SON DAKİKA



Haber > Gündem > Terör ve şiddete teslim olmaya da, yanlışa karşı s

Terör ve şiddete teslim olmaya da, yanlışa karşı s

20 Mart 2016 Pazar - 09:37








Tam 1 hafta önce Ankara’nın merkezi Kızılay’da yapılan terör saldırısı, Türkiye’nin sokulduğu terör sarmalının artık ne kadar sistematik bir boyut kazandığını gösteren çok dramatik bir olay. Ankara’da son 5 ayda yapılan 3. saldırı bu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük terör saldırısı olan Gar katliamında Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), sivil insanları doğrudan hedef almıştı. Ki bu tür katliamlar IŞİD için şaşırtıcı değil. Ama bugüne kadar genelde askeri ve resmi hedeflere saldıran PKK’nın gerçekleştirdiği 3. Ankara saldırısı, sadece sivil insanlara yöneldi. Katliam, PKK stratejisinde önemli bir değişim olduğunu gösteriyor. PKK, daha önce birkaç küçük kentte ya da bölgede denediği özerklik ilanı, hendek ve barikata dayalı silahlı isyan hareketini giderek yaygınlaştıracak. Savaşı, korkuyu ve tehdidi tüm ülkeye yaymayı amaçlıyor. Siviller arasında bir boğazlaşmayı tetikleyebilecek hatta özendirecek çok tehlikeli bir saldırı bu.

SORGULAMA ŞART

Türkiye Cumhuriyeti, (bir devlet ya da bir terör örgütü fark etmez) kendisine ve vatandaşlarına yönelik silahlı bir saldırı ya da tehdide karşı elbette gereken önlemleri alacak, anayasal sınırlar içinde bu saldırı ya da tehdidi etkisiz hale getirecektir. Bu, devlet olmanın gereğidir, devletin temel sorumluluklarından biridir. Ancak karşı karşıya olunan durumun aynı zamanda bir sonuç olduğu unutulmamalı. Olay bu noktalara gelene kadar nelerin yapıldığı ya da yapılmadığı sorgulanmadan, gelinen sonuç üzerinden bir değerlendirme yapmak sağlıklı olamaz.

Terör saldırısı ardından Türkiye’de yaşanan zihin bulanıklığı, insanların siyasal pozisyonlar ya da kimlikler üzerinden olayları okuma durumu, terörden daha beter, daha tehlikeli bir süreci getiriyor. Ki, sözgelimi 103 insanımızın katledildiği Gar saldırısı bazı kesimlerce alkışlanabiliyor. Katliam, saldırı ve acılar; toplumu birleştirmek yerine, daha da ayrışmaya yol açıyor. Sosyal medya ve medya algı operasyonları, her türlü muhalefeti terörle iç içe gösterme çabaları, birliğe ve dayanışmaya ihtiyaç duyulan bir dönemde ülkenin enerjisini alıp götürüyor.

DEVLETİN VARLIĞI KİŞİYE BAĞLANABİLİR Mİ?


Oysa bu kadar uzun süre iktidarda olan, üstelik terör ve Kürt sorunu konusunda çok tartışmalı çözüm süreçleri ortaya koyan bir partiyi sorgulamak kadar doğal ne olabilir ki? Ancak iktidarı sorgulamayı, teröre destek vermek olarak değerlendiren bir algı yaratılıyor, böyle bir zihin kırılması dayatılıyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Cumhurbaşkanı’na ait. Kendisini eleştirenleri devleti yıkmaya çalışmakla suçlayan, kendi varlığı ile devletin varlığını eşdeğer tutan, anti-demokratik bir yaklaşım. Devleti kuran ekibin lideri Mustafa Kemal’in, ‘’Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır’’ sözünden, “Ben yoksam, devlet de yok” mantığına evrilen bir devlet yönetme anlayışı.

ACI FATURA

Ki bu anlayış, çözüm süreci ile ülkeyi bugünkü çözümsüzlüğe mahkum etti. Çözüm sürecindeki yanlışlıklarla, seçim kazanma güdüsü içinde sergilenen gerilim politikası birleşince, ortaya bugünkü kaos çıktı. Erdoğan yönetiminin de ciddi katkılarıyla Suriye ve Irak’ta devlet otoritesi yok oldu. Oluşan ölüm coğrafyasında, Kürt Milliyetçiliği temelinde yeni umutlar(!) ortaya çıktı. Bu nedenle terör ve şiddet politikalarını arttıran PKK ile, seçim kazanma ve Başkanlık amacına kilitlenmiş iktidarın yolları kesişti. Tarafların birbirine hizmet ettiği bu süreç, Türkiye’ye daha çok acı, keder ve bölünme riski faturası olarak döndü.

ŞANS HALA VAR

Bugünkü duruma yol açan en önemli dış gelişme, Suriye’deki iç savaş ve bu ülkenin bölünme riski. Gelin görün ki; Suriye yönetimini en büyük düşman olarak belirleyen AKP iktidarı, ateşlediği fitille kendi ülkesine karşı en büyük operasyonların da yolunu açmış oldu. En yakın (sözde) müttefikler, PKKPYD’nin arkasında sıralandı. Aslında bunu engellemek ve bütün bölgede durumu değiştirmek için hala şansı var. Esat yönetimi ile ilişki, Irak ve İran’la ortak çözüm arayışları, Rusya ile atılabilecek olumlu adımlar, bölgedeki durumu tamamen değiştirecektir. İçeride en geniş uzlaşmayla ortaya koyulabilecek Meclis merkezli siyasal bir tutum; barış, kardeşlik ve ortak gelecek konusunda yepyeni umutlar yaratacaktır.


SUÇLUDAN ÇOK MUHALEFETE DOKUNMA

Siyaset, yeniden dokunulmazlık dosyalarını tartışıyor. Anayasa’nın açıkça çiğnenmesi, yolsuzluk, rüşvet ve kamusal yetkilerin kötüye kullanması gibi ağır suçlarda iktidar tarafından çoğunluk oyuyla mecliste sümen altı edilen milletvekili dokunulmazlıkları, HDP’li vekillerin terör olaylarına verdikleri öne sürülen destek çerçevesinde bizzat Erdoğan’ın yargıya talimatıyla yeniden gündeme geldi. Elbette masum insanları katleden katillerin cenazesine taziye ziyaretine gitmek, bu alçakça katliamları destekleyici, hatta yüreklendirici sözler söylemek görmezden gelinemez. Ama Anayasa’yı çiğneyen Cumhurbaşkanı da, yolsuzluk yapıp rüşvet almakla suçlanan Başbakan - Bakan ya da milletvekili de, yandaş işadamı da yargılanabilmeli.

SAMİMİYET

Dokunulmazlık, milletvekilinin görevini yapması ve kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı olmalı. Ayrıcalıklar kaldırılmalı. Kimse suç işleme ya da yasaları çiğneme özgürlüğüne sahip olmamalı. Ki; bugün, iktidar yanlılarının her türlü ihlali yapabildiği, yasa ve kuralları çiğneyebildiği, ama iktidar karşıtlarının her türlü konuşma ve eyleminin neredeyse terör suçu olarak kabul edildiği akıldışı bir ortamdan geçiyoruz. Tarihin en büyük yolsuzluk ve rüşvet iddialarını akla, sonra da siyasal rakiplerin için dokunulmazlıkları kaldırmayı öner, bunun neresi samimi?

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap