Bir zamanlar Tirebolu limanında tersane yapılmasına karşı çıkanlar, tersane Trabzon’a kaydırılınca gazetelere boy boy teşekkür ilanları vererek neredeyse adeta zil takıp oynamışlardı.

Hoş sonrasında tersane onlara da yar olmadı...

Bölgesel rantın hep belli merkezlerde kalmasını isteyen bu çevreler yine iş başında!

Son dönemin en büyük projelerinden olan ve tüm Orta ve Doğu Karadeniz’i kapsayacak mega bir turizm alt yapı projesi olan YEŞİL YOL projesine de çevresel etkenler bahane gösterilerek engel olunmak isteniyor. Hemen yanı başımızda olmasına rağmen ulaşımı çok zor olduğu için uzaktan bakmak zorunda kaldığımız ve zorlukları nedeniyle öyle ha deyince gidemediğimiz bu muhteşem çevreye yine hep uzaktan bakalım, ulaşamayalım diye. Hani gidemediğimiz köy bizim değil di? Hani yol medeniyetti?

Ne oldu da şimdi yola karşı çıkılıyor anlamak mümkün değil...

Tıpkı potansiyellerinden faydalanamayalım diye; HES lere, bölge madenlerinin işletilmesine karşı çıkıldığı gibi. Elbette HES ler inşa edilirken çevresel etkileri ve zararları oldu. Ancak biten projelerin devamında doğa hızla kendini onarıyor ve yaralarını kapatıyor.

Öyle bir çevre de yaşıyoruz ki; yeşili kazısanız bile birkaç gün sonra doğa kendini yenileyebiliyor.

Dereler can suyunun yanında, iklimsel özellikleri ve bereketi nedeniyle coğrafyanın devamından beslenerek yine çağlayarak akmaya devam ediyor.. Hem toprak altındaki zenginliklerimizle övünüyor, çıkarmaya kalkınca da ortalığı ayağa kaldırıyoruz. Toprak altından çıkarılmayan madenin kime ne faydası olabilir ki?..

Neyse konumuza dönelim.

YEŞİL YOL projesi; Orta ve Doğu Karadeniz yaylalarını yüksek rakımdan, denize paralel bir şekilde birbirine bağlayacak, çevrenin daha çok algılanmasına ve kolay ulaşılabilir olmasına imkan verecek güzel bir proje. Bölgedeki 8 ilin yaylalarını ve turizm merkezlerini birbirine bağlayacak olan YEŞİL YOL, bu anlamda mega bir turizm altyapı projesi. Projenin en büyük özelliği büyük kısmı zaten var olan hattın iyileştirilerek standartlarının yükseltilmesi ve birleştirilmesidir. Yaklaşık 2 bin 600 km olan yolun, 1000 km’lik kısmı zaten karayolları ağında olup, aktif olarak kullanılmakta.

Kalan büyük kısmı da yaylalar arasında zaten var olan yollar olup bu yolların da 500 km.sinde iyileştirme çalışmaları tamamlanmış. Kalan kısımda iyileştirme çalışmalarının yapılması planlanmakta ve devam etmektedir. Yani ekstra bir yol açılması ve öyle abartıldığı gibi bir çevre katliamı söz konusu değil. 

Bu konuda sevgili gazeteci abimiz Zeki AL’ın tespitleri çok yerinde. Yüksek müsaadeleriyle bazı tespitlerini paylaşmak istiyorum; “Yeşil denen yollar zaten yıllardır var... Bu bakımsız yolların üzerinden asfalt geçse fena mı olur? Çambaşı-Kovanlık yolu yıllardır var. Kovanlık-Kulakkaya-Bektaş yolu 1955 yılından bu yana var. Kulakkaya-Kanlıhan, Kanlıhan-Uzundere-Kümbet-Çıkrıkkapı-Çakrak yolu 80 yıldır var. İnsanlar buraları el emeği ile yaptı. Şimdi bu yolları elden geçirmek, üzerine asfalt yapılmasının adı YEŞİL YOL oldu. Ne yeşili, ne ormanı yok etmek! YOK ÖYLE BİR ŞEY!.. 3-5 entel yüzünden, şu memleketin başına gelene bak arkadaş! YEŞİL YOL'A KARŞI ÇIKIYORLAR.

PANKART AÇIYORLAR. YAZIKLAR OLSUN! 40 yılda bir memleketine gezmeye gelenler de bu gruplara katılıp, boy gösteriyor. Ne yaptıklarını da bilmiyorlar. Amaç kalabalık olsun. Muhabbet olsun!

BU OBALARDA YOL OLMAYIŞINDAN KAÇ CANIN YOK OLDUĞUNU DA BUNLARIN GÖZÜNE SOKACAKSIN. Kanaması olan bir hasta salla mı gidecek hastaneye? Zaman kaybetmeden bu yaylalara yol yapılmasını engellemek isteyenlerin listesini, kaydını tutmak lazım. Yol yapılmazsa gidecek canların hesabını sormak için.

Yaylada yaşamayanlar, buraların zorluğunu bilemezler..” Ağzına sağlık Zeki abi! Şimdi YEŞİL YOL’a karşı çıkanlar; neye ve niye karşı çıktıklarını bir kez daha düşünsünler...