SON DAKİKA



Haber > Gündem > Atatürk nasıl bir sistem kurdu?

Atatürk nasıl bir sistem kurdu?

23 Nisan 2020 Perşembe - 17:41




Mustafa Kemal Atatürk'ün ülke ve dünya meseleleriyle baş edebilmiş olmasının temel sebebi analitik düşünce, bir başka deyişle sistem yaklaşımıdır. Atatürk, daima devleti, milleti, bu milleti oluşturan aile ve fertlerini sistemin bir parçası olarak gördü.





Atatürk'ün yetiştiği dönemde, sistem anlayışı sistematik bir biçimde bir teori olarak ortaya konmamış olsa da; böyle bir fikir ve felsefeyi Atatürk pratikte, iyi uygulayan devlet adamı ve lider oldu.

Sistem yaklaşımı yeni bir disiplin olmanın yanında olayların, durumların ve gelişmelerin incelenmesinde kullanılan bir düşünce tarzı, bir metot, bir yaklaşımdır. Böyle bir yaklaşımın amacı, yönetim olayının ve birimlerinin birbiri ile olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin niteliğini incelemek, belirli birimlerdeki gelişmelerin diğer birimler üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Kısaca yönetim olaylarını başka olaylarla ve dış çevre şartları ile ilişkili olarak incelemektir. Böyle bir yaklaşım tarzı, yönetim faaliyetlerinin temelini oluşturan koordinasyon için gerekli olan ve belirli yönetim olayları ile ilgili sistemin içinde ve dışında faktörleri oluşturan bir çerçeve sağlar.

ATATÜRK'ÜN DEVLET ANLAYIŞI 

Atatürk'ün devlet anlayışı sistem yaklaşımı içinde değerlendirilecek ve en kolay açıklanabilecek konulardandır. Öncelikle Atatürk'ün şu sözlerine bakalım:

"Devlet dediğimiz zaman, her şeyden önce bir insan topluluğu, bir millet varlığı anlaşılır. Bundan sonra bu insan topluluğunun coğrafi sınırlarla belirlenmiş bir arazide yerleşmiş olduğu görülür... Bizim düşüncemize göre; siyasi kuvvet, millî irade ve egemenlik milletin bir bütün halinde ortak kişiliğine aittir; birdir. Bölünmez, ayrılamaz ve devredilemez. Millet de olduğu gibi onun temsilcisi olan tek mecliste toplanmıştır.

Milletin kurduğu devletin ve hükümet teşkilatının, vatandaşlara karşı yükümlü okluğu vazifeleri ve yetkileri (vardır). Bu vazifelerin nitelikleri incelenirse, şöyle bir sıra yapılabilir.


-Memleket içinde, güvenliği ve adaleti sağlayarak ve devam ettirerek, vatandaşların bir çeşit hürriyetini güven altında bulundurmak.

-Dış siyaset ve diğer milletlerle olan ilişkileri iyi idare ederek ve içte her çeşit savunma kuvvetlerini, daima hazır tutarak milletin bağımsızlığını güven altında bulundurmak.

Bu iki çeşit vazife, devletin en önemli vazifelerindendir. Denilebilir ki, devlet kurulmasından amaç, bu iki vazifenin yapılmasını sağlamaktır. Çünkü bu vazifeler, vatandaşların kişi olarak yapamayacakları işlerdir. Hatta vatandaşların bu vazifelerin bir bölümünü bile yapmaya çalışmaları uygun değildir. Zira o zaman anarşi olur, devlet kalmaz. Mesela; bir vatandaş, kendi kendine bir yabancı devletle siyasi bir temas ve ilişkide bulunamaz.

... Devlet ve kişi dediğimiz zaman, bu kelimelerin soyut anlamını değil; tek gerçek olan ‘sosyal insan’ yani toplum içinde yaşayan kişileri belirtmek istiyoruz. İşte bu insanın iki türlü çıkarı vardır. Bu çıkarların bir kısmı şahsidir. Diğer kısım çıkarları ortaktır. Toplum hayatını belirleyen bu ortak çıkarlardır. İyice düşünülürse, bu iki çeşit çıkar aynı derecede lüzumludur. Buna göre bizce devlet ve kişi kelimeleri, genel veyahut özel çıkarlardan biri düşünüldüğüne göre ve fakat her iki halde de sosyal insanı ifade eden ve açıklayan iki deyimdir. Yani demek istiyoruz ki, yalnız başına kişi ve kişilerden soyutlanmış bir devlet düşünmüyoruz. Devlet, kişilerin meydana getirdiği millî topluluğun göze görünen şeklidir. Ancak, kişi emeğinin gelirini, devlette; sosyal gelişmeden meydana gelen geliri almak zorundadır.”

Atatürk'ün yukarıdaki sözlerinden anlaşılacağı gibi; Atatürk, ilmî bir yaklaşımla önce devlet kavramını ortaya koyarak işe başlamış sonra devletin kuruluş amacı ve görevlerini belirlemiştir. Daha sonra ise, devlet şekilleri ile cumhuriyet ve demokrasi ilişkilerini anlatıp, Türk devletinin nitelikleriyle sahip olmamız gereken devlet anlayışını ve özelliklerini sistem yaklaşımı içerisinde değerlendirmiştir.

Atatürk, sistemin bütün unsurlarını birbirini tamamlayan unsurlar olarak düşünmüş, yeni rejim, bu anlayışla belirlenmiştir.


*

Atatürk'ün dış politikadaki yaklaşımı ve çok başarılı olmasının temel sebeplerinin başında sistem yaklaşımı düşüncesiyle hareket etmesi gelmektedir.

Atatürk, dünyayı bir sistem, ülkeleri de bu sistemin alt sistemi olarak değerlendirmektedir. Bu düşüncenin oluşmasında engin bir tarih ve yönetim bilgisinin oldukça etkili olduğu görülmektedir. Atatürk bu düşüncesini şu sözleriyle açıklar:

“Dış siyaset bir toplumun iç bünyesi ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç bünyeye dayanmayan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Bir toplumun iç bünyesi ne kadar kuvvetli, metin olursa, dış siyaseti de o oranda sağlam ve dayanıklı olur.”

*


Atatürk'ün hukuk ve adalet anlayışı da sistem yaklaşımı içerisinde değerlendirmek mümkündür. Toplumu, bir sistem, toplumdaki aile ve bireyleri de sistemin alt parçaları gören Atatürk devletin oluşumunda temel unsur gördüğü hukuk ve adaleti de bu yaklaşımda değerlendirerek şöyle der:

"Hükümet, memlekette kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. Bu nedenle adalet işi çok önemlidir... Adli siyasetimizde izlenecek amaç, öncelikle halkı yormaksızın süratle, isabetle, emniyetle adaleti dağıtmaktır, ikinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması normal ve zorunludur. Bunun için adalet seviyemizi bütün medeni toplumların adalet seviyesi derecesinde bulundurmak mecburiyetindeyiz.” (Doç. Dr. Kadir Kasalak, “Sistem Yaklaşımı ve Atatürk”, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 14, 2006).

1-20200423140809.jpg2-20200423140809.jpg3-879.jpg4-526.jpg

Beğendim
1
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap