Bulmuşlar işin kolayını!

Basına en çok konuşan kendileri, sonra da Trabzonspor adına basından en çok şikayet edenler de kendileri!

"Bu nasıl iştir?" diye soracaksınız!

Yarın daha detaylı paylaşacak, paslaşacağız. Ama şimdilik bu hareket tarzı sadece Trabzonspor ile ilgili değil, hemen hemen her konuda yapıldığı için birkaç cümle ile geçiştirelim.

Adamlar, yanlarında, yanı başlarında duran muhataplarına ithamlarını, insan sıcaklığında, gözünün içine baka baka icra etme yerine, basına açıklama ile yapıyorlar. Ondan sonra da, "basın öyle, basın şöyle…" diye şikayet ediyorlar.

Bir de yetmezmiş gibi; "algı operasyonundan" bile dem vuruyorlar!

Tepeden tırnağa, başından dibine kadar böylesi bir toplum vücuda geldi! Daha doğrusu getirildi.

Bakın bir örnek vereyim.

Adamın biri gelip, "Şu işi yapmadılar, şu hizmeti yerine getirmediler. Şöyle oluyor, böyle oluyor" diye gözümün önüne dikildiğinde, "Dur arayıp, konu hakkında detaylı bilgi alayım. Gerekirse uyarayım" diyorum. Ama, bana, "Sana yaz diye geldim, anlattım. Ara demedim" diye bir de sitem ediyor.

Önemli olan ve istenen sorunun çözümü değil mi? Demek ki değil imiş! Hesap ya birilerini karalamak, ya da medyada görünmek!

Haa bir de, bazı konularda "Benim adımı vermeden yaz" denilmesi var ki! Bunlarla konuşmaya bile değmez.

Trabzonspor adına şikayet mevzuunu yarınki spor köşemize getireceğiz.

***

HUTBEDE GÜNÜMÜZÜN BASINI...

Bugünü ben diyeyim "basın"a, siz söyleyin "medya"ya ayırdık. O zaman tekrar 15 Aralık Cuma günü Türkiye'de tüm camilerde okunan hutbenin bugünkü haliyle basın-yayın organlarını tarif eden kısmını bir kere daha aklımıza getirelim:

"Özellikle kitle iletişim araçları ve sosyal medyada çoğu zaman dedikodu, yalan, iftira gibi çirkin sözler, ilgi ve merak uyandıracak şekilde sunulabilmektedir.

Zaman zaman sorumsuz ve şuursuzca yayınlanan asılsız haber ve yorumlarla insanların onur ve haysiyeti hedef alınabilmektedir."

Sonra da, gelin doğru adına Peygamberimizin (s.a.s), Müslümanı “elinden ve dilinden emin olunan insan” diye tanımladığını hatırlayıp, "senin-benim basınım" ayrımı yapmadan hak ve hukuk penceresinden değerlendirmeyi yapalım.