Heyecanla beklediğim bir sabaha
uyanmıştım henüz ilkokulda, küçük bir çocukken. Güneş ışıkları ile aydınlanmış
evimizde, pencereye astığımız bayrağımızın içeriye yansıyan kızıllığı ve
radyodan gelen güzel nağmeler eşliğinde kahvaltımı yapmıştım. Ütülenmiş ve
akşamdan hazırlanan izci kıyafetlerimi ve hatta yeni alınan ayakkabılarımı bile
henüz evdeyken giymiş, mutluluğumu aile büyüklerimle de paylaşmıştım.
Cumhuriyet Bayramı coşkusu, tarihin 29 Ekim olması ile henüz evdeyken
başlamıştı. Okula giderken dedemin bahçeden topladığı ve hazırladığı güller
elimde, halam yanımda, heyecanım yüreğimde koyulmuştum yola.
Kıymetli öğretmenime götürdüğüm
çiçeklerin onu mutlu etmesiyle mutlu olmuş, arkadaşlarımla bir araya gelmiş,
ezberlediğim şiirimin son tekrarını da yapınca bayrama tam anlamıyla hazır
olduğumu hissetmiştim. Şarkılar, şiirler, piyeslerle bezenmiş tören ve
kutlamamız okulda bitse de, coşkusunu gün boyu hissetmiştim. Sabahın erken
vaktinde okul bahçesinde, izci kıyafeti ile bulunan o küçük kız çocuğuna yani
bana çekilen o güne ait fotoğrafıma baktıkça hala aynı coşkuyu yaşıyorum.
Yıllar geçse de cumhuriyet
coşkumuz hiç bitmedi ve bu yıl bir asra ulaşan cumhuriyetimizle daha da
güçlendi.
Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün 28 Ekim akşamında arkadaşlarına “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz”
diye ifade ettiği Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te ilan edildi. Zaferle sonuçlanan
mücadele, Cumhuriyetle taçlandı. “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir”
ilkesini devlet yönetimine yerleştiren Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını
kutlarken, başta Mustafa Kemal Atatürk ve bu mücadelede emek veren tüm
arkadaşlarına teşekkür, saygı ve minneti borç biliriz.
Çocukken hissettiğimiz o güzel,
masum duygular gibi, ötekileştirmeden, dili, dini, ırkı, milliyeti, siyasi
görüşü ne olursa olsun ortak paydada buluştuğumuz birlik, beraberlik, sevgi,
saygı, hoşgörü ve samimiyet hiç eksilmesin yüreklerimizden.
Cumhuriyet Bayramımız ve
ülkemizin 100. yaşı kutlu olsun.
Nice yüzyıllara…