1969’da İsrail askerleri “Mescidi Aksa’da” büyük bir yangına sebep olduklarında, dönemin İsrail başbakanı “Golda Meir” şunları söylüyordu:

“O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman anladım ki, biz istediğimizi yapabiliriz, zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir.”

Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi üzerine; İslam âleminde henüz; elle tutulur, gözle görülür, sonuç alıcı bir gelişmeye rastlanılmadı. Yapılacak iş sadece savaş, saldırı, kavga değildir elbet. İsrail’in 1967’de doğu Kudüs’ü işgali ve sonrasında işgal ettiği bölge BM tarafından yasa dışı olarak ilan edilmişti. Diplomasi ilminin gücüne inananlar, BM kararından hareketle; önce bir samimiyet halkası oluşturmalıdırlar. Sonra, durumdan güç devşirmeye kalkışmadan, kendisini dünyanın jandarması zanneden ABD’ye karşı topyekûn, kararlı ve uzun soluklu bir mücadele başlatılmalıdır.

Bugün dünya üzerinde bulunan 50 Müslüman ülke ile diğer bazı ülkelerde yaşayanlarla birlikte bir buçuk milyarlık bir İslam dünyasından bahsedilmektedir. Ancak belki de bu günler için İslam devletlerinin hemen hepsi istikrarsızlaştırıldı ve sıkıntılı durumlarda, kendilerini çekip çevirecek lider bir ülkenin etrafında toplanma şuurundan mahrum bırakıldı. Her şeye rağmen bu ümmete liderlik yapabilecek dünya üzerinde iki devletin varlığından bahsedilmektedir. Bu devletler, Türkiye ve İran’dır. Ancak gelin görün ki; tarihi yaşanmışlıklardan dolayı bu iki ülke de asla bu liderliği kendisinden başkasının temsil etmesini istemez. Mezhebi farklılıklar ve tarihi gelişmeler bunun önündeki en önemli engellerdir. İslam dünyasının perişan ve en zayıf olduğu bir dönemde Trump denilen bir başkan zannetmeyelim ki; sadece kendi iktidarını sağlama almak için bu açıklamayı yapmış olsun. Zannetmeyelim ki Trump’ın ağzından çıkanları kulağı duymamış olsun! Bu uzun yıllar, inceden inceye çalışılmış bir senaryodur. Başkanları değiştiği halde, politikaları değişmeyen Amerikan’ın amiral gemisinin kaptanları 1774 yılından sonra hep Yahudiler olmuştur. Dolayısıyla bedeni Amerikalı, ruhu Yahudi olan Amerikan yönetiminin ödevini iyi çalıştığını görmekteyiz. Binlerce yıllık tarihi olan ve Hz Ömer’in fethine kadar değişik isimlerle (Yebus, İlya vb.) anılan Kudüs, Peygamber efendimizin Miraç’a yükseldiği kutsal bir mekândır. Müslümanların fethinden sonra 88 yıllık bir dönemde haçlıların elinde kalan Kudüs, Selahattin Eyyubi tarafından 1187 tarihinde haçlılardan tekrar alınmıştır. Değişik Türk devletlerinin yönetiminden sonra, Osmanlılarca 1517'de fethedilip, 9 Aralık 1917 tarihindeki İngiliz işgaline kadar 400 yıl Türklerin elinde kalmıştır.

Benim bir tarihçi olarak şahsi fikrim; Türkler Ortadoğu coğrafyası için tarihte çok bedeller ödeyerek, çok ihanetlerle karşılaştılar. Bugün gelinen bu noktada, elbetteki tepkisini ortaya koyacak bir Türkiye ve Türk milleti olacaktır, ancak; öfkeli ve sonuç almaya katkısı olmayacak politikalar yerine, sonuç alacak akıllı ve soğukkanlı politikaların izlenmesi daha gerçekçi olacaktır.

 Uyuyan İslam ümmetinin uyanması kolay değildir, atılacak her türlü adım da, temennimiz bunun unutulmamasıdır.