SON DAKİKA



Haber > Gündem > 1 Kasım'da ne değişir?

1 Kasım'da ne değişir?

16 Ekim 2015 Cuma - 09:52








Boğazımda düğümlenip kalan cümlelerim var ve içime akıttığım gözyaşları... İnsanlığıma yediremediğim, zihnime sindiremediğim onlarca resim. O resimlerde, çaresiz anneler, ağlayan babalar, boynu bükük evlatlar, yıkılmış eşler, gencecik ve hatta çocuk yaşta terörün toprakla tanıştırdığı çocuklar, anne kuzular var. Adı öfke, adı isyan olan duygularla dolup dolup taşmaktayım. Tüm damarlarıma yayılan bir ateş var ne vakittir. Yüreğime düşen bir gölge... Ruhumda doğmamak için direnen bir güneş, atmamak için debelenen şafak...

Kötülüklerden, karanlıklardan, hüzünlerden ibaret virüslerin saldırısına uğramış gibiyim. Sadece ben mi? Milletçe... “Ne yapıyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz? Kendinize gelin! Birliğimizden uzak durun! Yoksa sizi lime lime sökmesini, söküp fırlatmasını da biliriz!” diyesim var. Amma velâkin bedenimizde, zehirli hücrelerin sayısının az olmadığını, cümlelerimizin fazlalaşması gerektiğini biliyorum. Zaman zaman cevap vermekte geç kaldığımız; bölücü sesler, ihanet yüklü sesler, kan kokulu sesler, açılım kisveli sesler, demokrat(!) sesler, sözde özgürlük sesleri...

Ellerindeki kan kurumadan, kurutmaya da niyetleri olmadan dağdan indirilen, ciddi ciddi barış elçileri olarak adlandırılanlar. Ve önlenemez gerginlikler, mitingler, nutuklar, muhtemel çatışmalar... Manzara karanlık, manzara çok çirkin, manzara ürpertici... Başkalarına peşkeş çekilmeye çalışılan, kurumları ile işlemez hale getirilmiş, kendisine duyulan itimat yerle bir edilmiş, binlerce yıllık geleneği sarsılmış Türk devleti... Bir yandan vatana sahip çıkmak için ter dökerken, bir yandan da nereden geldiği belli olamayan hain saldırılara karşı durmakta... Aynı zamanda, her türlü adiliğe karşı tahrik olmamak gibi büyük bir yükü de omuzlamakta... İyi de bu yazı, yazgımız olmamalı, Türk milleti tehlikenin farkındadır. Tüm varlığıyla “varlığına” sahip çıkmalı. Bu inanç ve dileklerimle, (7 Haziran - 1 Kasım) siyasi sürece bir yorum getirmek istiyorum...

7 Haziran öncesi siyasi tarihimizde hiç yaşanmamış bir propaganda süreci yaşadık. Çok planlı bir toplum mühendisliği ve algı yönetimiyle karşı karşıya kalındı. En dikkat çekici olanı, bütün devlet kurumlarının seçime dâhil edilmesiydi. Bu çok tehlikeli bir durumdu. Biz bunu da yaşadık. Geldiğimiz noktada ise, devletin çok yıpratıldığına tanık olduk. Milletin bir kısmı ise, olup biten konusunda yeterli derecede bilgilenmediği, olanlara anlam veremediği için ilgisiz kaldı. Suskunluk sarmalına girdi. Bu yüzden ülke sorunlarıyla ilgili, ne dün ne bugün, hiçbir konuda milli irade oluşturulamadı, oluşturulamıyor. Böyle olunca millet ‘kaybettiği umuduna’ yeniden adres bulmak konusunda ciddi sancılar içinde... Kimse, “sandığa” bir çözüm aracı olarak bakamıyor... Yani oy kullanırken iddialı ve kararlı değiller. Dolayısıyla sandık, şimdiye kadar olduğu gibi 1 Kasım’da da, demokrasinin gereğini yapma konusunda yetersiz kalacak. Olması gereken bir siyasi modeli ve kimlikleri ortaya çıkaramayacak... Bu yüzden 7 Haziran sonuçları, siyaset tarihimizin en anlamsız sonucunu nasıl ortaya koymuşsa, 1 Kasım için de çok anlamlı sonuçlar bekleyemiyoruz. Keşke 1 Kasım’da, 7 Haziran’dan çok farklı bir sonuç ortaya çıkacak diye konuşabilseydim. Ama bakıyorsunuz, ne vaatler, ne listeler, ne söylemler; hemen hemen hepsi bir öncekinin aynısı... Partilerde, heyecan uyandıracak hiç bir resim yok. Sorunlara bakış açısı, ortaya koyulan çözümler aynı... Bu çözümlerin şimdiye dek kabul görmediği, bizi sonuca götürmediği de ortada! Türkiye siyaseti ülke sorunlarına, oldum olası deneme yanılma yöntemiyle çözüm aramıştır. Bu neredeyse bütün kurumlarımızda uygulanan bir yöntemdir. Milli olamama, siyasi tutarsızlık, yanlı tutum ve geçmişe dönük tecrübeleri hafife alma kaçınılmaz başarısızlığı getirmiştir...

Başarısızlık görüldüğü an, her şeye yeni baştan başlamak ise, neredeyse siyasi bir geleneğimiz haline gelmiştir. Bu gelenekle, halkın aldığı yaraları kimsenin hesaba kattığı yok... Milletin zamanının ve yarınlara olan umudunun çalınması da cabası... Milli sınırlar içinde “milli” olmayan hareketlerin alıp başını gittiği, bayrağımızın ve toplumsal değerlerimizin yara aldığı, yanlış alınan siyasi kararlar neticesinde sorunlu komşu ve sınır problemi yaşadığımız ülkemizde, en çok ihtiyaç duyulan, tabanda birlik ve tavanda uzlaşıdır. Bu tespit de, bizi bir kez daha, “kendi geleceğini, ülke geleceğinin arkasında tutan” siyasetçi modeli arayışına götürüyor... Özellikle, ABD ve Rusya’nın, Ortadoğu haritasını (demografik ve jeopolitik hesaplarla) yeniden şekillendirmek adına vardıkları anlaşma, Türkiye siyasetinin daha uyumlu, daha sorumlu çalışmasını gerektiriyor.


Dolayısıyla, siyasetin bugünlerde en önemli meselesi, ülkemizin ve insanımızın bütünlüğü ve güvenliği olmalıdır. Türk milleti siyasilerden, ilkeli, samimi, kucaklayıcı, özverili bir duruş bekliyor... Siyasette bir adım ötesini görebilmek elzemdir. Özellikle çözüm, siyasetin ruhunu teşkil eder. İşte bu tavır ve ruh içinde olanlar, halkın beklentilerine cevap olabileceklerdir. Bu noktada Sayın Bahçeli’nin, “Mesele milli çıkar ve hedeflerde buluşmayı başarabilmektir” söylemi bir umut olurken, 1 Kasım seçim sonucunun nasıl şekilleneceği hakkında da bizlere, bir ipucu vermektedir. Kalitenin, refahın, sanatın, yeşilin ve daha modern bir Türkiye geleceğinin konuşulduğu günler için, Allah bizlere güç ve kuvvet versin... Sağlıcakla kalın...

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap