Yine bir yılın nasıl geçtiğini anlamadık, yine pek çok anıyı
geride bıraktık, yine birtakım kararlar aldık ve yeni bir yılı ümitle
karşıladık. Geçen yılda kim bilir neler yaşadık, neler hissettik, ne umduk, ne
bulduk ve yeni yıla ne anlamlar yükledik?
Kimi zaman kırıldık, üzüldük ama her incinme ile uyandık,
inceldiği yeri bazen güçlendirdik, bazen de kopardık.
Zaman zaman yüklediğimiz anlamları gözden geçirdik,
değiştirdik, bir yerden aldık, başka bir yere yerleştirdik. Samimiyet
sandıklarımızda samimiyetsizlik, alçakgönüllü gördüklerimizde kibir fark ettik
ve sınırlar çizdik.
Güvenerek güvenmemeyi, düşerek kalkmayı, yorularak
dinlenmeyi öğrendik. Karanlıklarda aydınlığın, zorluklarda rahatlığın,
hastalıklarda sağlığın, kötülüklerde iyiliğin, vefasızlıklarda vefanın
kıymetini anladık.
Acıtsa da gerçekleri görmenin hayal dünyasında yaşamaktan
daha iyi geleceğini, parmaklıklarını bizzat kendimizin inşa ettiği zihinsel
hapishanelerimizden kurtulmanın özgürleştireceğini, varlığımıza
konduramadığımız her şeyin bizi biz yaptığını yani yargılamak yerine kabul
etmenin o muhteşem gücünü keşfettik. Kabul etmenin de, kabulün etrafına
dolanmış güçsüzlük, yenilmişlik değil, gerçek güç olduğunu anladık.
Sevdik, sevildik, sevginin iyileştirici gücünü hissettik ama
asıl meselenin yalnızken, tek başına iken de sevgiyle dolmak olduğunu kavradık.
Yıkılmayan binaların sağlamlığının iyi bir temelden kaynaklanması gibi, sevgi
ve huzur sağlamlığımızın temelinde de özümüz olduğunu er ya da geç anladık.
Sevgimizi vermenin, iyilik yapmanın bir lütuf ya da fedakarlık değil, bize
sağladığı tatmin duygusu ile ödül olduğunu, bir şeyler verirken aslında daha
fazlasını aldığımızı öğrendik. Sevginin bağımlı değil, bağlı halinin makbul
olduğunu, tüm sevgilerin temelinde öze sevginin yer aldığını, kendini
sevmeyenin bir başkasını sevmesinin mümkün olamayacağını kavradık.
Eksikliklerimizi sorun zannederken asıl sorunun
fazlalıklarımız olduğunu, fazla sorumlululuğun, fazla fedakarlığın, fazla
duyarlılığın, fazla duygusallığın “fazla” kısımlarının yük olduğunu anladık.
Üzüntünün, sıkıntının, kederin, dertlerin de hayatın içinden
ve değişimin ilk şartı olduğunun bilincine vardık. İyi niyetle çıkılan yollara
kötü niyet taşlarının döşenmiş olabileceğini yolda yürürken değil, yolun
sonunda anladık. Haksızlığa ya da iftiraya uğramanın, adaletsizlikle
karşılaşmanın, hak edilmediği düşünülen bir davranışa maruz bırakılmanın da
mümkün olacağına, bazı hakların burada alınmayacağına ama ilahi adaletin er ya
da geç tecelli edeceğine inandık.
Huzur ve mutluluğun varılacak bir hedef değil, hayat
yolculuğumuz sırasında istersek duraklar, istersek durup dinlendiğimiz ve
ihtiyaçlarımızı karşıladığımız molalar, istersek de bu süreçteki her şey ya da
hiçbir şey olabileceğini yani yolcunun seçimi ile belirlenebileceğini idrak
ettik.
Mutlu olmayı seçersek bunun bir tebessüm ile de mümkün
olacağını, beklenti yerine, gelen ve olanda bu duyguyu oluşturacak nedenleri
görmeyi, sürekli arayış halinin başlı başına mutsuzluk ve yorgunluk nedeni
olduğunu kavradık.
Her sonun bir sonraki aşama için başlangıç olduğunu kabul
ettik, bir yılı bitirdik, yeni yıla merhaba dedik.
Yeni yıl sağlıkla, güzelliklerle, huzurla, iyiliklerle
gelsin ama önce biz, kendimize “iyi” gelelim.
Yüreklerimize ferahlık, bedenlerimize sağlık, yaşamlarımıza
kolaylık, her anımıza iyilik, güzellik, huzur dileğiyle…
Sağlıcakla kalın.