Karaduman, TBMM’ye sunduğu kanun teklifinde 2011 yılında AKP tarafından kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanlığı yerine Türkiye Hıfzıssıhha Ulusal Mikrobiyoloji Enstitüsü kurulmasını istedi.

Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman, Türkiye Hıfzıssıhha Ulusal Mikrobiyoloji Enstitüsü kurulması için kanun teklifi verdi. Karaduman’ın verdiği 10 maddelik kanun teklifinde, AKP tarafından 2011 yılında kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanlığı yerine Türkiye Hıfzıssıhha Ulusal Mikrobiyoloji Enstitüsü kurulmasını öngörüyor.

“KOVİD-19 PANDEMİSİYLE ÖNEMİ BİR KEZ DAHA ANLAŞILDI”

Kovid-19’un dünyayı etkisi altına almasıyla 2011’de AKP tarafından kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanlığı’nın önemi bir kez daha anlaşıldı. Bu süreçte birçok ülke koronavirüse karşı aşı geliştirirken, Türkiye bu süreci çok geriden takip etmek zorunda kaldı. Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman ise TBMM Başkanlığına Hıfzıssıhha Ulusal Mikrobiyoloji Enstitüsü kurulması için kanun teklifi verdi. Karaduman’ın verdiği 10 maddelik kanun teklifinde enstitünün başkan dahil 11 üyeden oluşması öngörülüyor.

“UZUN YILLAR MİLLETİMİZE HİZMET ETTİ”

Karaduman, verdiği kanun teklifinde Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığının geçmişte ürettiği aşılardan ve ülkeye faydalarına da dikkat çekti. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Hıfzıssıhha Müessesesi’nin kısa sürede aşı üretiminde ciddi mesafeler kat ettiğinin altının çizildiği teklifte, “1930’lu yılların başından itibaren BCG olarak da bilinen verem aşısının üretimine başlamıştır. Dünyada kuduz aşısını ilk üretenlerin başında Hıfzıssıhha Müessesesi gelmektedir. Çiçek aşısı, tifüs aşısı, boğmaca aşısı, kuru çiçek aşısı gibi aşılar üretilmiştir. Müessese; bununla birlikte Biyolojik Kontrol Laboratuvarı, Aşı İstasyonu, İnfluenza Laboratuvarı, Zehir Danışma Merkezi, AIDS Araştırma Merkezi kurmuştur. Tüm bu çalışmalarla uzun yıllar milletimize hizmet eden Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı, maalesef DSÖ ile yürütülen işbirliğinin bir sonucu olarak değerlendirdiğimiz süreçlerin sonunda 2011 yılında yürürlüğe giren 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye Halk Sağlığı Kurumuna devredilmek suretiyle kapatılmıştır” ifadelerine yer verildi.

“ÜRETİCİLER İÇİN BİR PAZAR HALİNE GELDİ”

* Türkiye’nin, 2’nci Dünya Savaşı sırasında pek çok ülkeye tifüs aşısı, 1940’ta ise Çin’e kolera salgını için aşısının gönderildiği hatırlatıldığı kanun teklifinde, “Bu alandaki özgün kuruluşunu kapattığı için maalesef yüzde 100 ithal eden konuma gelmiştir. Aşı ihracatı yapan, bu alanda önemli başarılara imza atan, sağlık güvenliği açısından stratejik bir konumu bulunan ülkemiz, maalesef geçen süre içerisinde aşı ithalatçısı bir konuma gelmiştir. Günümüzde üreticiler için bir pazar konumundadır. Kovid-19 salgınıyla birlikte aslında kurumların, milli sağlık endüstrisi ve enstitülerinin ne denli önemli olduğunu acı bir bedel ile tecrübe etmiş bulunmaktayız. Geçmiş dönemlerde salgın ve sağlık sorunlarına karşı çalışmalar yürüten bir enstitümüzün olmaması Kovid-19 salgını sürecinde sağlık sistemimizin ciddi bir eksikliğini ortaya çıkarmıştır” denildi.

“AŞI İHRAÇ EDEN ÜLKEDEN AŞI ALAN ÜLKEYE”

Düne kadar Çin’e aşı ihraç eden Türkiye’nin bugün Çin’den güvenirliği şüpheli, etkisi belirsiz olan aşıları almak durumunda kaldığının belirtildiği kanun teklifinde, şunlar kaydedildi: “Salgının başından beri geçen 18 aylık süreçte yerli bir aşının veya ilacın üretilememesi bu alanda ciddi bir boşluğun ve ihtiyacın olduğunu göstermektedir. Bu kanun teklifi ile ülkemizde tekrar aşı, serum, ilaç ve mikrobiyoloji çalışmalarının aktif bir şekilde yapılacağı, tıbbi, bilimsel ve teknolojik geliştirme çalışmalarının yerli ve milli imkânlar ile koordine edilip, yürütüleceği bir müessesenin kurulması amaçlanmıştır.”