Prof. M. Kerim Arslan’ı Trabzon’da ve belki de Türkiye’deki "tıp camiasında" tanımayan yoktur. Başarılı bir cerrah, yardımsever bir insan, yılmayan bir “dava adamı”... 1985 yılında uzman doktor olarak başladığı KTÜ Farabi Hastanesi'ndeki görevinden 2 Haziran 2017 yılı itibariyle “yaş haddinden” emekli oldu. 30 yılı aşkın bir süre içerisinde yüzlerce hastasını ameliyat edip şifaya kavuşturan bu değerli insanın öyle inanıyorum ki; bilinmeyen yönleri bilinen hekimliğinden daha fazladır.

Türkiye’de bu seviyede akademik bir kariyeri olup da maddi sıkıntı çeken ender insanlardan biri olan Mithat Kerim Arslan Bey, henüz arabası olmadığı uzun yıllar; hastaneden meydana ve meydandan hastaneye dolmuşlarla giderken, bindiği her dolmuşun dokuz kişilik tanımadığı yolcu parasını her seferinde ödeyecek kadar vefalı ve kalender bir insandı.

Ameliyat yaptığı hiçbir hastasından “bıçak hakkı” olarak talep edilen paranın bir kuruşunu bile almayan hocamız, hizmet süresi boyunca kapısına gelen hiçbir hastasını da geri çevirmemişti. Hayatın bu yoğun stresi yüzünden kendisi de kalp ameliyatı geçiren hocamız; sağlığını da hastaları ve davası için feda eden anlayışın sembol ismi olmuştu.

Allah’ın izniyle hastalarına şifa dağıtan bu değerli tıp insanının, yaklaşım ve tutumlarına karşı, her nedense üniversiteye atandığı günden itibaren, dönemin yöneticileri bir dizi olumsuz uygulamalar içinde bulunmayı görev bilmişlerdi! Zamanın Üniversite yönetimi akademik unvanını kaldırarak, kendisini üniversiteden göndermek isteyince; hukuki mücadelesini verip tekrar aynı görevine dönmeyi başardı.

Ardından yönetim bu kez kendisini; pratisyen hekimlerin görev yaptığı “Medika-Sosyal” bölümünde görevlendirip, akademik unvanını iptal etti. Her zaman hakkın ve haklının yanında durmayı fazilet olarak bilen hocamız yılmadı, hukuk mücadelesine devam etti ve yine mahkemeyi kazanarak görevine geri döndü.

Anatomi ve Genel Cerrahi alanında ayrı ayrı hem doktorası (uzmanlığı) ve hem de doçentliği olan hocamızın; Genel Cerrahi alanındaki profesörlük tercihi yine üniversite yönetimine takıldı ve altı uzun yılın ardından ancak 2000 yılında kendisine profesörlük kadrosu layık görüldü. Bir akademisyen olarak ilim yuvasında yapması gereken çalışmaları engelleyenlerin de bilim adamı sıfatlarında olması insanı bir hayli üzen olaylardı.

Tıp alanında yaptığı başarılı çalışmalar, yönetimin haksız uygulamalarına karşı verdiği hukuk mücadeleleri yanında; Prof. M. Kerim Arslan aynı zamanda bir gönül ve kültür adamıydı. Uzun yıllardan beri başarıyla yürüttüğü “Trabzon Türk Ocağı Reisliği” döneminde; Trabzon’un tarihi ve geleceği ile ilgili dava arkadaşları ile birlikte çok önemli çalışmalara imza attı.

Pontus hayallerini para ile satanlara karşı “kalemi ve kafası” ile yorulmayan bir mücadele verdi. Papaz Bartelemeos’un Trabzon’a inme girişimine karşı duranların önünde giden değerli hocamız aynı zamanda, Trabzon’da Türkiye'de bulunan üç Ayasofya’dan birisinin bahçesinde arkadaşları ile birlikte kıldığı bayram namazı için yıllarca yargılandı.

Şuurlu bir Türk milliyetçisi, teşkilatçı bir Türk olan hocamız hiçbir beşeri beklenti karşısında inandığı doğruları haykırmaktan geri durmadı. Türk Ocağı olarak yaptıkları seminerler, yayınlar, paneller ve halen her hafta cuma akşamları olmak üzere verdikleri konferanslarla Trabzon kültürüne ve Türk milliyetçiliği ülküsüne takdir edilecek katkılarda bulundu. Ayni zamanda Karadeniz gazetesinin de köşe yazarı olan hocamız bu çok yönlü kişiliği, gönül adamlığı özelliği ve mücadeleci karakteri ile her zaman anılacaktır. Seni satırlarla anlatmak ne mümkün hocam!

Sen artık sevenlerinin gönüllerinde bir “erdemlik bayrağısın”. Güle güle değerli hocam, “insana ve insanlığa adadığın bir ömürle” anılacak; Türk milleti için verdiğin mücadele ile de unutulmayacaksın! Bahtın ve yolun açık olsun.