİSİNİZ?” SORUSUNA YANIT

Babacan, “Her hangi bir tarikata üye misiniz?” sorusuna “Hiçbir zaman olmadım. Benim annem, babam hiçbir zaman olmadılar. Ailemde hiç kimse olmadı, yakın çevremi söylüyorum. Çünkü biz açıkçası aile olarak akla çok önem veriyoruz. Ben aklımı asla hiç kimseye teslim etmedim bugüne kadar. Her zaman kendi hür irademle hareket ettim. Benden büyük tek bir irade var, o da ilahi irade. Onun haricinde ben kendi irademle hareket ettim. Hayatımın her aşamasında, AK Parti içerisinde dahi. Bunları neyden anlayabilirsiniz. Aşağı yukarı 17-18 yıllık bir AK Parti geçmişim var. Ve o süre içerisinde benim açıklamalarım var. Bütün görüntüleri tarayın, ağzımdan çıkan her şeyi tarayın. Ben hepsinin altına imzamı atarım” dedi.

Babacan, Diyarbakır Valisi ve kayyumunun AKP yöneticileri ile toplantı yapmasını da, şöyle değerlendirdi: 


 “Diyarbakır’daki hadise, şu anda ki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, ama aynı zamanda bu sistemden sonraki fiili uygulama işi öyle bir noktaya getirdik ki, bu tür tablolar açıkçası beni hiç şaşırtmıyor. Vali kime bağlı, İçişleri Bakanı’na, İçişleri kime bağlı, Cumhurbaşkanı’na. Peki Cumhurbaşkanı Diyarbakır İl Teşkilatı ile oturup toplantı yapabiliyor mu, aynı zamanda partinin genel başkanı olarak yapıyor. Cumhurbaşkanı’na bağlı çalışan vali yaptığı zaman “vay canına bu nasıl oluyor” deniliyor.

Sistem baştan yanlış. Türkiye’de ne zaman Cumhurbaşkanlığı forsu ile AK Parti bayrağı yan yana konulmaya başlandı o günden bu güne dikiş tutmuyor. Sistem yanlış. Anayasa’daki Cumhurbaşkanlığı yemininde tarafsızlık var. Dolayısıyla bu sitemle Türkiye’nin devam etmesi mümkün değil. Eski sisteminde eksiklikleri var. Biz güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var"

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap