NAMUSLU VATANDAŞ SOYULUYOR!

Namuslu vatandaş elektrik parasını ödüyor. Bazılarıysa elektriği çalarak kullanıyor. Ya da bize böyle söyleniyor. Ödenen faturada, ‘harcadığı elektrik ücreti kadar’ vergiler, fon kesintileri ve kesinti bedelleri var. Bunların içinde en vahşisi, en haksızı “Kayıp-kaçak bedeli”.

Vatandaş 100 TL elektrik faturası ödemişse, bunun sadece yarısı, yani 50 TL’si elektrik bedeli. Başkalarının çaldığı, ödemediği ya da sistemde yitirilen enerjinin bedeli, faturasını ödeyen namuslu vatandaştan alınıyor. Bu hırsızlık değil de nedir? Şirketler halkın parasını çalarken elbette hükümetin, Enerji Bakanlığı’nın desteğini alıyor. Yoksa bunu yapabilir mi? Bu uygulama yargı konusu yapıldı ve Yargıtay, kesintilerin yasadışı olduğuna karar verdi. Vatandaşı söğüşlemeye alışmış şirketler bu kesintileri geri ödemeye başlayınca, ayağa kalktı. AKP Hükümeti, vatandaşı değil şirketleri korumak için harekete geçti. Namuslu vatandaşı soymayı meşru hale getirecek bir yasa tasarısı hazırladı. Hamdolsun hükümet, 33 milyon elektrik abonesini, yani bütün halkı elektrik şirketlerine soyduracak. Hükümeti, derhal bu yanlıştan dönmeye ve halkın çıkarlarına uygun davranmaya çağırıyoruz.

DERHAL İSTİFA ETMELİLER

Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanları Erdoğan’ın daveti üzerine gezi ve toplantılara katıldı. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un tepkilere yanıt olarak kullandığı, ‘’Yargı, devleti temsil eden Cumhurbaşkanı’na bağlıdır. Devlette uyumu temsil ediyor’’ sözleri şaka gibi. Eğer bugünkü Anayasa’da tanımlanan Cumhurbaşkanı olsaydı, bu normal karşılanabilirdi. Ama Erdoğan tarafsız değil ki! Kendisi tarafsız olmadığını, AKP’nin doğal lideri olduğunu, Anayasa’da belirtilen Cumhurbaşkanı’na uymayacağını, zaten Anayasa’ya aykırı olarak yönetim yapısını değiştirdiğini söylüyor. Hükümeti de, partiyi de o yönetiyor. Dolayısıyla bu toplantılara katılan, Erdoğan’ın siyasi Mesajlarını alkışlayarak tarafsızlığını ve güvenirliğini yitiren Yüksek Yargı Organlarının başkanları, derhal istifa etmelidir. Yargı; siyaset ve güç odakları önünde eğilmemesi gereken, anayasal sınırlar içinde, çok saygın ve güvenilir bir kurum olmalıdır.

FETİH VE KURTULUŞ

İstanbul’un fethi önemli tarihsel bir olaydır. ‘Fatih’ lakabını alan 2. Mehmet, Osmanlı’nın olduğu kadar tarihin de en önemli hükümdarlarından biridir.

23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim gibi Ulusal bayramları yasaklayıp, yok sayanların; İstanbul’un fethini bu kadar abartılarla kutlaması, bu ülkenin tarihine ve değerlerine saygısızlıktır. Bugün sahip olduğumuz birçok değeri ve ülkemizi, bu ulusal günlere borçlu olduğumuz unutulmamalıdır. Fatih’in önderliğinde alınan İstanbul’un, Osmanlı yönetimince 13 Kasım 1918'de işgalcilere teslim edildiğini, 6 Ekim 1923’te Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Mustafa Kemal ordusu tarafından kurtarıldığını unutursak; bu haksızlık-vefasızlık olduğu kadar, tarihe ve ülkeye de ihanettir.