Türkiye, 5 yıldır uyguladığı yanlış Suriye ve Ortadoğu politikası nedeniyle hem bölgenin içine düştüğü bu bataklıktan sorumlu güçlerden biri haline geldi, hem de kendi iç güvenliğini çok ciddi ölçüde tehdit eden bugünkü ortamı yarattı. ABD’nin son yıllarda geliştirdiği ve İslam coğrafyasını denetim altına almayı amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içinde yer alarak, Sünni İslam projelerini gerçekleştirebileceğini, hiçbir gerçekliği olmayan ‘Yeni Osmanlı’yı diriltebileceğini düşünen iktidar, tıpkı bölge halkları gibi bu çamura saplandı. Başta Suriye ve Irak olmak üzere bölge halklarına kan, gözyaşı, sefalet, göç ve ayrışma getiren bu politikalar, duvara tosladı. Öyle ki; tuzağa düşürülüp komşusu Rusya’nın uçağını düşüren Türkiye, burnunun dibinde kendini ilgilendiren olaylara müdahale edemez konuma getirildi.

CERABLUS’UN ANLAMI

Türkiye’nin Cerablus kasabası odaklı askeri harekatının iki ana hedefi, birkaç mesajı var. Birincisi, IŞİD’in Türkiye’ye yönelik gerek bombalı terör eylemleri ve gerekse füze tacizlerine bir yanıt vermek. IŞİD’e operasyonla, yalnızlaşmayı ve Suriye’den yalıtılmayı sona erdirmek. İkinci ana hedef, PKK’nın Suriye uzantısı PYD ve onun silahlı kanadı YPG’nin, ABD desteğinde Suriye’nin kuzeyini tamamen denetim altına almasını önlemek.

MESAJLAR

Türkiye, 15 Temmuz’daki cemaatçi-dinci darbe girişiminde silahlı kuvvetlerde yaşanan derin kırılmaya karşın, dosta düşmana ‘’Ordum dimdik ayakta ve her türlü tehdidi savuşturacak kararlılıkta’’ olduğu mesajını vermeye çalışıyor. Türkiye bu harekatla, sözde müttefiki ABD’nin Türkiye sınırlarını stratejik amaçlı etnik koridor yapılma projesine hiçbir biçimde ‘evet’ demeyeceğini gösterdi. Türkiye, Suriye’de anılması gereken en önemli güçlerden biri olduğunu anımsattı; Özgür Suriye Ordusu ve Türkmen birlikleri de yanına alarak güç gösterisinde bulundu. Türkiye, bugüne kadar doğrudan ya da dolaylı olarak desteklediği dinci radikalizmle, onun en önemli organizasyonu IŞİD’le artık savaşan bir güç olarak sahne aldığı mesajını verdi. Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması konusunda net tavır koydu. Suriye’de, sınırlarının hemen ötesinde bir Kürt devletini kabul etmeyeceğini güçlü biçimde söylemiş oldu.

ABD’NİN HEDEFİ VE PKK-PYD İTTİFAKI

ABD’nin hedefi, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırı boyunca Kürt Koridoru oluşturulması. Ki bu enerji yolları açısından önemli. Böylece Kuzey Irak Kürt fiili devleti ile Kuzey Suriye’yi birbirine bağlayıp, yeni provokasyonlarla bu koridoru Akdeniz’e ulaştırmak. Batı bu projeye, 100 yıldır ilk kez bu kadar yaklaştı. Dört ülkeyi bölerek Kürt coğrafyasını birleştirmeyi hedefleyen PKK, ABD ve Batı’nın orta ve uzun vadeli çıkarlarıyla çakışan bu hedef uğruna, emperyalizmle işbirliğine girdi. Tıpkı Irak’ın parçalanması ve Kuzey Irak Kürt devletinin kurulması için ABD-Irak Kürtleri koalisyonu gibi.

ERDOĞAN’IN AF DİLEMESİ

Erdoğan gibi siyasal yaşamını gerilim üzerinekuran, muhaliflerini çok sert suçlamalarla itham edebilen, daha düne kadar kendisine muhalif edenleri ihanet içinde olmakla veya teröristlikle suçlayabilen birinin, Türkiye’den af ya da özür dilemesi, geçiştirilebilecek bir olay değil. Muhalif kesimlerin ‘’Af dilemek suçları örtmeye yeter mi?’’ yaklaşımında ne kadar haklılık olsa da, Erdoğan ve iktidarın bu yaklaşımın bundan sonrası için siyasete egemen olması, Türkiye açısından ciddi şanslar yaratabilir. Gerilim, kavga, düşmanlık, kin ve nefret üzerine yapılan siyasetten; uzlaşmacı, birbirine saygı duyan ve ortak noktaları öne çıkaran bir ortama geçiş, kuşkusuz ki Türkiye için büyük bir aşamadır. Ancak önemli olan bunu sürekli kılacak bir ortamı yaratabilmektir. Koşullar normalleştiğinde yine eskibaskıcı, gerilimli nefret siyasetine dönülmeyecek bir zihinsel ve kurumsal devrimi gerçekleştirebilmektir önemli olan.

TÜRKİYE’NİN HAKKI

Türkiye’nin Suriye’de bir işgalci güce dönüşmesi ve orada kalıcı olması elbette en başta kendi çıkarlarına ve güvenliğine uygun olmaz. Yaşanan bu kadar acı ve olaydan sonra Türkiye’yi yönetenlerin kafalarının arkasında malum maceracı ‘Yeni Osmanlıcılık’ ya da hiçbir gerçekliği olmayan, mezhepçi birlik düşüncesi yatmıyordur umarız. Bu bölgede istikrarsızlık sürdüğü ve tehditler, saldırılar devam ettiği sürece, her ülkenin kendi güvenliğini sağlama hakkı olduğu unutulmamalı.

TÜRKİYE KİMİN YANINDA DURACAK?

Türkiye’nin nerede duracağı, geleceğin belirlenmesi ve olayların seyrinin değişmesi açısından çok önemli. Parçalanmış bir Suriye’yi temsil eden ABD, İsrail, AB, PKK- PYD ittifakının yanında mı, yoksa bütüncül bir Suriye’yi savunan Rusya, İran, Irak ve Suriye devletinin yanında mı? Güvenli ve bütün bir Türkiye’nin, ancak bütün bir Suriye ve bütün bir Irak’tan geçtiğini anlamak için daha ne lazım? di güvenliğini sağlama hakkı olduğu unutulmamalı.

SURİYE BORCU

Erdoğan yönetimi ya da siyasi iktidar, komşuna yönelik iç savaşı destekleyerek, bu insanlık dramının ve siyasal kaosun oluşmasında önemli katkı sahiplerinden biridir. Türkiye, bugüne kadar yapılan yanlışların yarattığı büyük faturaların hiç olmazsa bundan böyle ödenmemesi, birleşik bir Suriye’nin oluşturulması, ülkenin yeniden inşası gibi konularda inisiyatif almalıdır. Bu bir borçtur. İktidar, bugünkü Suriye yönetimiyle ilişki kurarak güvenli ve birlikte bir Suriye’nin oluşumuna daha olumlu katkılar verebileceğini görmelidir. Milyonlarca Suriyeli’nin yaşadığı bir ülke olarak Türkiye’ye, hiç olmazsa bundan böyle yıkıcı değil, yapıcı bir rol yakışır. Türkiye, küresel güçlerin hedef ve senaryolarını aşarak, Suriye muhalefeti ile Esad yönetimi arasında uzlaşma yaratacak ortamlar oluşturmaya yoğunlaşmalıdır.

KÖTÜ KOMŞUDAN ABİLİĞE

Türkiye, bu kadar küresel, bölgesel ve lokal gücün kan döküp rekabet yaptığı bir ortamda, ‘Suriye’ye felaket getiren kötü komşu’dan, ‘yapıcı ve güvenilir abi’ye geçebilirse, birçok hesap değişecektir..