Her geçen gün medya organlarında bir cemaat ya da tarikat liderinin çeşitli konular hakkında vermiş olduğu fetvalarla ilgili haberlere rastlıyoruz. Yok efendim falanca cemaat lideri şöyle dedi, filanca şu fetvayı verdi, cemaat liderinden şok fetva, skandal fetva gibi haberler artık olağan hale geldi. Televizyon ekranlarından muska, sırlı dua kitapları, yanmayan kefen mi satanlar mı dersiniz yoksa kutsal su ve nal-ı şerif satanlar mı dersiniz bu aralar ne arasan hepsi mevcut. İş ticarete, işportaya dönüştü. O nedenle Diyanet'in bunlara müdahale etmesinin zamanı çoktan geldi. Maalesef Kabe'de otel lobilerinde birbirleriyle kavga eden cemaat mensupları var. Herkes birbirini tekfir ediyor. Tehditler havada uçuşmaya başladı. Durun arkadaş, bu yetkiyi size kim verdi?

ÇAYA, KAHVEYE HATTA YORGANA BİLE ARIŞIYORLAR

En son Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nureddin Yıldız'ın "Kadınlar dayak yediği için şükretmeli', 'Asansörde kadın ve erkeğin bulunması halvet ortamı oluşturur', 'Baharatlı yiyecekler, aşırı et tüketimi, gazlı, kahve gibi çay gibi içecekler, kakaolu içecekler... Bunlar şehvet uyandırıcı şeylerdir, 'Uyku çok önemli. Yatağa, yatar yatmaz gözünü kapatıp uyuyacak yorgunlukla ve vaktinde girmek gerekir. Yatakta geçirilen her boş dakika, şehvete doğru kaymış bir dakikadır ve yatağın şekli, yorgandan battaniyeye varıncaya kadar insanı, bilhassa erkeği gıdıklayan cinsel dürtüleri rahatsız eden bir yapıda olmamalıdır" gibi değişik zamanlarda fetvalar vermesi tartışmaları da beraberinde getirdi. Diyanet İşleri personeli İhsan Şenocak'ın kod pantolon giyerek üniversite okuyan kız çocuklarıyla ilgili söylemleri ve 28 Şubat sürecinin en çok konuşulan isimlerinden olan Müslüm Gündüz'ün kız çocuklarının cahiliyle döneminde diri diri gömülmesiyle ilgili çok talihsiz benzetmesi cemaat ve tarikat tartışmalarını tekrar alevlendirdi. Tabi ki, böyle olması da son derece doğal. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti 15 Temmuz gibi tarihinin en hain darbe kalkışmasını yaşamıştı. O güne kadar Hocaefendi denilen zatın ve onun cemaatinin gerçek yüzünü o zaman öğrenmiştik. Ama ne yazık ki, iş işten geçmişti.

OLUR OLMADIK KONULARDA FETVA VERİYORLAR

15 Temmuz hain darbe girişiminin yaşatmış olduğu travmalar hâlâ taze iken kendini din adamı, din önderi, ya da 'hocaefendi', şeyh diye tabir eden insanların ülkemizde bunca sorun varken olur olmadık konularda fetvalar vererek gündemi meşgul etmesi hiç de hoş olmuyor. Bu ülkede koskoca Diyanet İşleri Başkanlığı dururken önüne gelen herkesin kendi kişisel görüşlerini, yorumlarını, değerlendirmelerini sanki İslâm'ın bir emri ya da Hz. Peygamberin bir sünneti gibi anlatması doğru bir davranış değildir. Evet, herkes her konuda istediği gibi konuşabilir, düşüncelerini açıklayabilir. Ama din konusu olduğu zaman durum değişir. Bir konuşup bin düşünmek gerekir. İnce eleyip sık dokumak gerekir. Araştırmak, farklı kaynakları taramak, dönemin şartlarını analiz etmek gerekir. Çünkü bu konu çok hassas bir konu. Din dediğiniz zaman akan sular durur.

Bizim gibi ülkelerde de son derece basit gibi görünen bir konuda fetva vermek bile büyük tartışmaları beraberinde getiriyor. Tabiri caizse yer yerinden oynuyor. Hal böyle iken olur olmadık konularda kendi görüşlerimizi söylerken bunun dinin bir emri, tavsiyesi, uygulaması şeklinde dersek bu yanlış olur. Çünkü İslâm adına söylenen her söz bütün Müslümanları bağlar. Ve bütün Müslümanların buna riayet etmesi gerekir. Tarikat ve cemaatler bu ülkenin bir gerçeğidir ama kimse yüce İslâm dinini ve onun peygamberi Hz. Muhammed'i (SAV) kendi kişisel görüşlerine alet etmesin.