SON DAKİKA



Haber > Gündem > Dünya şairi Nâzım Hikmet anılıyor: Ne güzel şey ha

Dünya şairi Nâzım Hikmet anılıyor: Ne güzel şey ha

03 Haziran 2018 Pazar - 12:16




Ünlü şair, roman ve oyun yazarı Nazım Hikmet Ran, vefatının 55. yılında anlıyor. Hayatının 11 yılını Bursa Hapishanesi'nde geçiren ve en güzel şiirler





Ünlü şair, roman ve oyun yazarı Nazım Hikmet Ran, vefatının 55. yılında anlıyor. Hayatının 11 yılını Bursa Hapishanesi'nde geçiren ve en güzel şiirlerini Bursa'da yazan dünyaca ünlü şair Nazım Hikmet'in şiirleri ve sözleri sevenleri tarafından sosyal medyada paylaşılıyor. 

KILIÇDAROĞLU'NDAN MESAJ:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Nazım Hikmet Ran'ın vefatının 55. yılı nedeniyle twitter hesabından paylaşımda bulundu.

Kılıçdaroğlu "Nazım ustanın düşlediği bağımsız ve üreten bir memleketi hep birlikte kuracağız." ifadesini kullandı.

Hikmet'i, "Dört nala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim." dizeleriyle yad eden Kılıçdaroğlu, "Memleket sevdalısı Nazım Hikmet'i ölümünün 55. yıl dönümünde saygı ve sevgiyle anıyorum. Nazım ustanın düşlediği bağımsız ve üreten bir memleketi hep birlikte kuracağız." değerlendirmesinde bulundu.


EN GÜZEL NAZIM HİKMET SÖZLERİ: 

"HERKESE SELAM, SANA HASRET"

Kimselere anlatamadım. Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.

Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!

Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.


Yolunu beklerken daha dün gece, kaçıyorum bugün senden gizlice. Kalbime baktım da işte iyice; anladım ki sen de herkes gibisin!

Ve bir gün ekler Nazım Hikmet mektubunun sonuna; herkese selam sana “HASRET”

Yapraklara dallara, yeşillere, allara, nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara. Yaprak dala, al yeşile yaraşır, gayri bundan böyle vermem seni ellere.

Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!

Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.


Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir.

Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.

Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağlamaklı kalması.

Sende uzaklığı; sende ben, imkânsızlığı seviyorum.


Aşkın bu denli sıradan olmadığına inanıyorum ben. Önce sıradanları yaşayacaksın ki, gerçek olanı anlayabilesin.

Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin. Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için.

Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?

Bir gün bensizlik çalar kapını. Benli dünleri düşünür, avunursun. Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun.


Ve benim birden bire yüzünü değil, gözünü değil, sesini göresim geldi.

Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya.

Memleketimi seviyorum: çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.

Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini.

Gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar, malı mülkü, aklı fikri, canı neyi varsa verebilmeli büyük hürriyete şiirlerimiz.

Bilmezden gelişim, aptala yatışım kaybetme korkumdan değil; karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır.

Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.

Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhat’tır. Kerem’dir. Ve Keloğlan’dır.

Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.

Memleketim: Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.

Benim idealimdeki rejim olsa, ben de seni astırırdım. Sonra da darağacının altına oturup hüngür hüngür ağlardım! (Necip Fazıl’ın “Benim idealimdeki rejim olsa seni astırır, sonra da mezarını türbe yaptırırdım” sözüne cevaben)

Büyük insanlığın toprağında gölge yok, sokağında fener, penceresinde cam, ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.

Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.

Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır. Acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.

Bazen önemli olmamalı gidecek olan ya da gelmeyen. Çünkü bazen, başlaman gerekir her şeye yeniden.

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap