SON DAKİKA



Haber > Dünya > Suriye'de İran adına savaşan Şii Afganlar: Fatımiyyun Tugayı

Suriye'de İran adına savaşan Şii Afganlar: Fatımiyyun Tugayı

10 Ocak 2021 Pazar - 09:24




Fatımiyyun Tugayı, İran destekli milis gruplar arasında en öne çıkan Şii yapılanmalardan biri.





Fatımiyyun Tugayı, İran destekli milis gruplar arasında en öne çıkan Şii yapılanmalardan biri. Afgan asıllı Şiilerden müteşekkil grup, Suriye'de İran hesabına birçok çatışmaya dahil oldu.

Suriye'den sonra bu savaşçıların İran adına başta Afganistan olmak üzere diğer bölgelerde de savaşabileceği ifade ediliyor. 

Tobias Schneider, Middle East Institute için kaleme aldığı analizinde Fatımiyyun Tugayı'nı değerlendirdi.

Özet

Başta, Şam şehrindeki Seyyide Zeyneb türbesini korumak amacıyla, gönüllüler ve Afgan mültecilerin katılımıyla küçük bir milis grup olarak kurulan Fatımiyyun birliğinin Suriye’deki boyutu ve varlığı, iç savaş boyunca sürekli büyütüldü. İran Devrim Muhafızları, uluslararası Sünni cihat anlayışına karşı bir Afgan “direnişi” söylemiyle ülke içindeki mülteciler arasında çalışmalar yaptı.


Suriye’deki Şii cihadına katılmak, binlerce Hazara gencinin Avrupa’ya geçmek için fırsat kolladığı İran’daki mülteci yerleşkelerinde İran devleti tarafından sosyal ve hukuki olarak tanınmanın en kestirme yolu olarak gösterildi.

Bu çalışma, Fatımiyyun birliklerinin ortaya çıkışını, büyümesini, Suriye savaşında yakın dönemde oynadığı rolünü ve Şii cihadının İran’daki Hazaralar üzerindeki etkilerini, aynı zamanda da Afganistan’daki uluslararası milis olgusuna yaptığı etkileri üzerine yapıldı.

Suriye’deki savaşın son dönemde yavaşlamasına rağmen, Fatımiyyun birliklerinin bir savaş gücü olarak geleceği hala belirsizliğini korumaktadır. Ancak, bu birliklerin dağıtılmasına karar verilse dahi, İran Devrim Muhafızlarının Suriye içinde kurduğu ağlar, yaydığı ideoloji ve ikmal ettiği askeri malzemeler sayesinde gelecekte benzer yapıların kolaylıkla tekrar kurulmasına büyük rol oynayacaktır.

Anahtar noktalar

- Fatımiyyun Tugayı, büyük oranda İran’daki etnik Hazaralardan müteşekkil, İranlıların komuta ettiği ve Suriye’de aktif olarak görev yapan Şii bir milis yapılanmadır. 1980’li yıllarda Ayetullah Humeyni’ye bağlı Afganlardan müteşekkil silahlı bir örgüt olarak kurulan grubun ilk üyeleri İran-Irak Savaşı ve Taliban’ın kazandığı Afganistan iç savaşında boy gösterdikten sonra, son olarak İran Devrim Muhafızları bünyesinde keşif gücü olarak Suriye’de savaştı.


- İran’daki büyük oranda asimile olmuş geniş Afgan mülteci nüfusu arasında seçilen potansiyel militanların çoğu, gönderildikleri yerlerden geri döndükten sonra iyi maaş, oturma izni ve sosyal statü vaatleriyle ikna edilse de, bölgedeki araştırmalardan elde edilen raporlara göre, birçok Afgan tutuklanma ve sınır dışı edilme tehditleri ile zorla gruba dahil edilmektedir.

- Eski Fatımiyyun militanları ile yapılan görüşmelerden elde edilen bilgilere göre, militanların çoğu, tank ve topçu bataryası gibi ağır silahların kullanıldığı tehlike seviyesi yüksek ön cephelerde göreve yollanmaktadır. Ancak, yeni katılanların hiçbirisi bu tür bir ortamda bulunmak için ne mental ne de taktiksel manada yeterince hazırlık yaptığı için grubun verdiği kayıplar normal seviyelerin çok üstünde olmaktadır.

- Şu anki Kabil yönetimi tarafından grubun “hukuk dışı” olarak kabul edilmesine rağmen İran Devrim Muhafızlarının gizli bir şekilde ülkeden yeni militanlar devşirdiğine dair kanıtlar bulunmaktadır.

Giriş - Grubun ortaya çıkışı

2012 yılının don dönemlerine gelindiğinde, Suriye devriminin başlamasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti. Bu noktada muhalif kuvvetler yavaş yavaş ülkede gerçekte neler olduğuna dair istihbarat sıkıntısı çekmeye başladı. Tüm Suriye’de Esed’e bağlı birliklerin birbiri ardına mağlup edilmesine rağmen neden hala rejimi tamamen ortadan kaldıramadıklarını bir türlü anlayamıyorlardı.


Başkent Şam’a yaklaştıkça muhalifler düşmanları arasında Mısırlı, Yemenli ve Afgan paralı askerler olduğunu fark etti. Nihayet muhaliflerden bir grup, Suriyeli olmadığı çok belli olan, üstü başı mahvolmuş ve ne etrafında neler olup bittiğini anlamaya çalışan bir Afgan milisi canlı olarak geçirdi. Bu Afgan'a ismini sorduklarında, militan kameraya kendini Murtaza Hüseyin olarak tanıttı.

Muhalifler, bu istihbarat neticesinde, İran Devrim Muhafızlarına bağlı neredeyse tamamı Şii Afganlardan müteşekkil Fatımiyyun Tugayı ile karşı karşıya olduklarını anladı. Bugüne gelirsek, Fatımiyyun Tugayı, Suriye’deki en tehlikeli ön cephelerde, Esed rejimi adına tarihin gördüğü en yanıltıcı savaş argümanlarından birisi adına savaşan birliklerin başında gelmektedir. Saha komutanları, İran liderliğinin temsilciğini yapan Kasım Süleymani isimli şahıstır.

İran menşeli muhafazakar günlük gazete Kayhan, grubun tecrübeli isimleriyle yapıldığını iddia ettiği bir dizi röportaja dayanarak Fatımiyyun Tugayının yarı resmi tarihini yazdı.

Gazetede yayınlanan habere göre, grubun ilk ortaya çıkışı, kendilerine “Muhammed Birlikleri” ismini veren küçük çaplı ve sayıları değişken mültecilerin bir araya getirilmesiyle gerçekleşti. Bu grup ilk savaş deneyimini Afganistan’da Ruslara karşı yaşadıktan sonra, İran rejiminin “Dayatma Savaşı” olarak betimlediği İran-Irak savaşının patlak vermesiyle Ayetullah Humeyni’nin meşhur “cihat çağrısına” uyarak bölgeye geldi.

Kayhan’daki habere göre, bu savaşta yer almadan önce grup arasından bir kişiye İran devletine gösterdiği bağlılık hasebiyle vatandaşlık hakkı verildi. Grup 90’lı yıllarda Taliban’a karşı savaşmak üzere Afganistan’a geri gönderildi ancak bir süre sonra Devrim Muhafızları tarafından zor kullanılarak lağvedildi. Grubun ortada kalan militanları, Amerika'nın liderliğindeki koalisyonun Afganistan’ı işgal etmesi ve yeni bir hükümet kurmasının ardından zulme uğrayacakları korkusuyla bir kez daha memleketlerinden kaçtı.


Gazeteye göre, Suriye’de Sünni bir devrimin başlamasının ardından Ebu Ahmed olarak da bilinen grubun lideri Ali Rıza Tavassoli ve ünlü Şii din adamı Muhammed Bakir Alevi İran devletinden Maşhed’de bulunan ve o zamanlar sadece 22-25 kişiden oluşan birliğin Seyyide Zeynep türbesini korumak amacıyla Suriye’ye gönderilmesini istedi. Bu istek, Tahran tarafından gruba “Fatımiyyun” isminin verilmesinin ardından hızlı bir şekilde kabul edildi.

Suriye’de bulundukları ilk dönemde grup, Hizbullah’ın bir kolu olan Iraklı Şii milis yapılanması Seyyid el Şüheda ve Lübnan Hizbullah’ı ile sıkı bir işbirliği içinde çalıştı.

Tavassoli’nin liderliği ve grubun yaptığı fedakarlıklar (verdikleri ağır kayıplar) binlerce Afgan’ın gruba katılmak istemesini sağladı. Bu Afganlardan bazıları Şam’da bulunurken, bazıları da İran’daki mülteci yerleşkelerinde yaşamaktaydı. Neredeyse hepsinin aynı geçmişe sahip olduğu 15-22 kişiden oluşan iki ayrı grup hızlı bir şekilde Suriye’deki savaşa dahil oldu.

Kayhan’ın haberine göre, İran Devrim Muhafızlarına bağlı diğer gruplarla sıkı bir işbirliği içinde çalışmalarına devam eden Fatımiyyun sürekli olarak büyüdü.

Hayaller ve gerçeklerin birbirinden ayrılması


Kayhan tarafından hazırlanan ve propaganda amaçlı olduğu aşikar olan tarihi hikayede, çatışmalarda öldürülen üst düzey Fatımiyyun komutanlarının hayat hikayelerine yer verildi.

Mesela, grubun kurucusu ve ilk lideri Ali Rıza Tavassoli’nin biyografisinde, bu kişinin 80’li yıllarda Afganistan’dan İran’a göç ettikten sonra Humeyni tarafından gerçekleştirilen devrimi korumak üzere kurulan Devrim Muhafızlarının bir parçası olan ve Afgan Şiilerden oluşan Abuzer Tugayına katıldı.

Bu milis grup İran Kürdistanı bölgesindeki Ramazan Garnizonunda konuşlu olup hem Saddam Hüseyin’in işgal girişimine hem de ayrılıkçı Kürtlere karşı savaş verdi. İranlı yetkililerin oluşturduğu raporlara göre, Irak savaşı sürecinde bu birlik yaklaşık olarak 2000 kadar kayıp verdi. 90’lı yıllarda ise Tavassoli, Taliban’a karşı savaşmak üzere Afganistan’a geri gitti. Tavassoli’nin jenerasyonundaki, Seyyid Hekim, Hüseyin Fedayi Abdarçaya, Rıza Havari, Seyyid İbrahim ve diğer birçok ünlü Fatımiyyun komutanı, İran Devletinin Irak’a karşı olan savaşında yani kendi tabirleriyle “Mübarek Müdafaa” döneminde ve ilaveten 90’lı yıllarda da Taliban’a karşı savaştı.

İran merkezli Defa Press’in haberine göre, 2016 yılında Suriye’de öldürülen Seyyid Hekim, bu jenerasyonun hayattaki son ismiydi.

Kişisel sebepler ve şahısların geçmişlerinin ötesine geçildiğinde ise, Şii milislerin hikayeleri ve tarihleri hemen farklı bir hale bürünmektedir. İran Devrim Muhafızları, Suriye’ye müdahale edebilmek için bir bahane oluşturma, ülkeye soktuğu yabancı savaşların varlığını meşrulaştırma ve İran’da kullandığı acımasız devşirme yöntemlerinden gözleri uzak tutma amacıyla Suriye’de “yerli direniş” yapıldığı olgusunun propagandasını yaptı.

İran Devrim Muhafızlarının resmi bahanesi, Afganların Suriye’deki Şii tapınaklarını korumak için gönüllü olarak savaşmaya karar vermesinin yanı sıra 90’lı yıllarda, Sünni grupların saldırılarından kaçarak Seyyide Zeynep türbesinin etrafına yerleşen küçük Hazaralı toplulukları korumak için de burada bulunmak istemeleri söylemi etrafında yoğunlaştırıldı.

İran’ın anlattığı bu hikayeye göre, Devrim Muhafızlarının Suriye’de bulunmasının tek nedeni kendini dinine adamış Afgan gönüllülerin Şam’a ulaşana ve kendi ihtiyaçlarını karşılayana kadar sadece danışmanlık yapılmasıydı.

Gerçekte olan ise, Seyyide Zeynep türbesinin etrafında yaşayan Hazaraların ülke karışmadan önceki sayılarının 2000 civarında olduğu, bu kişilerin çoğunun da, İran müdahalesinin başladığı 2013 yılı gelene kadar bölgeyi terk ettiğiydi. Bu topluluk ayrıca, Fatımiyyun Tugayının ilk ve sonraki versiyonlarının hiçbirine destek vermedi.

Fatımiyyun Tugayı, Suriye’de operasyonlara başladığında İran Devrim Muhafızlarının ideolojik ve kurumsal bir kolu olduğu gerçeği de herkese malum oldu. Ahmet Şuca'nın da dediği gibi, Fatımiyyun militanlarına sözde korumaya gittikleri türbeyi ziyaret etme izni görev sürelerinin sonunda verildi.

Ayrıca militanların bölgede kalan Afganlarla iletişime geçmeleri kesinlikle yasaklandı. İranlı resmi temsilcilerin çabaları sonucu Afganistan sınırları içinden bir miktar militan elde edilse de, militanların çoğu İran sınırları içinde ikinci sınıf sosyal statüye sahip Afgan göçmenlerden seçildi.

Bu yüzden, Tavassoli, Dera’daki çatışmalarda 2015 yılında öldürüldüğünde cesedi memleketi Afganistan’da değil İran’da gömüldü. Ali Alfoneh’in kişisel çabaları ile kayıt altına aldığı, ölümü teyit edilmiş 900 kadar Fatımiyyun savaşçısının cesetleri de liderleri gibi İran’a getirildi ve buraya gömüldü. Komutanından sadece 10 gün önce ölen Tavassoli’nin sağ kolu Afgan uyruklu Rıza Bekşi ise doğma büyüme İranlıydı. Bu iki ismin Suriye’de öldürülmesinin ardından Fatımiyyun tamamen direkt olarak Devrim Muhafızları subaylarının komutasına devredildi.

Tahmini sayılar

Fatımiyyun hareketinin bugünlere gelmesi, hem Irak savaşında hem de Taliban’a karşı verilen savaşta yer alan birkaç tecrübeli isim sayesinde olmuştur. Raja News’e verdiği röportajda Hüseyni Tavassoli, grubun ilk başlarda, Suriye’ye 2012 yılının son döneminde gelen 22 kişiden oluştuğunu söylemişti. Bu gruba daha sonra 15 kişiden oluşan ikinci grup ve kendisinin de aralarında bulunduğu 22 kişilik üçüncü grup da dahil edildi. Tavassoli, röportajda Suriye’ye intikal eden beşince grupta ilk grupların beş katı ( yaklaşık 100 civarında ) adam bulunduğunu söyledi. Bu noktadan sonra birkaç yıl içerisinde yapılanmasının büyüklüğü binlerle ifade edilir hale geldi.

Fatimiyyun birliklerinin tam sayısı, birçok kaynakta farklı olarak verilmektedir. Ortamda en çok dolaşan sayı, Devrim Muhafızlarının medya kanallarından birisi olan Mashregh News tarafından hazırlanan raporda zikredilen 20.000’dir.

Al Jazeera English de, İranlı askeri yetkililer ve emekli Devrim Muhafızları Binbaşısı ve milletvekili Hüseyin Kanani Mogdam’a dayandırdığı verilere göre 20.000 sayısının doğru olduğu haberini yapmıştı. Mogdam bir açıklamasında Fatımiyyun militanlarının sayısının “on binlerce” olduğunu söylemişti. Suriye’de öldürülen Fatımiyyun komutanlarından Hasan Hüseyni ise, sayılarının 12.000-14.000 arasında olduğunu, tam olarak bir sayı verilmesinin, rotasyonlar, lojistik zorluklar ve sahadaki ihtiyaçların sürekli değişmesi gibi nedenlerle çok zor olduğunu söylemişti.

2015 yılında Fatımiyyun hareketinin tugay yerine resmi olarak tümen olarak ilan edilmesi, Iran merkezli Alef News Agency tarafından da belirtildiği gibi en az 10 bin kişilik bir kuvvete işaret etmektedir.

Eğer İranlı ve Afgan kaynaklar, rotasyon dışı şahısları veya örgütün kültürel ve destek ünitelerini de katarak bu sayıları verdiyse, bu veriler belki doğru olarak kabul edilebilir. Sürekli şişirilmiş veriler servis eden İran’ın aksine Suriyeli muhalif yetkilileri Fatımiyyun tehdidinin 4 bin-8 bin arasında olduğunu bildirmektedir. Suriyeli muhaliflerin verileri, canlı olarak ele geçirilen veya İnsan Hakları Gözetleme örgütüne konuşan firari Hamid Ali gibilerinin verdiği bilgilerle örtüşmektedir. Hamid Ali’nin verdiği bilgilere göre, Halep, Hama, Lazkiye, Şam ve Humus’taki üslerdeki toplam Fatımiyyun sayısı 3 bin-4 bin civarındadır. Her üste yaklaşık 400 militan olduğunu anlatan Ali’nin söyledikleri, Fatımiyyun medya kanalları tarafından servis edilen görüntülerde genellikle her birinde 200-250 kişi bulunan bir ya da iki sıra Devrim Muhafızı birliğinin olduğu göz önüne alınırsa doğrudur. Hatta, Palmira’nın 2015’te IŞİD’den geri alınması operasyonu gibi büyük çaplı harekatlardaki katılım da aşağı yukarı bu seviyededir.

Militan toplama

Fatımiyyun’un elinden bir şekilde kaçıp kurtulanlar ve firariler gazetecilere ve insan hakları örgütlerine anlattıkları ile, örgüte alınma sürecinin yanı sıra sözde gönüllü oldukları hayatın da son derece kötü olduğunu aktarmaktadır. Birbirlerinden bağımsız şekilde ve farklı zamanlarda verdikleri ifadelerde bu eski militanların hepsi hemen hemen aynı şeyleri söylemektedir; militan olmaları için zorlandıklarını veya rüşvet sonucu bunu kabul ettiklerini, neredeyse hiçbir eğitim ve hazırlık yapılmadan cepheye sürüldüklerini, içine bırakıldıkları savaşın konusunun ne olduğunu anlamadıklarını ve son olarak da Suriye savaşının en yoğun dönemlerinde nasıl canlı kalkan olarak kurşunların önüne atıldıklarını anlattılar.

Fatımiyyun birliklerinin adam gücünün kaynağı olan İran’daki yaklaşık 3 milyon Afgan mülteci topluluğu, ülkede inanılmaz derecedeki mali sıkıntıların yanı sıra, kendilerinden nefret eden bir halk ve bürokratik ayrımcılık yapan bir devletin elinden zulüm görmektedir.

Etnik ve dini kimlikleri nedeniyle İran’da zulüm gören Şii Hazara azınlığının yaşadıklarına şahit olan Afgan mülteciler, savaş nedeniyle büyük yıkıma uğramış memleketlerine geri gönderilip, Taliban ve diğer Sünni grupların kucağına atılmaktan büyük korku duymaktadır. İki arada bir derede sıkışan bu insanlar İranlı otorite güçlerinden her an korkar halde az da olsa para kazanmak için İranlılar tarafından ikinci sınıf olarak görülen inşaat işçiliği, temizlikçi veya sokak satıcısı olarak çalışmaktadır.

Avrupa’ya ulaşan mültecilerin Suriyelilerden sonra en büyük kısmını İran ve Afganistan’dan kaçan Hazaralar oluşturmaktadır.

Uluslararası medya kuruluşlarına konuşan eski Fatımiyyun militanları, oturma izinlerinin olmaması veya uyuşturucu nedeniyle İran güvenlik tarafından tutuklandıklarında kendilerine üç seçenek verildiğini söylüyor: hapis, sınır dışı edilme, Suriye’de savaşma. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2016 yılının Ocak yayınladığı raporda bu iddiaları, iki düzine eski Fatımiyyun militanı ile konuştuktan sonra belgelemiştir. Militanlar ayrıca, oturma izni verilmesinin yanı sıra 450-800 dolar maaş teklifinin de kendilerine yapıldığını aktardı.

İran’ın kendi vatandaşlarına dahi yetecek kadar iş imkanı üretemeyen ekonomisi içinde, kırıntılarla yaşamaya çalışan Afganlar için bu miktar bir servet değerindedir.

BBC Farsça servisi, Meşhed'deki bir Fatımiyyun militan toplama ofisini ziyaret etmesinin yanı sıra Avrupa’ya ulaşmayı başaran Afgan mültecilerle yaptığı görüşmeler sayesinde, İranlı yetkililer tarafından vaat edilen oturma izni ve mali yardımların çoğu zaman yerine getirilmediğini ortaya çıkarmıştır. İran’da uzun süreli hapis cezası almamak veya sınır dışı edilmemek için Fatımiyyun'a katılan ancak ardından kaçarak Yunanistan’ın Mytilene şehrine ulaşan Afgan bir mülteci, Suriye’de 12 ay boyunca savaştığını ancak İran’a geri döndüğünde kendisine sadece 30 günlük geçici oturma izni verildiğini, bunun üzerine de İran’dan çıkarak Avrupa’ya gitmeye karar verdiğini anlattı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından hazırlanan başka bir raporda ise uluslararası protokollerle yasaklanan çocuk savaşçıların Suriye’de savaştırıldığına dair kanıtlar sunuldu. Rapora göre, yaşları 14 ile 17 arasında değişen en az 14 Afgan çocuk, Suriye’de Fatımiyyun komutası altında savaştırılırken öldürüldü.

Son yıllarda, Afgan militanların Suriye’deki kaderlerinin haberleri İran’a ulaşınca, İran devleti bu raporlara karşı ağır bir propaganda çalışması başlattı.

İranlı yetkililer, eski Afgan militanların Avrupa’nın kendilerine sığınma hakkı tanıması umuduyla korku hikayeleri uydurduğunu, Suriyeli muhalifler tarafından sorgulanıp konuşturulanların da, daha önceden yazılmış metinleri zorla okuduğunu iddia etmektedir.

2016’da İran Devrim Muhafızları ve Suriyeli muhalifler arasında gerçekleştirilen esir takası sonrası, Devrim Muhafızları, muhaliflerden geri alınan iki Afgan militanla beraber bir basın toplantısı düzenlenmiş, Afgan mülteciler esir oldukları sırada muhalif televizyon kanallarında yayınlanan sözlerini yalanlarken, Zeynep türbesini savunma aşklarından bahsetmişti.

Kötü seçimler arasında sıkışmış bir topluluk

Suriye’de öldürülen Fatımiyyun komutanlarından Muhammed Hasan Hüseyni yani diğer adıyla Seyyid Hekim aşırı muhafazakar Raja News’e verdiği röportajda, bazı sorunlara değindi. Mültecilerin yaşamının zorluğuna, oturma izni almanın önündeki engellere ve birçok gencin Avrupa’ya iltica etmesine yönelik yorumlarda bulundu. Bütün bunları yaparken Suriye’deki “cihadını” sadece oturma izni için değil, aynı zamanda şerefini kurtarma, kendi kendine yeteceğini ispatlama ve kurtuluş için yapılacak dini bir vecibe olarak gösterdi. Fatımiyyun birliklerinin ön cephelerde savaşması kendisi için bir gurur kaynağıydı.

Hatta röportajın bir kesiminde belki de biraz aşırıya kaçarak, Ayrupa'ya kaçan gençlerin Fatımiyyun'a katılmak için geri döndüğünü dahi iddia etti.

Militanları motive eden hususların, İran’daki Hazara toplumunun içinde bulunduğu siyasi ve sosyoekonomik koşullardan bağımsız olarak incelenmesi ve anlaşılması mümkün değildir. İnsanların, özellikle de çocukların zor kullanılarak ailelerinden koparılması menfur bir uygulamadır.

Önlerindeki seçeneklerin hepsi birbirinden kötü olan İran’daki Afgan mülteciler, ister gönüllü ister zorla olsun Suriye’de savaşmayı, dini, şahsi veya mali ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir fırsat olarak görmektedir. Fatımiyyun'a katılmalarının altında yatan sebepler karmaşık ve çok yüzeylidir. Bu çalışmanın yazarı, 2016 yılında İran’ın birçok bölgesinde (Tahran, Kum ve Mashhad)bir araştırma gezisi kapsamında, kişisel ikilemlerini paylaşan birçok Afgan genç ile röportajlar yapmıştır.

Gençlerin çoğu, ya kaçakçılara verecek gerekli parayı denkleştirip tehlikeli Avrupa yoluna düşmekten ya da maaş teklif eden Devrim Muhafızları için gidip Suriye’de savaşmaktan söz etti. Hem kendileri hem de aileleri için bu dünyada, o da olmazsa öbür dünyada daha şerefli bir varlık hissiyatı istiyordu.

Devrim Muhafızlarının medya kanallarından birisi olan Tasnim News Agency tarafından gerçekleştirilen röportajda Suriye’deki Fatımiyyun kuvvetlerinin bir dönem komutanlığını yapan ve bir süre önce zorla emekli ettirilen Tuğgeneral Muhammed Ali Falaki, Afgan mültecilerin iç dünyalarındaki bu hissiyatlardan haberleri olduğunu söyledi.

Fatımiyyun’un olağanüstü fedakarlığını göklere çıkartıp, İran’daki Afgan mültecilere karşı önyargıdan rahatsız olduğunu anlatan general şu ifadeleri kullandı: “Bizler İran’da, Afganlara bazen uyuşturucu satan suçlular, bela çıkaran tipler veya inşaat ameleleri gözüyle baktık. Döktükleri kanlarla bizlere [İran’da] 2.5 milyon Afgan olduğunu ve onlara karşı olumlu bir bakışımız olması gerektiğini ispatladılar.”

Meseleyi, ideolojik ve tarihi terimler ile çerçeveleyen Falaki, Suriye’de diğer Şii gruplarlarla beraber savaşan Fatımiyyun'un öneminin altını çizdi. Iraklıların (Haydariyyun), Pakistanlıların (Zeynebiyyun), Humeyni için, ulusal ve yerel kimliklerinden vazgeçerek ve bir bütün olarak Suriye’de savaştıklarını hatırlattı.

Falaki, İran-Irak savaşının başladığı dönemde, Irak’ın hızlı bir şekilde ilerlemesinin ardından çeşitli grupları hızlı bir şekilde nasıl organize etmek zorunda kaldıklarını ve bu gruplar arasında Fatımiyyunun ilk jenerasyonunun bütün üyelerinin bulunduğu Ebuzer Tugayı’nın da olduğunu anlattı.

Fatımiyyun grubunun büyüklüğü ve önemi arttıkça, kaçınılmaz olarak halktan destek almak için sarf ettikleri çabalar da arttı. İran Devrim Muhafızları, İran’daki Hazaraların karşı karşıya olduğu etnik ve sosyoekonomik ayrımları Fatımiyyun üzerinden ortadan kaldırabileceklerinin farkına vardı. Grubun hızlı bir şekilde önem kazanması ile birlikte Devrim Muhafızları, sürekli ezilen ve savunmasız bu topluluğu, ulus-üstü cihadi bir ideoloji üzerinden, İran devletinin kendi ideolojine monte etmeyi başardı.

Bunun yanı sıra Şii Hazaraların ufak ufak da olsa tomurcuklanmaya başlayan özgürlük ve kendilerini savunmaları gerektiği düşüncelerini İran’ın kendi direniş altyapısına kanalize ederek, söz konusu altyapının etki alanını artırıp, aynı zamanda da Tahran’ın, yükselmekte olan jeopolitik bir istilacı olduğu görüşlerini de zayıflattılar.

Devrim Muhafızları, Fatımiyyun grubunun hem İran’da hem de ülke dışında, uluslararası Şiiliğin ön cephelerini savunan kahraman bir birlik olarak gösterilmesi adına büyük çalışmalar yaptı. Kendi sosyal medya kanalları ve halk ofisleri olan Fatımiyyun birliklerinin medya ofisi ile işbirliği yapan İranlı yönetmen Murtaza Fallahfar, grubun son iki yıl içinde geçtiği sürecin ve tarihinin daha büyük kitlelere ulaştırılması amacıyla bir dizi kısa film çekti.

Filmlerde, askeri cesaret, Şii olmaktan duyulan gurur ve kişisel başarılar, hızlı bir akış ve Fatımiyyun grubunun katıldığı çatışmalarda çekilen yüksek çözünürlüklü görüntüler eşliğinde işlendi. Örnek olarak, bu filmlerden bir tanesinin konusu, 14 ay boyunca muhaliflerin elinde esir olarak tutulan bir Fatımiyyun militanı ile alakalıydı.

Murtaza’nın çektiği filmler Devrim Muhafızlarının sinema salonlarında ve çeşitli etkinliklerde oynatıldı. Telegram ve diğer sosyal medya kanalları üzerinden sayıları on binleri bulan üyelerce paylaşıldı. Filmlerin amacı, halkta, gurur, kendini adamışlık gibi duygulara hitap etmesinin yanı sıra, İran’daki Afgan gençlerde de militan olarak Fatımiyyun'a katılma isteği uyandırmaktı.

Fatımiyyunun profilinin yayılması amacıyla görsel ve sosyal medyanın yanı sıra Şiilerin kendine özgü geleneksel metodları da kullanıldı. 2017 yılının Ağustos ayında Suriye’de öldürülen üç Afgan savaşçı için Şiilerin kutsal türbe şehri Meşhed'de düzenlenen cenaze töreninde binlerce “ağıtçı” kullanıldı. Fars geleneğinin bir parçası olan ağıt ve meftayı öven şarkılar yazılıp, dağıtıldı.  Ayetullah Ali Humeyni, kendi emriyle Şam diyarına savaşmaya gönderilen Afganların yaptığı fedakarlıkları öven birçok açıklama yaptı. Suriye’de öldürülen Afgan militanların mezarlarını ziyaret edip, hala sahada savaşanlara da moral konuşmaları düzenledi.

Örnek olarak, 2016 yılının Mart ayında halka yaptığı bir konuşmada, Suriye’de öldürülen Fatımiyyun militanlarının gurur duyması gerektiğini zira “çocuklarının kutsal tapınaklarını şeytani güçlerden korumak için kendi canlarını siper ettiklerini” söyledi.

Eğitim ve ekipman

Gruba katıldıktan sonra, Afgan militan adaylarına iki ila dört hafta arasında (ABD istihbarat raporlarına göre İran içindeki Devrim Muhafızlarına ait dokuz üste) ilkel eğitim verilmektedir. Söz konusu üslerden bir tanesi de Tahran dışındaki Karçak’taki Şehid Pazuki kampı olup, Şiraz ve Yezd bölgelerinde de diğer üsler bulunmaktadır. Bu üslere ait kapsamlı görsel kanıtlar, üslerin içinde temel tesisler ve aralarında Pakistanlı ve Arapların da bulunduğu birkaç yüz militan adayı olduğuna işaret etmektedir.

Açık kaynaklardaki bilgilere göre de, Suriye’ye geçen militanlar, bölgeye varmalarının ardından bütün ülkeye yayılan Devrim Muhafızları üslerinde daha ileri seviye askeri eğitim almaktadır.

Örneğin, Fatımiyyun ve gruba bağlı kanallardan servis edilen propaganda materyalleri ve sosyal medya mesajlarında, gözetleme ve keskin nişancılık gibi özel görevlerde kullanılan birlikler, Lübnan Hizbullahı'ndan olduğu iddia edilen eğitimciler eşliğinde gösteriler yapmaktadır. Eğitim programları ve altyapısı, Pakistanlı ve Iraklı gibi diğer millet bazlı gruplarlar da paylaşılmaktadır.

Fatımımiyyun'un kullanması için envai çeşit ağır silah ve tanklar tahsis edilmiştir. İran Devrim Muhafızları ve Suriye Arap Ordusu arasında varılan anlaşma kapsamında, İran’dan getirilen ekipmanın yanı sıra, ülkedeki vekil güçler Esed rejimine ait geniş cephaneliklerden ve üslerden istedikleri gibi yararlanmaktadır.

Bu nedenle, Fatımiyyun militanları girdikleri çatışmalarda aralarında saha topçu ekipmanları, zırhlı personel taşıyıcılar, anti-tank füzeleri ve tankların bulunduğu daha çok Sovyet dönemine ait ağır silahlar kullanırken gözlemlenmiştir.

Fatımiyyun’un Suriye’de kullandığı en gelişmiş ana muharebe tankı, Ruslar tarafından kendilerine verilen T-90 tipi sofistike tanktır. Çok sayıda T-90 tipi tankın İran destekli gruplara verildiği anlaşılmaktadır. Fatımiyyun ile Şii gruplar ve Esed rejimi arasındaki ilişkiler görece şeffaf olmasına rağmen, grubu yöneten İran Devrim Muhafızları subayları ile Ruslar arasındaki lojistik ve taktiksel ilişkilerin tam boyutu hakkında açığa çıkmayı bekleyen birçok soru işareti bulunmaktadır.

Afgan araştırmacı Ahmed Şuca, yaptığı görüşmelerde Ruslar tarafından tahsis edilen bir BMP’de eğitim almaktan çok gurur duyduğu belli olan bir Fatımiyyun militanı ile de röportaj yaptı. Bütün bunlar, İran Devrim Muhafızlarının Suriye’de bulunan Rus Özel Harekat birlikleri ve Wagner bünyesindeki paralı askerlerle iyi işleyen bağlantılar kurduklarına işaret etmektedir.

Operasyonlar

Eğitim ve ekipman hususlarında erişim imkanlarının yüksek olmasına rağmen, eski militanların söylediklerine göre, Fatımiyyun kadar hiçbir grup mental ve taktiksel manada hazırlıksız olarak cepheye sürülüp, sosyal olarak da izolasyona tabi tutulmamaktadır.

Birçok eski savaşçı önyargılar ve kendilerine başka bir seçim şansı verilmeden alınan kararlar nedeniyle “kasti olarak ölüme yollandıklarını” söylemektedir.

Grubun geldiği noktada, hatrı sayılır gelişmiş kabiliyetler elde etmiş bir durumda olunmasına rağmen hala zayiat oranları normal değerlerin çok üstündedir.

İran Devrim Muhafızlarının Suriye’de savaştırdığı Irak ve Lübnanlı Şii milis gruplarla karşılaştırıldığında dahi, savaşın gidişatı içinde mutlak ve göreceli zayiat oranları sürekli artan tek grup Fatımiyyun oldu. 2013-2017 yılları arasındaki cenaze merasimlerinin incelenmesi sonucu elde edilen veriler, çatışmada ölen Afgan sayısının düzenli bir biçimde yükseldiğini göstermektedir.

Özellikle 2016 ve 2017 yıllarında Fatımiyyun, Halep’te muhaliflere ve Suriye’nin doğu bölgelerinde IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlar sürecinde aylık ortalama 45 kayıp verdi.

Suriye’ye geldikleri ilk andan itibaren Fatımiyyun birlikleri bütün cephelerde savaştı. Lazikiye, Hama, İdlib, Halep, Humus, Deyrizor, Şam ve Dera grubun savaştığı bölgeler arasında yer aldı. Kültür ve dil bakımından diğer herkesten ayrı olan ve girdikleri çatışmalarda niçin bulunduklarını bilmeyen kafası karışık Fatımiyyun militanları, ellerindeki adamların kaçmasından veya rüşvet almasından korkan İran’a tam sadık komutanlar tarafından Suriye ordusunun tek başına tutmasının imkansız olduğu pozisyonlarda ölümün insafına bırakıldı.

Rejim askerlerinin çoğu farklı farklı memleketlerden geldiği için çatışmalarda gösterdikleri gayret de doğup savaştıkları yerin büyüdükleri yerlere olan yakınlığına göre artıp azalmaktadır. Fatımiyyun ise tamamen farklı bir coğrafyadan getirildiği için bu noktada İran’a bir esneklik sağlamaktadır.

Afganistan'a dönüş

Afganistan özeline bakıldığında, bu Fatımiyyun militanları ile Afganistan’daki Hazaralar arasındaki ilişki büyük bir tartışma konusudur. Ezici çoğunluğu muhafazakar Sünni olan ülkede, Fatımiyyun'un başka bir ülkedeki Sünnilere karşı “cihat” ediyor olması, halk tarafından hem milli hem de mezhebi açıdan hareketin dışlanmasına ve ayrılıkçı olarak tanımlanmasına neden olmaktadır. Afgan hükümeti belli bir seviyede gruba karşı pozisyon alıp hareketi hukuk dışı olarak kabul ederek, faaliyetlerini kısıtlamaya çalıştı zira zaten savaş yüzünden büyük bir yıkıma uğrayan Afganistan’da yeni bir mezhepçi akım ve vekil savaşına uygun bir ortam oluşması onların da çıkarlarına uygun değildir.

Aralarında İran’ın Kabil’deki “mutlak lideri” olarak bilinen Kurban Galambor’un da bulunduğu bazı kişiler grupla bağlantısı olduğu ve gruba militan kazandırmak için çalıştıkları gerekçesiyle tutuklandı. 2017’nin sonlarına doğru Afgan bir devlet görevlisinin İran’daki Fatımiyyun gösterilerine katılıp, burada grubu ve liderlerini övmesi Afganistan’da büyük bir tepkiye yol açtı.

Resmi olarak yasaklanmasına rağmen, konuyu araştıran gazeteciler, İran Devrim Muhafızlarının hala Suriye’de savaştırmak üzere ülkeden militan devşirmeye devam ettiğini ve bu çalışmaların Kabil’deki İran elçiliğinden koordine edildiğini ortaya çıkardı.

Hem Afganistan’ın başkenti Kabil’de hem de Afganistan-İran sınırına yakın Herat şehrinde açık bir şekilde Fatımiyyun propagandası yapıp militan kaydı alan ofisler bulunmaktadır. Afganistan’daki duruma benzer haberler, Pakistan’ın batı bölgelerinden de gelmektedir.

Bu bölgelerde yaşayan Şii topluluklar İran tarafından Suriye’de savaştırılmak üzere ikna edilip, militan haline getirilmektedir. Buradan elde edilen militanlar, daha önce bahsi geçen Zeynebiyyun isimli Şii örgüte aktarılmaktadır.

İran Devrim Muhafızları'nın Afganistan’da hala aktif şekilde çalışması, konuya takip eden tüm makamları endişelendirmektedir zira İran bir gün içinde militan akışının yönünü tersine çevirip, Suriye’de tecrübe kazanmış binlerce Şii militanı Afganistan’a yığabilir. Hali hazırdaki raporlara göre, Suriye’den geri dönerek Afganistan’a geçen birçok Şii militanın ülke içinde İran Devrim Muhafızları hesabına çalışmalara şimdiden başladıkları gözlemlenmektedir.

IHS Jane tarafından hazırlanan Terörizm ve Militanlık İzleme raporunda, uluslararası camiada Afganistan hakkında yaptığı çalışmalarla ünlenen ve büyük saygı duyulan araştırmacı Antonio Giustozzi, İran Devrim Muhafızlarının masraflarını karşıladığı ve Suriye’den dönen Şii milislerin liderlik ettiği yaklaşık 4 bin mensubu olan Hazaralardan müteşekkil bir militan ağının Kabil, Hazaracat ve Mezarı Şerif bölgelerinde faal olduğunu belgeledi.

Giustozzi çalışmasında, hem Afgan hem de Fatımiyyun istihbarat yetkililerinin sağladığı bilgilere yer vererek, söz konusu militan ağının şimdiden Afganistan’ın Vardak bölgesinde, Hazara ve İran karşıtı gruplara karşı silahlı operasyonlarda bulunduğunu ispatladı.

Resmi olarak ise Giustozzi’nin çalışmalarını destekleyen herhangi bir açıklama bugüne kadar yapılmadı. Suriye’de savaşan Afganlardan bazıları ülkelerine geri döndü. Geri dönenlerin ülkeye direkt olarak tehdit oluşturduğuna dair kanıtlar var olmasına rağmen az sayıdadır. Geçtiğimiz Temmuz ayında Washington Post muhabiri Pamela Constable, Suriye’den geri dönmüş Fatımiyyun militanlarının yoğun olarak bulunduğu Herat’ta, savaş sonrası sivil yaşamlarına yeniden alışmaya çalışan veya ekonomik manada mecbur kaldıklarından dolayı tekrar militan olarak yazılan Şii savaşçıların hikayesini anlatmıştı.

Afganistan içindeki etnik ve dini toplulukların Şam diyarında Sünnilere karşı “cihat” eden mehzepçiler olarak betimlenmesi, Hindikuş bölgesinde patlamaya hazır bir barut fıçısı olarak durmaktadır. Sınırın her iki tarafındaki Sünni gruplar, Suriye ve Irak’ta İran’ın milis gücü olarak çalışan Şii topluluklarına intikam saldırılarına çoktan başladılar. 2016 yılında Kabil’deki Hazaraları hedef alan saldırıda 80 kişi öldürülmüştü.

Bölgedeki bir IŞİD lideri de Reuters’a “Hazaralar Suriye gittiği ve İran’ın kölesi olmaya devam ettiği sürece bu tür saldırıların devam edeceğini” söylemişti. 2017 yılının Aralık ayında, Kabil’deki Şii Tabayan kültür merkezine yapılan saldırıda da en az 40 kişi ölmüştü. IŞİD genç Şiilerin bu adreste Suriye’de savaştırılmak üzere ikna edildiğini söylemişti.

Dolayısıyla, hem Afgan hükümeti hem de ABD, Afgan vatandaşlarının Şam diyarındaki savaşta Şiilerin safında yer alıp geri dönmesinin ardından ülkede yeni bir mezhep çatışması ihtimalinin artmasından haklı bir şekilde endişe etmektedir.

21 Kasım 2017 tarihinde İran lideri Hasan Ruhani “Allah'ın yol göstermesi ve bölge halkının direnişi ile insanların başındaki bu kötülük kaldırılmıştır veya azaltılmıştır diyebiliriz” ifadesiyle IŞİD hilafetinin yıkıldığını ilan etmişti.

Bu açıklama, korumaya gittiklerini iddia ettikleri tapınaklardan yüzlerce kilometre uzaklıktaki Suriye çöllerinde aylar boyunca süren ve Fatımiyyun'un da bir parçası olduğu çok uluslu Şii milis yapılanmanın (Iraklı, Suriyeli, Lübnanlı, Afgan ve Pakistanlı), İran Devrim Muhafızları liderliğinde gerçekleştirdiği geniş çaplı askeri operasyonlar sonunda geldi. Bu milisler, İrak-Suriye sınırında mekik dokuyarak, İran’dan Suriye’ye ve oradan da Lübnan’a uzanan geniş bir erişim hattı kurdu.

Fatımiyyun milisleri hala Suriye topraklarında savaşıp ölmelerine rağmen, Deyrizor’daki operasyonlar bittiğinde ana görevleri de sona ermiş olacak. Esed büyük oranda gücünü tekrar kazandı. Muhaliflerin birçok yerde ya teslim olması ya da tecrit edilmesi nedeniyle ülkedeki savaş durgunlaştı.

Muhalifler tarafından sıklıkla dile getirilmesine rağmen, Fatımiyyun savaşçılarının mezhepçi toplum mühendisliği çalışmaları çerçevesinde Suriye’ye temelli olarak yerleştirildiklerine dair çok fazla delil bulunmamaktadır.

Gelen haberler, Fatımiyyun birliklerinin Yemen’e, Golan’a veya İran Devrim Muhafızlarının aktif olarak çatıştığı diğer bölgelere gönderilmesinin şu an için düşünülmediğine işaret etmektedir. Kudüs Kuvveti isimli grubun ikinci ismi İsmail Gani gibi bazı yetkili ağızlardan, Fatımiyyun'un çok uluslu Şii davasına sorgusuz sualsiz sadık olduğu açıklamalarına rağmen Afgan Şii milislerin bir sonraki savaşının nerede olacağına henüz karar verilmedi.

Hatta tam aksi yönde, yeni yeni ortaya çıkan bilgiler, İran Devrim Muhafızlarının Fatımiyyun'a militan alınımını bazı bölgelerde durdurduğunu, dolayısıyla da grubu zaman içinde küçültmeyi amaçladığını göstermektedir.

Grubun en yetkili isimleri ve medya kanalları da askeri meselelerden daha çok ideolojik propaganda savaşına ağırlık vermeye başladı. Örnek olarak Fatımiyyun birliklerinin “kültür işleri balkanı yardımcısı” Hoca Ganabadinecad Telegram üzerinden askeri operasyonların sona erdiğini, artık “kültürel, ideolojik ve sosyal yeni bir cephe” açıldığını ilan etti. İran Devrim Muhafızları Suriye’de elde ettiği kazanımları bir yandan sağlamlaştırma sürecine girerken bir yandan da bu kazanımları hem İran’da hem de yurt dışındaki Şii yoldaşları (Fatımiyyun gibi kendisini Suriye cihadı üzerinden tanımlamaya başlayan gruplar) arasında siyasi ve ideolojik bir koz olarak kullanmak isteyecektir.

İran Devrim Muhafızları, üç yıl gibi kısa bir süre içinde, güçlü bir milis yapılandırmayı kurup mobilize etti. Binlerce savaşçıyı saflarına kattı. Kendilerine sadık çekirdek kadroyu lider yapıp kullanarak, geniş ve savunmasız sosyal koşullar altındaki topluluklardan insan gücü elde etti. Önümüzdeki yakın gelecekte Fatımiyyunu küçültmeye karar verseler dahi, kökleri Kum ve Meşhed'de olan, Hindikuş’tan Akdeniz’e kadar uzanan ve askeri ve ideolojik bakımdan birlik sahibi bir ağın artık faal hale getirilmiş olması, İran’ın kendisine yönelik bir tehdit hissettiği anda çok kısa süre içinde aynı süreci tekrar başlatabileceği manasına gelmektedir.

Kaynak: Mepa News

Beğendim
0
Sevdim
0
Beğenmedim
0
Üzgün
0
İnanılmaz
0

VİDEO

SON DAKİKA

ÇOK OKUNANLAR

© 2020 www.karadenizgazete.com.tr | Karadeniz Gazetesi bir Güçlü Ticari Ve Sınai Ürünler Pazarlama Ticaret Ve Sanayi Anonim Şirketi ‘dir.

Giriş Yap