Dünden devam ediyoruz.
Paris Barış Konferansı’na Doğu Karadeniz bölgesi için
verilen nüfus istatistiklerinin farklı ve abartılarak verildiği dikkati
çekmektedir. Bunun en önemli nedeni, bölgede
Rumların hiçbir yerde çoğunluğu teşkil edememeleridir.
Bölgenin nüfus yapısı ile ilgili ileri sürülen rakamlar,
birbirinden oldukça farklıdır. Örneğin Venizelos’un nüfus kaynağı 1912′de Fener
Patrikhanesi tarafından yapılan istatistik bilgilerinden oluşmaktadır.
Özellikle politik amaçlar taşıyan bu türlü rakamlar, gerçeği yansıtmaktan
uzaktır. Hal böyle olunca, yine en çok güvenilir olan ve doğruyu yansıtan,
Osmanlı Devleti’nin resmi istatistikleri olmaktadır.
...
Bu konuda bir orantı
vermek gerekirse, Türk nüfusu, Rum nüfusunun 10 katıdır. Buna karşın,
Türkiye’den bağımsız bir Pontus Devleti için, olabildiğince büyük toprak
koparmak ve Yunanistan’daki gönüllüleri buraya taşımak amaçlanıyordu. Bu konuda
bir Pontus Ordusu kurulması ve bu ordunun, İngiliz makamlarının kontrolünde
olması düşünülüyordu.
...
1920 sonlarına doğru Karadeniz kıyılarında, Samsun,
Çarşamba, Bafra, Erbaa, Zile’deki Rum köylerinde, Rumlar geniş çete faaliyetlerine
giriştiler. Başlangıçta 6-7 bin silahlı kadar tahmin edilen Pontusçular, daha
sonra 25 bin kadar silahlı kuvvete ulaştılar. Bu durumda Kurtuluş Savaşı’nın en çetin günlerinde Ankara Hükümeti,
askeri önlemler almak zorunda kaldı. 1920 sonu ve 1921 başlarında III. ve
XV. Kolordular, bu bölgelere önemli askerî birlikler gönderdiler. Daha sonra
III. Kolordu, Birinci Merkez Ordusu şekline konuldu ve Pontus sorunu, bu orduya
bırakıldı. 1921 yılı boyunca, yoğun bir faaliyet yaşandı.
...
Bu hareketlerde Pontusçulara ait 117 büyük sığınak tahrip
edildi. Resmî makamlara göre 3.877 Pontusçu öldürüldü. Bu arada Pontusçular da,
439 Türk köyünü yaktılar, asker ve halktan önemli kayıplara neden oldular.
Pontusçulara karşı hareketlerde bir ara ve özellikle 1921 sonunda 20.000
kişilik bir askerî kuvvetin bu bölgede kullanılmasını gerekti. Cephelerde
düşmanla savaşılan günkü koşullar içinde böyle bir kuvveti bu bölgede
alıkoymak, Türk Genelkurmayı için gerçekten büyük bir külfetti. Fakat 1921
sonunda ve 1922 başlarında Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum nüfusunun Yunanistan’a
taşınmasına başlandı. Bu durum, Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum nüfusun ortadan
kalkması ve Türkiye’de ulusal birliğin sağlanması yönünde önemli bir etken
oldu.
...
Anadolu’nun bir Türk yurdu olduğunu bütün dünyaya kanıtlayan
ve dışarıdan planlanan senaryoların kabul edilmeyeceğini kanıtlayan Lozan
Antlaşması, tüm sorunların çözüm belgesi oldu. İlginç ve önemlidir ki,
Yunanistan’ın yıllardır dünya gündemine taşıdığı Pontus Sorunu ile ilgili
olarak, Lozan Antlaşması’nda tek bir madde yer almadı.
***
Sonuç olarak, konu ile ilgili saptamalarda bulunmak
gerekirse:
1) İ.Ö. 301-63
yılları arasında yaşayan Pontus Devleti’nin, Grekçe kullanmak dışında,
Yunanistan ile bir ilgisi yoktur.
2) Yunanlılar,
Karadeniz’de dahil olmak üzere, kurdukları koloni şehirlerine “vatan” gözüyle değil, “sömürge” gözüyle bakmışlardır.
3) İ.S. 12071461 yılları arasında yaşayan Trabzon Rum
Devleti’nin de, Yunanistan ile bir ilgisi yoktur. “Rum” tanımlaması, “Roma/Doğu
Roma/Bizans”tan gelmektedir. Doğudan yaklaşan Türkler, Anadolu toprakları
için, genel bir adlandırma olarak Rum kelimesini kullanmışlardır. Eğer böyle
olmasaydı, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin de Yunanlı olduğunu söylemek
gerekecekti.
4) Karadeniz
Bölgesi, hem Pontus Krallığı hem de Trabzon Rum İmparatorluğu’ndan daha uzun
bir süredir, Türk egemenliğindedir ve onun da ötesinde “Türk yurdu”dur. Bu durum, 540 yıl gibi uzun bir dönemde, Karadeniz
Bölgesi’ne damga vuran tarihi eserlere bakılırsa, daha iyi anlaşılacaktır.
5) Bu bölge;
Kurtuluş Savaşı ile birlikte ülke bütünlüğünü sağlayan ve bunu, tüm dünyaya
kanıtlayan Türkiye Cumhuriyeti’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durum, Karadeniz
Bölgesi’nde yer alan şehirlerimizin sosyal, kültürel ve nüfus bakımından
anlaşılmaktadır.
6) 11 Eylül 2001
tarihinden sonra, dünyamızın her zamankinden daha çok barış ortamına ihtiyaç
duyduğu açıkça görülmüştür. Yunanistan’ın, “Pontus”
gibi, olmayacak hayallerin peşinden koşması, “dünya barışı” için son derece tehlikelidir.
7) Eğer bu türlü
politikaların peşinden koşulacaksa, Yunanistan’ın, tarihsel Makedonya’nın
sınırları içerisinde bulunan Selanik şehrini, öncelikle Makedonya’ya vermesi
gerekir.
8-) Türkiye
Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri “Yurtta
barış, dünyada barış” ilkesini benimsemiştir. Gün geçtikçe tüm dünya
tarafından daha çok benimsenen bu ilke, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ne denli ileri
görüşlü bir lider olduğunu ortaya koymaktadır.
9-) Son olarak Yunanistan, bu yayılmacı tutumundan
vazgeçmediği sürece, yanlış ve tehlikeli bir politikanın tüm sorumluluğunu, tüm
dünyaya karşı açıklamak ve olası sonuçlarını kabullenmek zorundadır.
10-) Türkiye
Cumhuriyeti, komşularıyla ve tüm dünya ülkeleriyle, barış ve kardeşlik
içerisinde uygarlık ve esenlik dolu ilişkiler kurma çabasındadır. Bu düşünceyle
de, hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur. Başka ülkelere verecek bir karış
toprağı da bulunmamaktadır.
Kyn: Ondokuz Mayıs Üniversitesi