Henüz tarihi bile belli olmadı ama kavgası başladı referandumun! Şu sıralar sanatçılar siyasetçileri bile solladı. Kimileri “Hayır”, bazıları “Evet” vereceklerini deklere ederek sahne almaya başladı! Biz de, “açıklamaları kaçırmış olabiliriz” diyerek, kimlerin “Evet”, kimlerin “Hayır” diyeceğini öğrenmek için internette arama sayfalarına girdik. O da ne! Karşıma Kamuran Akkor’un, 1974’te yaptığı plaktaki şarkının sözleri çıktı! Kulaklarımda da 1980’lerin muhteşem şarkıları arasındaki nağmeleri yankılanmadı değil... “Evet mi? Hayır mı? Söyle bana nedir senin cevabın? Beklemek istemem, Ne olacak bilinmez ki yarın” sözleri ile başlayan şarkıyla ilgili bir alt satırdaki yorumda, 2012’deki Anayasa değişikliklerinin halk oyuna, yani referanduma sunulduğu 12 Eylül 2012 tarihi için şunlar yazıyordu: “Siyaset sahnesinin 12 Eylül’deki tarihi referanduma kilitlendiği, milletçe de kafaların biraz ‘karışık’ olduğu şu günlerde herkes birbirine; ‘Evet mi? Hayır mı?’ sorusunu soruyor. Galiba kafadan bir cevap vermek yerine, Anayasa’daki değişecek maddeleri tek tek incelemek, ne anlamlara geldiklerine bakmak ve ondan sonra karar vermek en doğrusu olsa gerek...” İşin doğrusu bu değil mi? Ne şarkıcının söylediğine ne de siyasetçinin kendi çıkarına yaptığına değil, demokrasi penceresinden bakarak “Evet” ya da “Hayır” kararı vermek için, Tanrı’nın akıl ile donatıp “insan” diye tanımladığı tarifin gereklerini yerine getirip, bunun üzerinden hareket etmek tek doğru değil midir?

TRABZONSPOR BAŞKANININ MEDYA ANLAYIŞI...

Önceki gün Rodallega transferinin kamuoyu ile paylaşımı sırasında yaşanan ben diyeyim “garabet”, siz söyleyin “sorun”, gazeteciler arasında tartışılıyor olsa da, konu tamamen Trabzonspor yönetiminden ziyade (!) başkanının, yanlış ve haksız rekabete sebep olan medya tercihinden, doğruyu bir kenara koyan anlayışından kaynaklanmıştır. Öyle veya böyle, transfer imza anını kamuoyuna aktarma fırsatını elde eden ya da Başkan Usta’nın özel tercihi ile ettirilen meslektaşlarımıza söylenecek fazla bir şey yoktur. Hele hele karşıda; “Tek idare eden benim” ve de “Ben ne yaparsam doğrudur” mantığına kendini hapsetmiş bir başkan var ise... Ve de, O’na da “Yaptığın yanlış. Bu tercihin gazetecilikte rekabete girmez. Bazılarına ayrıcalık tanıman, diğerlerini ise zor durumda bırakman anlamına gelir. Yani adaletli olması gereken bir başkan olarak haksız rekabete çanak tutmamam gerekir” diye iki lâf edebilen ne bir yönetici var... Ne de, “Siz bu işler için kendinizi yormayınız. Bu bizim görev sorumluluk alanımızda! Küçük bir kesimi memnun ettiniz, haksızlığa uğrattığınız çoğunluk üzerinde de tahribata neden oldunuz” diyebilecek bir medya birimi! Durumun vahameti dün bu idi. Bugün de budur. Yarın da bu kafayla giderse böyle olacaktır!