Köşe yazarları Mollamehmetoğku ve Göktaş, "Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu"nu yorumladılar.
Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu: Bu durum ülkemiz için kanlı sahnelere
neden olabilir
AKP içindeki güçler devleti paylaşmış. Kolları, uçları, çıkar ve egemenlik sınırları birbirine değdiği için, ülkeye de büyük zarar veren yıkıcı ve yıpratıcı bir kavganın içine girdiler. Erdoğanın temsil ettiği kesimlerle Fethullah Gülen cemaati arasında yaşanan bu kavga, sonuçta gelip 17 Aralık operasyonuna dayandı.
Gelinen nokta da ortada. TOKİ ile ilgili birçok rüşvet, usulsüzlük ve yolsuzluk dosyası; 250 milyar TL (87 milyar Avro) değerinde kara para aklama ve bağlı suçlar dosyası; devlet içindeki ikili yapıdan dolayı işleme koyulamayan 200 milyar TL değerinde (100 milyar dolarlık) ikinci bir yolsuzluk dosyası var. Kim bilir daha kaçı sırada!
Tutuklular, şüpheliler... Başbakanın oğluna kadar gittiği iddia edilen ve yaptırılmayan soruşturmalar... İstifa ettirilen 4 bakan, ayrılan 4 milletvekili, 10 kişilik Bakanlar Kurulu değişikliği...
Demek ki komplo-darbe iddialarını aşan, bir "rüşvet ve yolsuzluk gerçeği" ile karşı karşıyayız.
ERDOĞANI TASFİYE Mİ?
Bu olup bitenler Başbakan Erdoğana karşı bir operasyon mu? Bir boyutu ile öyle. İşin içinde ya da beklenti düzeyinde Erdoğanı tasfiye ve AKPyi kontrol etme mücadelesi var. Bazı günahların faturası, belki de ahlakiliği tartışılır yöntemlerle tahsil edilmeye çalışılıyor. Ama bu yolsuzluk ve rüşvet gerçeğini değiştirmiyor.
Unutmayalım ki, bu hükümet döneminde yaşanan Ergenekon, Balyoz gibi çok tartışmalı birçok büyük dava, soruşturma operasyonların tümünde, AKP-cemaat ittifakı ve ABD-ab desteği vardı. Bugün bu kesimlerin birbirine karşı kullandığı hukuka aykırı yöntemlerin tümü, askeri bürokrasisinin tasfiyesi ve muhaliflerin bastırılmasında kullanıldı.
Buna karşın Başbakanın en yakın adamı çıkıyor ve "Cemaat silahlı kuvvetlere kumpas kurdu" diyor. Günaydın! Adamlar hala içeride yatıyor. Bu kumpası beraber kurmadınız mı?
Başbakan çıkıyor, Baykal kaseti için cemaati gösteriyor. Bin kere bunu kullanmadın mı sen?
YABANCI PARMAĞI
Küresel güçlerin, sözgelimi ABDnin bu işte parmağı var mı? Erdoğan, Türkiyenin ulusal çıkarlarını da tehlikeye atarak, dost ve komşu ülkelere kan ve gözyaşı getiren küresel zorbaları destekledi. Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanıyım dedi. Ama zaman zaman ayrıştığı noktalar oldu. İşte bu dönemlerde Erdoğanı terbiye etmek için çeşitli araçlar kullanıldı. Bu durumdan birçok çevrenin bazı beklentileri olabilir. Ama bütün bu olup bitenleri ABD-İsrail tezgahı gibi göstermek çok komik, aynı zamanda bir karartma çabası.
ÇIKAR SİSTEMİ
Aslında giderek netleşen şudur: AKP, çağdaş devlet ilke ve kurallarını tanımayan, kamusal sorumluluğu olmayan, vesayet sistemini kaldırma iddiasıyla hukuk ve demokrasinin tamamen içini boşaltan bir "tarikat (cemaat)-siyaset-ekonomik çıkar sistemi" oluşturdu.
Dershaneler tartışması yaşanırken Başbakan Erdoğan, "cemaatten gelen her isteği gerçekleştirdiklerini" açıklamıştı. Demokratik bir ülkede, bir zümreye, gruba ayrıcalık sağlanabilir mi? Bu anayasal suç değil mi? Cemaatin her istediğini yaptıklarını söyleyen Başbakan, şimdi onlara "devlet içinde paralel devlet", "çete" diyor. Adama sormazlar mı, bu paralel devlet, bu çete kimin eseri? Başbakan daha hangi tarikat ve cemaatlere özel olanak sağladı?
İşte devletteki bu ikili yapılanma, Türkiyenin varlığını tehdit eden bir karmaşaya, kaosa doğru yol alıyor. Benim savcım, benim polisim; senin hain savcın, senin çeteci polisin! Bu ülke hiçbir dönemde bu rezaleti yaşamadı.
İŞ DÜNYASINDA ÇÜRÜME
Korkunç boyutlarda kadrolaşma yaparak devleti parti-cemaat-tarikat yapılanmasına çeviren AKP hükümeti, iş dünyasında da "birbirinin suçunu örtmeye" ya da "Ben gidersem sen de gidersin" yaklaşımına dayanan, ahlaki ve yasal olmayan bir çıkar sistemi kurdu.
Kamuda iş kapabilmenin yolu cemaat ve tarikat ya da AKP referansından geçiyor. Yolundan köprüsüne, okulundan camisine, her türlü ihale ve imar; haksız kazancın, hırsızlığın, kara paranın malzemesi olmuş. Her yerde büyük bir çürüme, kokuşma, talan yaşanıyor. Bu ahlaki erozyon ve kuralsızlık, bir yönetim biçimi haline dönüşmüş.
ŞİKAYETE HAKLARI VAR MI?
Erdoğan ve çevresinin bu durumdan şikayet etmeye hakkı var mı? Elbette yok. Bugün yaşananlar, 11 yıllık iktidarın getirdiği çürümenin, kokuşmanın, başarısızlığın sonucudur. Bu durumdan hem Erdoğan hem AKP hem de daha düne kadar bu koalisyonun en önemli parçalarından biri olan cemaat, ortak olarak sorumludur.
Başbakan, iktidara geldiğinden bu yana toplumu iç ve dış düşmanlar söylemi ile sürekli gerilimde tuttu. Erdoğan ve AKP siyasetine karşı çıkanlar hain, terörist, darbeci ilan edildi. Bu bakış, hedef saptırma, karartma çabasıdır, aynı zamanda paranoyak bir saplantıdır.
EN BÜYÜK DARBELER
Kendisine darbe yapıldığını söyleyen Erdoğan, daha düne kadar cemaatle birlikte demokrasiye, hukuka, özgürlüklere en büyük darbeleri vurdu. Ama şimdi, yeni bir mazlumiyet görüntüsü ile yeniden kefen siyasetine döndü, meydan meydan dolaşıyor. Bütün dünyayı ve kendisine karşı olanları düşmanlık ve hainlikle yaftalayarak taraftarını zinde tutma yoluna gidiyor. Ki, bu durum ülke için kanlı sahneler yaratabilir, memleketi kardeş kavgasına bile sürükleyebilir.
BAYRAKTAR ÇOK HAKLIYDI
Başbakan olarak talimatlar vereceksin, o talimatlara uygun imar planları hazırlanıp önüne geldiğinde onaylayacaksın, sonra da bu işleri yapmakla görevlendirdiğin bakanı, rüşvet ve yolsuzluktan görevden alacak, istifaya zorlayacaksın. Tabi ki Erdoğan Bayraktar isyanında sonuna kadar haklı
Bayraktar diyor ki, ben istifa edeceksem, sen orada duramazsın, sen de istifa etmelisin.
Talimatlarınla yaptıklarım suçsa, ben suç işlemişsem, bu sadece benim değil seninle ortak suçumuzdur.
FOSEPTİK OKYANUSU
Rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, bir foseptik okyanusunun küçük bir parçası. Halkın masumane saf değerlerini, inançlarını bile bu pisliğin malzemesi yapan; her türlü ahlaksızlığı meşru görüp, utanmazca, arlanmazca hala bazı değerlerden ve ahlaktan söz edebilen bir zihniyet kirliliği, bir yüzsüzlük her yanı kaplamış.
En az bunun kadar korkuncu, çeşitli siyasal nedenler ve beklentiler nedeniyle bu kokuşmanın toplumun bir kesimi tarafından savunulması.
Bu günahların bedelii kim ödeyecek; yapanlar mı, ülke mi?
Sultan Göktaş: Operasyonların tek hedefi Başbakan Erdoğandır
17 Aralıkta yapılan operasyon 28 Şubat darbesi niteliğinde. AK Partiye, hükümete, Başbakana mesaj içerdiği bir gerçek. 17 Aralık, kesinlikle Gezi olaylarının bir devamıdır. Gezi olaylarında AK Parti daha güçlü çıkmıştır. Aynı şekilde 17 Aralık operasyonlarında da AK Parti ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan güçlenerek çıkacaktır. 17 Aralıkın AK Partiye kendi içinde temizlik yapması partiyi ve tabanı rahatlatacaktır. AK Parti iktidara geldiği günden beri etkili yetkili kim varsa bunların takibe alındı! Şimdi ortaya çıkan bakanlar ya da çocukları sürpriz değildi!
İZ BIRAKAN KODLAR
Dışarıdan bazı güçlerin Türkiyede bulunan birilerini kullandığı kesin, dış güçlerin kim olduğunu kanıtlarıyla beraber sıralayalım, bakalım ipin ucu kimler?
1-Ayakkabı Kutusu
2-Yolsuzluk Çetesi
3-Fatih Belediyesi
4-Halk Bankası
1- Operasyonda kullanılan terimlere dikkat edin. İnsanların bilinçaltına etki eden ve akılda kalıcı iz bırakan kodlar daima kullanılır.
Son operasyonda, daha ilk gün medyaya servis edilen üç fotoğrafta ayakkabı kutusu içinde para, paraları saymak için para sayma makinası ve evlerde bulunan çelik kasa fotoğrafları vardı. Bunların yolsuzlukla ilgili algıyı pekiştirip zihinlere kazıyacağı belliydi. Sonunda makinanın bankadan istendiği, eve ait olmadığı anlaşıldı. Aralarından simgesel olarak ayakkabı kutusu sıyrıldı ve artık herkes beraat etse bile onlarca yıl bu operasyonu insanların aklında tutacak simge olarak tarihe geçti.
2- Aynı sabah aynı anda başlayan ve medyaya servis edilen bilgilere göre belediyelerin, bankaların, kabine üyelerinin arasında olduğu büyük ve ortak bir yolsuzluk çetesine operasyon yapılmıştı. Kısa süre sonra anlaşıldı ki üç ayrı ve birbirinden hemen hemen bağımsız soruşturmalardı ama aynı kaptaymış gibi sunuldu.
3- Bu operasyonda Fatih Belediyesi'nin yer almasının da yine özel bir anlamı vardır.
İslami geleneğin neredeyse en eski ve modern hayata taşınmanın başarılabildiği ilk akla gelen ilçe neresi diye sorsanız, istisnasız bütün cevaplar 'Fatih' cevabında birleşir. Akılda kolay kalır.
4- Halkbank, aynı zamanda küresel sermayenin rahatsızlığını defalarca ve açıktan belirttiği bir banka. Simgesel değeri bu açıdan da çok önemli. Operasyona uluslararası destek için bulunmaz bir nimet bu yanıyla.
BAŞBAKANA ULAŞMAK İÇİN...
Bütün bunların karşılığını, daha ilk üç günde banka bir buçuk milyar dolar, toplam ekonomi ise yirmi milyar dolar zarar ederek ödedi.
Yolsuzluk operasyonu olarak lanse edilen şeyin büyük bir amacı olmasa simgesel ve tahrif edilmiş malzemenin ortalığa salınmasına operasyonu yapanlar müsaade ederler miydi?
Bu çapta bir siyasal hamlenin yurt dışı bağlantısı olmadığını düşünmek ise Türkiye'nin haritadaki yerini bile bilmemek lazım. 17 Aralık operasyonlarının tek hedefi Başbakan Recep Tayyip Erdoğandır. Başbakana ulaşmak için suç ihdas ediliyor. Maalesef Başbakanın eline kelepçe vurmadan bize rahat yok diyorlar. Çünkü bu ihale büyük yerden alınmış. Kısa bir süre önce Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zeyid, bir toplantıda "Bizim bütün gayemiz Türkiyeyi Mısıra çevirmek" diyerek operasyonun ipuçlarını verdi. Mısırda Mursiye yapılan darbeyi destekleyenlerin içinde Birleşik Arap Emirlikleri vardı. Bu ihalelerin hepsini Amerika ve İsrail verir.
BAYRAKTARIN SÖZLERİ...
Bu ülkede ne zaman istikrar ekonomik büyüme olursa Türkiyenin başına çorap örülür. Ama hiçbir şey eskisi gibi planladıkları gibi olmayacaktır. Çünkü büyük bir millet desteği ve Recep Tayyip Erdoğan gibi başbakanımız var.
Meclis Araştırma Komisyonunun tespitlerine göre 28 Şubatın Türkiyeye maliyeti 381 milyar dolar oldu. 2001 krizinde bir gecede 200 milyar dolarımız gitti. O zaman yolsuzlukla mücadele için gelenler seçim barajlarında kaldılar.
Yolsuzlukla mücadele AK Partinin de programında vardı. Bakanların istifalarını alarak örnek bir iş yaptı. Bu arada Erdoğan Bayraktarın Başbakan için söylediği söz haksız bir sözdü. Bayraktarın Kılıçdaroğlu ile aynı safa gelmesi AK Partilileri üzmüştür. Siyasette kendine çalışacak alan bırakmamıştır.