Türkiye’de gündem sık sık değişiyor… İşçinin, memurun,
emeklinin, çiftçinin, iş insanının ve kadınların sorunları bir anda yerine
farklı gündeme bırakıyor. Gündem değiştirilirken unutulmayan sorular ise
cevapsız kalıyor.
-Bu nedenle Merkez Bankası’nın rezervlerinin eksiye düşmesi,
128 milyar doların akıbeti tam olarak belirlenmedi. Dolarla maaş alan
siyasetçinin kim olduğu gizemini koruyor. Bu konuda sessizlik sürüyor, konu
sulandırılmaya devam ediyor.
-Çiftçinin kısaca milletin en güvendiği banka olan Ziraat
Bankası’nın verdiği tartışılan kredilerin akıbeti bilinmiyor. Bu krediler neden
geri alınmadı, ya da neden ödenmiyor sorusu cevap bekliyor.
-En vahim olanı ise cübbeli amiral ile ilgili hala somut bir
gelişme yok. Tarikat evinde üniforması ile birlikte görüntülenen amirali kim ya
da kimler koruyor? Bugüne kadar Milli Savunma Bakanlığı’nın herkesin tatmin
olacağı bir açıklaması neden yok?
-Kadın cinayetleri aldı başını gidiyor. İstanbul
Sözleşmesinden çıkılmasının fayda sağlayacağı yerde daha fazla toplumsal yaraya
neden olduğu ve neredeyse her gün bir kadının hayatını kaybetmesinin önüne
geçilememesi acı veriyor.
-Son günlerin tartışma konusu olan uyuşturucu kaçakçılığı
ile birlikte ele geçerilen malların kime geldiği ya da kimler tarafından
gönderildiği adına bir açıklama yapılmıyor. Ele geçirilen mallar teşhir
ediliyor ama arkasında kim ya da kimler var bilinmiyor. Cevap bekleyen
sorulardan birkaçı bunlar. Bunlar karşılık bulunca şeffaf olma yolunun da
kapısı açılmış olacak.
Diğer taraftan yolsuzluk, olumsuzluk ve uygunsuzluk adına ne
varsa cirit atıyor, adalet tek bir dava açmıyor, muhalefet araştırıp millete
belge sunmuyor, sadece laf var, icraat yok.
YETER ARTIK BIRAKIN DA İŞİMİZİ YAPALIM
Baskı, korku, tehdit, aba altında sopa gösterme, muhalefet
edene dayak gibi yığınla olay yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. İstanbul
Anadolu Ajansı muhabiri dövülüyor, çenesi kırılıyor, saldırganlar bir kapıdan
giriyor, öteki kapıdan çıkıyor.
Baskı korku neden dedik. Sivas’ın iktidar partisi mensubu ve
yerel televizyon sahibi olan Hatice Kurt’un, “Kişilerin söyledikleri kişileri
bağlar! Milletin konuşmasıyla, kanalı sorumlu tutanlara yazık! Basın olarak
işimizi yapamaz hale geldik. Siyasal baskılar, tehditler, daha neler neler… Basın
özgürlüğü var! Son günlerde birçok basın mensubunun sıkıntısı bu. Yeter artık!
Basını özgür bırakın, basın işini yapsın. Verilecek cevabınız varsa da ben
hiçbir zaman kanalımda kimseye ambargo uygulamadım. Çıkın cevap hakkınızı
kullanın. Tekrar söylüyorum, kanala çıkıp kim ne diyorsa, onları bağlar
söyledikleri, kanalımı ya da beni değil. Bırakın da işimizi yapalım” şeklindeki
iddiaları nedeniyle.
Medya üzerinde oynanan oyunların, yapılan hesapların bugün
kazananı olanlar bilmeliler ki yarın kaybettiklerinde ilk çalacakları kapı
bugün baskı uygulayıp, tehdit ettikleri medya olacaktır. Dünyanın hangi
ülkesine giderseniz gidin bu böyle olmuştur. Gazeteleri susturup, ekranları
konuşturmayıp kazanan hiç olmamıştır, er geç Allah’ın adaleti bir gün tecelli
etmiş, bu yolu seçenler karşılığını almışlardır.
İSTENİLEN BU MUYDU?
Yukarıda bir basın mensubunun sözlerinin ardından sosyal
medyada dolaşan aşağıdaki alıntı daha da önem kazandı; “100 yıldır önünüze
gelen sosyalisti, devrimciyi, komünisti tutukladınız, astınız, eziyet ettiniz,
öldürdünüz, sürdünüz, denizlerde boğdunuz. Ne şair bıraktınız ne yazar. Ne
gazeteci ne akademisyen ne bilim insanı… Ne öğretmen ne asker. Hepsini düşman
konseptine aldınız.
Alın işte kalan toplum! Alın! Tepe tepe kullanın.
İçinde çocuk tecavüzcüleri, hırsızlar, vatan hainleri,
yobazlar, katiller, fırıldaklar, mafya, uyuşturucu satıcıları, yalan
imparatorları, oğlancılar, sapıklar, din tüccarları… Hepsi var hepsi.
Bu muydu istediğiniz?
Devrimcilerin, sosyalistlerin olmadığı toplumda; vicdan
bulamazsınız, adalet bulamazsınız, iyilik bulamazsınız, cesaret bulamazsınız,
sanat bulamazsınız, edebiyat bulamazsınız. Vatan bulamazsınız... Bulabildiniz
mi? Dönün bakın!”