Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu: Rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda siyasi hesap var mı? Türkiye’yi sarsan, dünya tarafından şaşkınlıkla izlenen, Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, ‘’AKP’ye karşı bir komplo’’ mu? Başbakan ve AKP kurmayları öteden beri, hükümete yönelik her eleştiri, anayasal hak kullanımını, kendisine karşı bir kalkışma, darbe olarak görüyor. Sonu hükümete dokunan şeyler de artık komplo sınıfına girdi. Çok hastalıklı bir durum! Rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda hükümete yönelik siyasi bir hesap var mıdır? Olabilir! Erdoğan-Gülen Cemaati ayrışmasında yeni bir aşama yaşanıyor. Ama unutmayalım ki, cemaat de, AKP’deki geniş koalisyonun en önemli parçalarından biridir. Yani bu kavga, dışarıdan değil, siyasi iktidarın içinden çıkan ve ülkeye büyük zarar veren, zehirleyen bir kavgadır. YOLSUZLUK VE RÜŞVET GERÇEĞİ Ülkeyi, devleti tarumar eden bu kavga, ya da AKP’yi terbiye etmeye yönelik uluslararası ve iç siyasi beklentiler, ‘’yolsuzluk ve rüşvet gerçeği’’ni değiştirebilir mi? Yani birileri çıkıp, 87 milyar Avro’luk (250 milyar TL) kara para aklamasından, kutular içinde milyonlarca dolardan, TOKİ üzerinden milyarlarca dolarlık arsa spekülasyonlarından söz etmeyip, sadece ‘’AKP’ye komplo’’ üzerinden bir şeyler anlatıyorsa, buna sadece gülünür. AKP İKTİDARI YOZLAŞTI AKP iktidarı 11 yılda büyük bir yozlaşma yarattı. Devlet kadroları, cemaat dahil yandaşlara verildi. Devletin yerleşik kurumları, ‘’demokrasi ve millet iradesi’’ adına dağıtıldı. Ama bundan ne demokrasi ne de millet iradesi çıktı. Buradan, giderek çıkar savaşlarının içine gömülen, otoriterleşen bir yozlaşma, kokuşma çıktı. Devletin ve demokrasinin temel unsuru olan toplumsal, hukuksal ve siyasi denetim mekanizmaları yokedildi. Samimi müslümanların inançları kullanarak zenginleşenler, bütün akçeli işlere egemenler. ‘’Hayırlı işler’’ adına kurulan fonlar, talanın kamuflajı oldu. Kamunun değerleri üzerinden haksız kazanç neredeyse meşru hale getirildi. Bunu sorgulamak bile düşmanlık sayıldı. İDDİA ÇOK BÜYÜK Bu aşamada birilerini suçlamak hukuka, vicdana ve masumiyet karnesine aykırı. Ancak ülkede korkunç bir yağma olduğu gerçeği ortada duruyor. Bakanlar, bakan çocukları, önemli bürokratlar suçlanıyor. Kaldı ki soruşturma büyürse bakan sayısının da artacağı, işin Başbakana varacağı iddiası var. Ortada paralar, görüntüler, konuşmalar, ilişkiler ve somut sonuçları var. HUKUK HERKESE LAZIM Bu süreç baştan aşağı bir komplo olarak da görülebilir. Çünkü Ergenekon , Balyoz ve diğer siyasi davalarda çok sahte delil, çok düzmece olay, senaryo gördük. İşe bakın ki, şimdi bu operasyondan şikayetçi olan iktidar, o zaman bu işin arkasındaydı. Gerçeği anlamamızın tek yolu bağımsız ve özgür yargıyı işletmek, gerçek hukuk devletini inşa etmektir. Bu hükümetin yürüttüğü hukuksuz siyasi operasyonlarda da söylediğimiz gibi, bir gün hukuk herkese lazım olabiliyor. BAŞBAKAN’IN İTİRAFI Sanki tüm dünya Başbakan’a ve AKP’ye düşman! Erdoğan koruma ordusuyla geziyor. Siyasal paranoya gözleri kör eder. Sonuçları ise paranoyaklar için hüsran, memleket için büyük zararlardır. Bu ülkede askerler terörist diye mahkum edildi. Şimdi Başbakan emniyete çete diyor. Bu aynı zamanda başarısızlığın itirafı. 11 yıldır iktidarda olan kim? Çete dediklerinizi siz getirmediniz mi? YARGIYA YÜRÜTME DARBESİ Emniyette ve yargıda kadroları değiştirip soruşturmaya müdahale etmek adaletin ortaya çıkmasına engel olmaktır. Bu saatten sonra bu davaya kim bakabilir ki? Ergenekon ve Balyoz gibi siyasi linç içeren operasyon ve soruşturmalar aylarca, yıllarca sürdü. Son operasyonda ise Başbakan müdahale ettikten sonra polis, savcılık ve adliye 3 günde bitti. Buna rağmen ciddi tutuklamalar var. Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda sürece müdahale ederek adaletsiz bir yargılamaya neden olan siyasi iktidar, şimdi de suçlananları (ki belki suçsuzlar) kurtarmak için eşi görülmemiş bir telaşın içinde. Başbakan meydan meydan ön soruşturması süren bir olayı komplo diye anlatacak! Ortada dağ gibi bir pislik var. Başbakan bu pisliği örtemez. Toplum vicdanı rahatsızdır. Bu işin üstünü örtmeye çalışmanın, siyasi faturası çok ağır olacaktır. Sultan Göktaş: Bu operasyonlar yeni olmadığı gibi yerli de değildir Ülkemizde 17 Aralık operasyonu dıye ad koyulan operasyonlar kesinlikle ne yenidir ne de yerlidir. Yeni olmadığı belli olan bir şey var, Türkiye'yi ekonomik, sosyal ve siyasal yönden zayıflatmak. Direk olarak seçim dönemine rastlaması AK Parti'yi ve Sayın Başbakan Recep Tayyi Erdoğan'ı hedef almaktır. Seçim öncesi milletin gözünde ve gönlünde AK Parti'yi ve Sayın Başbakan'ı sarsmak, cumhurbaşlanlığına giden süreçte başbakanın önünü kesmekten başka bir şey değildir. Dış güçler, başta Amerika, neden rahatsız? Kendilerinden emir alan değil, kendi kararlarını kendi ülkesi ile kendi halkıyla alan bir AK Parti ve onun da dik duran başbakanı var. Amerika'nın alışık olmadığı bir durum. Orta Doğu'da, Avrupa'da hatta dünyada lider bir devlet adamı kimliğini taşıyan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan onlar için olmamalı. YASAKLARDAN KURTARDIK Operasyonun iki merkezi Halk Bankası ve Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için emekli bir banka müdüründen dinlediklerimi aynen yazıyorum. Halk Bankası'nın hedef alınmasının nedenini daha iyi anlayacaksınız. Türkiye'nin önemli bir özel sektör bankası Trabzon şubesi emekli banka müdürü aynen şunları anlattı: "Bir gün bankada odama İranlı yetkililer geldi. Bana, Trabzon'da İran Bankası'nın bir şubesini açmayı planladıklarını ama daha sonra vazgeçtiklerini söylediler. O bankanın Ankara ve İstanbul'da şu anda şubeleri mevcuttur. İran ile olan ticari işlemlerini çalıştığım banka ile yapmak istediklerini söylediler. Tekliflerini aldım ve tekliflerimizi sundum. Yalnız genel müdürlükten görüş almam gerektiğini belirttim. İranlı yetkililer ofisimden ayrılır ayrılmaz genel müdürlüğe konuyu içeren bir izin yazısı yazdım. Genel müdürlük hemen telefonla beni aradı. Amerikalılar'ın İranlı yetkililerle yaptığım bu görüşmeyi duyduklarını ve bundan rahatsız olduklarını, gerekirse dünya bağlantılı muhabir bankacılığının iptal edileceğini söyleyerek tehdit ettiklerini ve bu anlaşmayı yapamayacağımızı belirttiler. Şu an Halk Bankası üzerine neden oyun oynandığını daha iyi anlamış olduk." Bu emekli banka müdürünün anlattığı net bir fotoğraftır. Yaşanmış bir örnektir. Halk Bankası yaptığı işlemlerle Amerikan bankalarının önünü keserek ekonomisi güçlü bir Türkiye oluşumuna katkı yapıyordu. Başbakan Avrupa'da yaşanan krizin bize teğet geçtiğini söylerken cesur adımlar attığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Bu operasyonun ikinci ayağı Cumhuriyet Halk Partisi'nde operasyon daha önce başlamıştır. Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Amerika seyahatinden sonra CHP'yi Sarıgül'ün ayağına getirdi. Hemen arkasından Sarıgül'ü İstanbul'a, ülkücü Mansur Yavaş'ı Ankara'ya aday gösteriyor. Oysa Mansur Yavaş, Devlet Bahçeli'yi, ona yazdığı mektupta Milliyetçi Hareket Partisi'ni CHP'lileştiriyorsun diye eleştirmişti. Bu ikisinin de CHP'ye katılması bir Amerikan projesidir. Birkaç gün önce Kılıçdaroğlu, Amerikan büyükelçisi ile yediği yemekten sonra genel başkanlık yerini Sarıgül'e bırakabileceğini söylediği demecinin yemekte aldığı talimat olduğu anlaşılmaktadır. Süpriz istifa Hakan Şükür'ün istifası talimat istifasıdır. AK Parti'den kim istifa ederse etsin. Millet AK Parti'den istifade etmeye devam edecektir. AK Parti büyük bir camiadır. Bu camiada yolsuzluk yapanlara yer yoktur. AK Partiye verilen oylar ana sütü gibi temiz ve helal oylardır. Bir millet inanıyor ki; AK Parti ve genel başkanı helal ve temiz oyların koruyucusudur. Türk Milleti artık dışardan dizayn edilemeyecek. Bu millet AK Parti'ye de ve genel başkanına da inanmıştır, inanmaya devam edecektir. Mart ayında yapılacak seçimlerden AK Parti daha da güçlenerek çıkacaktır.