“Parayı kesinlikle alma! Yok, yok
hayır, hayır alma! Kendisi bize ne söz verdiyse onu getirecekse getirsin.
Başkaları veriyor da, o niye getiremiyor,
laf mı? Bunlar ne zannediyorlar bu
işi? Ama şimdi düşüyorlar. Nasıl olsa KUCAĞIMIZA düşecekler, merak etme!”
(Doğrulukları, Adli Tıp Kurumu tarafından onaylanmış ve kamuoyuna mal olmuş
konuşmalardan biri! Davutoğlu-Babacan bu işin arkasını-önünü yani gerçeği net
olarak biliyor. Keşke konuşabilseler! Konuşamazlar ki!!!)
Dün, FETÖ’cüler tarafından
yayınlanan kasetlerin tamamına yakınını üşenmeden bir daha dinledim.
Dönemin başbakanının, oğlu - kızı
ile ve çeşitli iş adamlarıyla yaptığı konuşmalarını, iş adamlarının kendi
aralarında geçen rüşvet konuşmalarını, avanta paraların kimlere, nerede teslim
edildiğini, sıfırlama görüşmelerini tekrar dinleyince, ülkem ve milletim adına
bir defa daha çok üzüldüm.
Türk milleti olarak ne günah
işledik ki, başımıza bu belalar, böylesine pespaye ilişkiler, yanlış adamlar
geldi! Nasıl oluyor da bazı insanlar bu kadar açgözlü, bu kadar aşağılık, bu
kadar onursuz olabiliyor! Nasıl oluyor da, insanlar bu çirkeflik havuzuna
üç-beş kuruş için atlayabiliyor! Anlamak, mümkün değil…
Mevlana, halkına zulmeden, devlet
malını çalan zamanın yöneticilerinden biri için şu kelimeleri söylemiş;
“Cenabetin elinde mademki hamam
tası, arttırmaz kıymetini altundan yapılması!” Uçkurun ipi ve hamam tası
cenabetin eline verilmeyecekmiş!
Bugün yaşadıklarımız ve halkına
zulmeden sadaka dolandırıcılarının sonları, işbirlikçileri ilerde okullarda
gençlere mutlaka okutulmalı, anlatılmalı, ezberletilmelidir. Demokratik rejimde
özgürce yaşamanın bir bedeli olduğu, demokratik rejimin içten ve dıştan gelecek
tehlikelere karşı mutlaka korunması gerektiği onlara ısrarla anlatılmalıdır.
Anlatılmalıdır ki, ülkemizin başı bir daha dosta-düşmana karşı bu şekilde
eğilmesin…
Susurluk rezaletini hatırlayalım;
Dönemin başbakanı kim? Çiller.
Şimdi nerede? Sarayda!
Dönemin içişleri bakanı kim? Ağar.
Şimdi nerede? Sarayda!
Süleyman Soylu nerede? O da
Sarayda!
Harun-Karun diyen Kurtulmuş Numan
nerede? Sarayda!
İslamcı, Cihangir İslam nerede?
CHP’de!
Bekaroğlu nerede? CHP’de!
CHP’nin Tunceli kökenli olmayan ve
önseçimle gelen milletvekili nerede? Atıldılar?
Erdoğan’a “Hazine Soyguncusu-Kandil
Uşağı” diyen Bahçeli? Sarayda!
FETÖ ile beraber çalışan, 10 milyon
sığınmacıyı başımıza bela edenler? CHP ile!
Telekom’u ve Cumhuriyetin
eserlerini satan çocuk? O da CHP ile!
Sivas’ta 35 can yanarken,
pencereden seyreden? Dersimli Kemal ile!
Türkiye’ye Said-i Nursi gibi bir
önder gerek diyen sepet nerede? CHP’de!
Yüzükten gözlüğe, gözlükten dolar
milyarderliğine atlayan? Sarayda!
Minberden Atatürk’e lanet okuyan
yobaz nerede? Sarayda!
Atatürk’e küfreden yobazı ziyaret
eden paşa nerede? Sarayda!
Bu ülkede bakanlık,
milletvekilliği, yüksek bürokrat olarak görev yapanlar, ülke yıkıma
sürüklenirken niçin konuşamazlar? Niçin bizi örnek alamazlar?
Tarihte bu belalar, milletin başına
teker teker gelirdi!
Şimdi, hepsi toplanıp sırtlan
sürüsü gibi üzerimize geldiler! Neler mi yaptılar?
Birkaçını sıralayalım; Bunların en
büyük suçu, “Adaleti-Devlete Güveni” beraberce planlayarak öldürmeleridir. Hem
de defalarca…
Sizce, Türk milletinin milli
ordusuna ahlâksızca, şerefsizce kurulan kumpası, tek başına cemaat mi kurdu?
Yoksa bu kumpas beraberce mi tezgâhlandı?
Cezaevlerinde bir tane Hizbullah
militanı, bir tane Madımak katili kalmadı ama,
Türk Ordusuna, ordu komutanlığı
yapmış 90 yaşındaki kahramanlar zindanda!
İçlerinde FETÖ ile iş tutmuş,
geçmişlerini çok iyi bildiğimiz yüksek mahkeme üyelerinin keyfi yerine gelecek
de, kahramanların taleplerini inceleyecekler!
Sizce, Hazine garantili tüm işlerin
patronu 5’li çete mensupları mı, yoksa onlar sadece birer zavallı taşeron mı?
Aziz Türk milleti;
Bu hesabı kökten görecek kendi
evlatlarına görev vermeyip, yine umursamaz davranırsan, bu defa seni kimse o
kuyudan çıkaramaz!
Siyasetçinin yüreğine korku
düşmüşse, halkının yararına olacak gerçekleri, bildiği halde susuyorsa, ya o da
çalmıştır, ya da ipi başkasının elindedir.