Bugün size, dijital ortamdan dostum Sayın Yusuf Samim
Lütfü Beyefendinin bir yazısını takdim etmek istiyorum. (Denemeler-Yusuf Samim
Lütfü-Elpis Yayınları, kitabının yazarıdır) Bir bilge insanın, bir düşünürün 12
Ağustos 2022’de Türkiye’ye nasıl baktığını bilmenizi istedim. İyi okumalar. RS
“Aklı başında olan demiyorum, hardal tanesi kadar aklı
olan kimsenin Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir ümidi kalmadı. Neden?
Mao’nun 20. Yüzyıl ortalarında (1966-1976) Çin’de ‘Kültür
Devrimi (!) ile yarattığı yıkıntıya eşdeğer bir yıkımı, bir okur-yazar kıyımını
21. Yüzyıl başında, Siyasal İslam Türkiye’de yaptı. Gerek iktidar olurken ve
gerekse iktidarı sırasında Siyasal İslam’ın arkasındaki güç, Anglosakson
hegemonyası tarafından
‘Özgürlük’ olarak pazarlanan akılcılık ve bilimsellik
karşıtlığı (postmodernite) idi.
Sözde bir özgürlük adı altında (özellikle de din ve
vicdan özgürlüğü adı altında) aklın ve bilimin otoritesi ‘faşizan’ olarak ilan
edildi; Özgürlükçülük adına iktidara taşınan akıl ve bilim karşıtlığı da,
hayatta en gerçek yol gösterici olarak bilimi gören Laik-Demokratik Cumhuriyeti
yerle bir etti!
Bugün, laik-demokratik Cumhuriyet’ten söz etmek mümkün
değildir.
Bu bir kısım insan için çok acı verici olsa da , ne yazık
ki bir kısım için zafer!
Lakin her iki kesim içinde apaçık ortada duran bir gerçek
var, yani kral çırılçıplak!
Mehmet Akif’in ‘Süleymaniye’ şiirinde belirtiği gibi
yıkıcılıkta son derece başarılı olan siyasal İslam’ın ‘yerine koyacağı’ hiçbir
şeyi yok.
20 yıllık mutlak iktidar dönemi sonunda gelinen ve
yaşanan ekonomik, politik ve ahlaki çöküntü bunun somut kanıtıdır. Eğitim
düzeyi ile, entelektüel kapasitesi ile, tarihi birikimi ile ve ahlakıyla
yapabileceğinin en iyisi emperyalizmin açık
ya da gizli sömürgesi olmak! Türkiye Cumhuriyeti’nin son
20 yılı ve koca Osmanlı tarihi, söylediklerimin somut kanıtlarıdır.
Sözlerimi abartılı ya da taraflı bulanlar döviz
kurlarına, uluslararası güvenilir kuruluşların çeşitli kriterlere (insan
hakları, kadın hakları, demokrasi, teknolojik ve bilimsel gelişkinlik,
işsizlik, mutsuzluk vs) göre yaptıkları sıralamalara bakarak, siyasal İslam’ın
iktidara geldiği günle bugünü kıyaslayabilirler,
iyi eğitim olanağı bulmuş gençlerimizin akın akın
yurtdışına kaçmalarına bakıp, çöküntü mü, nirvana mı karar verebilirler.
Gerçekleri, ne ezici çoğunluğu iktidarın (tek adamın)
kontrolunda olan medyadan, ne de oy alabilmek için büyük çoğunluğu yeterli
eğitim olanağı bulamamış ve erginleşememiş (akılları vesayet altında olan)
insan sürüsüne sürekli yağ çekmek zorunda olan siyasetçilerden (iktidarı
muhalefetiyle ile) duyabilirsiniz. Gerçekler acıdır ve insanlar acı çekmekten
hoşlanmazlar.
İnsanları acıtanların sonları da acı olur. Sebahattin
Ali’ler, Uğur Mumcu’lar,
A. Taner Kışlalı’lar ve niceleri sözlerimin kanıtlarıdır.
Lakin şu anki karamsarlığın sebebi Türk insanında (Talep
olmamasıdır). Rahmetli Füsun Akatlı’nın ifadesi ile “Talep Yok!”
Her türlü kayırmacılığı, kuralsızlığı ve ahlaksızlığı bir
“Kutsal” şalı ile örterek Selçuklu’yu, Osmanlı’yı ve sonunda Cumhuriyeti
batırdık ama artık yeter, biz de artık tüm yurttaşların inancına, etnisitesine,
şusuna, busuna bakılmaksızın medeni yasalar ve fırsatlar önünde eşit olacakları,
yöneticilerin hesap verebilir oldukları bir adil düzen kurarak insanca
yaşayalım talebinin olması gerekiyor. Eksik olan bu!
Bu ülkede kimse artık kayırmacılık, hırsızlık olmasın
demiyor. Bunlar olsun da bize olsun, biz yapalım mücadelesi yapılıyor. Siyasi
mücadeleden anlanan bu!
Yoksa ümitsiz yaşanmaz! Akıl ne derse desin, can
çıkmadıkça ümit de kesilmez.
Bana düşen ustalarım gibi sizleri “acıtmak!” Gerisi size
kalmış, hapse mi atarsınız, doğrudan mı halledersiniz, sizin bileceğiniz iş.
YSL 12 Ağustos 2022”