Yeni Osmanlıcılık oyunu hiçbir ciddi bilgi ve gerçeğe dayanmamaktadır. Burada esas olarak milletimizin saf ve temiz duyguları istismar edilmektedir. Bu isim altında kimsenin elinde sistemli ve felsefi bir fikir ve program yok. Söylenenler sadece günlük ifadelerdir ve birkaç cümleden ibarettir. Amerikalılar hariç. Bütün akım onlardan çıkmıştır, bu akım ne işe yarayacaksa en iyi onlar bilirler! 22 Nisan 2003’te katil Abdullah öcalan: “Çözüm Osmanlı Eyalet Modeli” diyordu. Ülkeyi ne hale getirdi. Sahi, onun Osmanlı sevdası ne ola ki? Eski CIA ajanı Usame Bin Ladin ise, 22 Ekim 2002’de Suriyeli gazeteci Ahmet Zeydan’a: Osmanlı Devleti’nin birleştirici gücü olduğunu, sorunları çözücü olduğunu söylüyordu. Batı tarafından çizilen sınırları ortadan kaldırmak lazım diyordu. Bugün de birileri Türk-Kürt federasyonundan bahsetmiyor mu? ABD onlardan daha önce, 1965’te Türk-Kürt federasyonu istemişti. Bu görüş “Ulus Devletlerin” yerine “Tek Dünya Devleti” projesinin bir basamağından başka bir şey değildir. Kötülenen tek şey milli devlet-tek milletli devlet. Ardından gelen BOP ile de çok sayıda küçük devletçikler: Libya’da, Sudan’da, Tunus’ta, Irak ve Suriye’de olduğu gibi. Küçük, güçsüz devletçikler daha kolay köle yapılabilirdi.

Osmanlıcılığı savunanlardan bir kısmı da eski komünist, yeni liberal; eskisiyle yenisiyle Amerikan maaşlısı. 12 Eylül yönetimi de çözümün 8 federal bölgeden geçeceğini söylüyordu. Hatırlarsak 12 Eylül yönetimine ilk kutlama telgrafı gönderenler, Amerikan modeli (sözde) İslamcılığı uygulamak isteyen Suudi Kralı Halid ile İstanbul’daki Musevilerin ruhani lideri Aşeo idi. Burada Amerika’nın 65 yıllık rüyası ve propagandası söz konusu. Papağanlar tekrar edip duruyor. Okullarımızın mimarisini bile değiştiren ABD’den Milli Eğitim’i kurtarmak çalışması gören var mı? Cumhuriyet dönemi okul mimarisinden birkaç il hariç örnek bile kalmadı. Ruhsuz ve şekilsiz binalarda yapılan eğitimle Türk Çocuğu atalarının yolunda gidecekmiş! Mümkün mü? Aksine, bugün Osmanlıcılığı savunanların israf peşinde tüketim ekonomisi uygulayıcısı, (bırakın başörtüsü görüntüsünü) milli kültür ve medeniyetin yerine Batı şatafatında bir hayat benimsedikleri, atalarımızın sözünde durma ve düzgün davranış hassasiyetinden hiç haberdar olmadıkları görülmektedir. Bunların hedefi asla Osmanlı’yı diriltmek değildir. Bizim çıkış yolumuz ise yalnız güçlü milli devlet anlayışıyla mümkündür: evlatlarımızın şuurlu, bilgili ve yetişmiş olmaları şartıyla.

 ***

Bu amaçla size bu hafta okunması gereken “MİLLET ve MİLLİYETÇİLİK” adlı Prof. Dr. İskender Öksüz’ün kitabını önemle tavsiye ediyorum. Bu kitabın amacı, bilimin, millet ve milliyetçilik hakkında söylediklerini uzman olmayanların da anlayacağı bir dille açıklamaktır. Sonuçta bilimin, yani millet ve milliyetçilikle ilgilenen sosyoloji ve siyaset bilimlerinin, aslında bu konularda bir değil, birçok şey söylediğini göreceğiz. Bilimler çok şey söylemekte, farklı şeyler söylemektedir ama bunları senteze götürmek, her bir teori içindeki kısmî doğruları alıp gerçeğe her birinin yaklaştığından daha çok yaklaşmak, böylece onların her birinin ayrı ayrı gördüğünden daha berrak bir manzara görmek mümkündür.

Bu kitapta dünya fikir çevrelerinin ve bilhassa konuyla birinci derecede ilgili bilim dalı olan sosyolojinin, millet ve milliyetçilik konusundaki düşüncelerini, tespitlerini, teorilerini bulacaksınız ve Türkiye atmosferinde yaşadığınız için muhtemelen şaşıracaksınız. Çok mümkündür ki siz de burada okuyacağınız bulguları aklınızdan geçiriyordunuz ama "bilime uygun mudur?", "dünyanın genel fikir gidişine uygun mudur?", "uluslararası hukuka ters olmasın..." tereddütleri içindesiniz. Çağdaş millet ve milliyet teorileriyle karşılaşınca, havası pislenmiş bir odada saatlerce kaldıktan sonra birdenbire açılan bir pencerenin verdiği ferahlığı hissedeceksiniz. Rahmetli Erol Güngör'ün dediği gibi, gerçekler ancak sahtekâr ve geri zekâlıları korkutur. Bırakınız korksunlar. Biz bize yeteriz, yeter ki bize göre yaşayalım, bilerek konuşalım.